bugün

(bkz: Zafere kaçış)
popodan sallamanın en güzel örneği olan iddiadır.
O devirlere tanıklık etmiş kişiler ve onların yakınları ile yapılmış belgeselleri seyretmelerini tavsiye ederim bu miniklere.
Ha bir de galatasaray lisesinin fransız karargahı olarak kullanılması var.

Neyse...
fenerbahçe nin yaptığı tek maç general harrignton kupasıdeğildir.

tam 50 maç yapılıp bunların 41 inin kazanıp 4 ünde berabere kaldığı bilinmektedir. ülke savaş halinde iken bu güzide kulüp işgalciler ile kanka olmuştur. sonra da biz hep yendik onları türkün gururunu kurtadık demeleri gülünçtür.

http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/345808.asp
balkan kupası hariç fenerbahçe'nin aldığı biricik uluslararası kupa olan general harrignton kupası'nın alınmasını sağlamıştır.

paok maçında da fenerbahçe'den benzer bir zafer bekleniyor.
kemal sunal: "bu terezin dinden imandan da haberi yok herhalde"
bunu yazan fransızların kurduğu bir takım mensubu mu. yalan tarih denen bu olsa gerek. işgal kuvvetlerinden gizlice karşıya(osmanlıya) silah kaçırdığımız için bize düşman kesilmiş olabilir.
Fenerin işgal güçlerini yenerek işgal altında ki moralsiz halkına biraz olsun moral vermesi heralde ancak bu kadar saptırılabilrdi.Dostluk maçı denmeside en net örneğidir.Ülkeyi savunmaktan,milli mücadeleden bahsediyorsak fenerbahçenin galatasaraydan çok daha vatansever olduğunu bilmeyen yoktur.yabancı sempatizanlığının tavan yaptığı bu dönemde yabancı okullar ve bu okulların mensupları,yabancı devletleri desteklemişlerdir.Nitekim Galatasaray liseside bunların içindedir.Gs Türkiyede fenerin tarihine bok atabilecek son kulüptür.
fenerbahce taraftarlarının komik şekilde "dostluk maçı değil oğlum kupa maçıydı, hatta dunya kupası kadar önemliydi, amlarına goduk onların" tarzı cümlelerle basit şekilde savunmaya çalıştıkları, asılsız iftiraları ile bu çırpınışları süslemeye gayret göstermelerine rağmen kaçamayacakları tarihsel bir gerçeği özetleyen başlık cümlesi.
(bkz: sen de bi kupa alsaydın) * * *
fenerbahçenin kazandığı nadir başarılardan. yoksa bu kadar geriye gitmeye ne gerek vardı ki?
ayrıca onlar dostluk maçı değildir sevgili fransız severler... düzenlenen kupadır. ve bunlar kupa maçlarıdır. fenerbahçe işgal güçlerini yenerek kupayı kazanmıştır...
super olay. artik sorosçu komunist ateist allahsız işbirlikçi vatan haini olan ben, barcelonadan vazgeçip maçlarına gidebileceğim en az benim kadar satılık ve batı hayranı vatan haini olan bir avrupa takımını tutabilirim.
telgraf uydurmak deyimini de dünyaya kazandırmış tarihi olay.
(bkz: yok ebenin amı jean pierre)*
"fransa bayrağının mağlup osmanlı toprakları üzerinde gururla dalgalanmasını sağlayan , nam-i diğer " küçük fransa " galatasaray camiasına ve ordumuz ileri gelenlerini en güzel şekilde ağırlayan galatasaray lisesi öğretmen ve görevlilerine teşekkürü bir borç bilirim...

20.3.1915

fransa işgal orduları kumandanı

jean-piere dumoulin"

bu nedir arkadaş? ben götümden telgraf uydurup bir takıma bok atmaya çalışsam daha yaratıcı yazarım bu kadar belli etmem.. aptal mı bu komutanlar işgal ettiği toprakta fransa bayrağı dalgalandıran bir yere telgraf çeksinler.. zaten her yerde onların bayrağı var.. nam-i diğer "küçük fransa"ymış..

(bkz: yok ebenin amı ali sami)

edit: basın eksiyi gitsin.. benim için sorun yok bu tartışmalarla kaybeden taraf her zaman milli takım ve türk futbolu olmuştur..
savunma olarak antu artığı gerzeklerin hayal ürünü olan Jean-Piere DUMOULIN adlı hayali süvarinin sözde yazıları ortaya atılmıştır. istanbul işgalcisi bir ingiliz komutanının elinden o kupayı alıp müzesinde sergilemenin haysiyeti bir yana, kıçından komutan uydurup tarih öğretmeye kalkmak için ayrı bir genişlik gerekiyor sanırım...
fenerbahçe taraftarlarının bazı şeylerin üstünü kapatmaları için çeşitli iftiralara başvurmalarını sağlayan tarihsel gerçek.bu iftiralardan biri sözüm ona fransız işgal orduları komutanı Jean-Piere DUMOULINin mekteb-i sultaniye yazdığı teşekkür mektubudur.

Peki bu iddianın aslı astarı var mı? Yanıt, koskocaman bir hayır... Dumouli diye bir komutan yok... Bu sözün söylendiği tarih olarak gösterilen 20 Mart 1915'te, Fransızlar değil istanbul'u işgal etmek Çanakkale'yi bile geçememişti. Ve karşılarındaki yüzbinlerce cesur Mehmetçik arasında, Galatasaray Lisesi öğrencileri de vardı. O gün şehit düşenlerin isimleri, bugün hâlâ Galatasaray Lisesi'nin girişindeki anıtta gururla yer alıyor...
anca bi rum takımından beklenebilecek bi davranış örneği.

edit:

genç papazlar rahatsız.*
işgal kuvvetleri komutanı general harrington adına düzenlenmiş kupada mücadele etmeyi ve daha çok işgal kuvvetlerinin donanmasında bulunan gemi işçilerinin oluşturdukları takımlar ile maç yapmayı olağan olarak değerlendiren ve bu durumun milli mücadelenin bir parçası olduğu yalanının peşine milyonlarca taraftarını takan fenerbahçe spor kulübü`nün geçmişindeki kara leke gerçeğini gözler önüne koyan tarihsel gerçekleri bir cümlede anlatan başlık.
ne yapsamda bugün fenere bok atsam diye düşününlerin 21.01.2010 tarihinde seçtiği başlık.
fenerbahçe o dönem işgalcilerle maçlar yapmış ve milletin futbola yavaş yavaş ısındığı dönemlerde kazandığı zaferlerle mutluluk yaşatmıştır. ayrıca bunları okuyan kişiler fenerbahçe'nin kurtuluş savaşına katkısını, saklanan silahları, gece cepheye futbolcular tarafından taşınan silahlar unutulmaktadır...
gercek bir durumdur ve fenerbahce cok yanlis yapmistir.

o ortamda fenerbahce´nin göstermesi gereken davranis "ben memleketimi isgal eden isgalcilerle mac yapmam" demekken, cikip kuzu kuzu mac yapmasi, onlarin isgalciliklerini bir nevi bu davranisiyla teyit etmesi anlamina gelir ki, bunun ne milli mücadeleyle ne de kuvayi milliye ruhuyla bagdasmadigini bilmek icin fanatik olmaya falan gerek yoktur. sen isgalciyle mac yaptin mi, onun yaptigi isi "normallestirmis" olursun. yani o mac yaptigin takim "herhangi bir takim" olur. ama is öyle degildir. adam senin topragina göz koymus bir donanmanin takimidir. üstelik savas hali mevcuttur. o vaziyette sen cikip üstelik bir de ismi "isgalci donanmasinin komutani" olan bir kupada oynayamazsin. ismi baska olsa, mesela "ismet inönü kupasi" olsaydi o kupanin, o donanma takimi, o maci senle yapar miydi?...yapmazdi. sen niye general harrington´i tanimak anlamina gelen bir kupa macina cikiyorsun?... sorun burada iste...
(bkz: yapıştırın yapıştırın a q)
fenerbahceli taraftarların konu ile alakalı elle tutulur belgeli bir savunması olmadıklarından dolayı mekteb-i sultani`ye iftira atmalarına sebep olan gerçeğin ötesindeki gerçektir.

zira;

Ülkenin tehlikeye düştüğü durumlarda herkes gibi Galatasaray’lılar da vatan görevine koşarak gitmişler ve bu uğurda şehitler verilmiştir. Bu şehitlerin listesi bugün Galatasaray Lisesi’nde bir gurur anıtı olarak yer almaktadır.
Galatasaray Kulübü’nün merkez binasının bulunduğu sokağa adını veren Hasnun Galip 1915 yılında Çanakkale’de şehit düşmüştür. Galatasaray’ın ilk şampiyon takımlarında yer alan Kürt Celal ile A.Robenson 1917 yılında Irak Cephesin’de şehit olmuşlardı. 1916 yılında Çanakkale’de şehit olan Neş’et ile idris’i de sporcu şehitlerin en ünlüleri olarak sayabiliriz.

?BEDELi ÇANAKKALE?DE?

MEHMET MUZAFFERiN ANISINA...

ismi Osmanlı imparatorlu devrinde ?Mekteb-i Sultani? olan ve Cumhuriyetle birlikte ?Galatasaray Lisesi?ne çevrilen bu okulun öğrenci ve mezunları Trablusgarp italyan Harbi ( 1911), Birinci Balkan Harbi (1912), ikinci Balkan Harbi( 1913), Birinci Cihan Harbi(1914), istiklal Savaşı ( 1921), Kıbrıs Barış Harekatı( 1974), gibi savaşlara katılarak 45 şehit vermişler 150 kadarı da gazi olmuştur.

Askerlik vazifesi yaparken vatan uğrunda şehadet mertebesine ermek veya gazi olmak her Türk için tabii bir şeydir. Ancak bu 45 şehit ve 150 gazinin durumu başkadır. Zira bunların istisnasız hepsi( 1909 ve 1914 Askeri Mükellefiyet Kanunu gereğince) askerlik vazifesinden ya muaf ya da maksureli( tecilli) tutulmuş gençlerdir. Bu iki kanun sultani mektepleri talebe ve mezunları askerlik vazifesinden ? maksureli? ettiği gibi , Balkan Harbi sırasında mer?i olan 1909 kanunu da üstelik bütün istanbul halkını askerlik vazifesinden azade kılmaktadır. bu şehit ve gazilerin hepsi 17-22 yaşındayken ve bir kısmı henüz mektebin lise ve orta kısmında, bir kısmıysa mezun ve istanbul Darülfünunu veya Avrupa üniversitelerinde tahsildeyken, birbirleriyle yarış edercesine askerlik şubelerine koşmuşlar ve gönüllü olarak askere yazılmışlardı. Hatta içlerinden Irak Cephesi?nde şehit düşen 646 Celal ibrahim seferberliğin ilanıyla beraber geceden gidip askerlik şubesinin kapısında sabahlamış ve ? 1 Numaralı Gönüllü? yazılmak şerefini elde emiştir.

Galatasaraylıların bu şüheda menkıbeleri arasında dünyada eşi bulunamayan bir tanesini ( Mehmet Muzaffer?in Destanını ) Gazeteci Ziyad Ebuzziya şöyle dile getiriyor:

****
Üç aylık bir talimden sonra Mehmet Muzaffer ?zabit namzedi? olarak Çanakkale?de idi. ( Mart 1916) müttefik ingiliz ve Fransız kuvvetleri, Çanakkale? de uğradıkları mağlubiyetlerden ve verdikleri yüzellibin zayiattan sonra Boğaz ?ı aşamayacaklarını anlamışlar , 1915?in son haftasıyla 1916?nın ilk haftasında bütün hatları tahliye edip çıkıp gitmişlerdi.

Muzaffer Çanakkale?ye vardığında harp durmuştu. Zaman zaman imroz ve Bozcaada?da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları bombardımanda bulunuyorlarsa da 1915 Nisan ?ın da Aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı boğuşmalarla kıyasla bu bombardımanlar ? hiç mesabesindeydi.? Çanakkale?de ki birliklerin büyük bir kısmı Kafkas, Irak, ve Filistin cephelerine sevk edeceklerdi. Hazırlanma ve noksanlarına ikmal emri aldılar. Muzaffer birliğinin alay karargahında görevliydi. Alay ?ın kamyon ve otomobil lastiği ile diğer bir takım malzemeye ihtiyacı vardı. Bunlar ise ancak istanbul?dan sağlanabilirdi. O devirlerde bu gibi basit mübayalar için arttırma yapmak ilanlarda bulunmak ne adetti, ne de bunları kaybedilecek vakit vardı. Her şey ?itimat? ile yürürdü. Muzaffer açıkgözlü ve becerikli istanbul çocuğu olduğundan Karargah, gerekli malzemenin temin ve mübayaasına onu memur etti. icabeden paranın kendisine itası içinde Erkan-ı Harbiye Riyaseti?ne hitaben yazılı bir tezkereyi eline verdiler.

O yıllarda istanbul?da otomobil ve kamyon nadir rastlanan vasıtalardı. Bunların lastikleri de yok denecek kadar azdı ve karaborsaydı. Muzaffer aradı,uğraştı,nihayet Karaköy? de bir Yahudi de istediklerini buldu. Fiyatlar pek fahişti , ama yapacak başka bir şey yoktu. Anlaşmaya vardı. Lazım gelen parayı almak üzere Erkan-ı Harbiye?ye gitti. Elindeki tezkereyi tediye merciine havale ettiler. Muzaffer az sonra yaşlı b,r kaymakam Yarbay ?ın huzurundadır. Kaymakam uzatılan tezkereyi okudu. Karşısında hazırol da duran ihtiyat zabitine baktı. isteyeceği paranın miktarını sormadan ,?Ne alınacak? dedi. ? Oto kamyon lastiği? cevabını verilince bir an durdu. Sonra Muzaffer?e dik dik baktı :

? bana bak oğlum! Ben askerin ayağına postal sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum. Sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun. Haydi yürü git ,insanı günaha sokma para mara yok!...

Muzaffer selamı çaktı dışarı çıktı. Harbiye Nezareti?nin ( bugünkü hukuk fakültesi binası) bahçesinden dışarıya ağır ağır yürürken ne yapacağını düşünüyordu. Malzemelere Alay ?ın ihtiyacı vardı. Elindeki( Almanların verdiği) iki Mercedes Benz kamyon ve iki binek arabası lastiksizdi. Diğer malzemelerde mutlaka lazımdı. Kendisi bulur alır diye görevlendirilmişti. Malzemeyi bulmuştu fakat para yoktu. Eli boş dönemezdi ,bir çaresini bulmak lazımdı...

Muzaffer bunları düşüne düşüne Beyazıt Meydanı?na vardı birden durdu. Kendi kendine gülmüştü aradığı çareyi bulmuştu.

Doğru tüccar Yahudi? nin yanına gitti:

? Paranın tediye muamelesi akşamüstü bitecek,ezandan sonra gelip malları alamam . gece kaldıracak yerim yok. Yarın öğleden evvel vapur Çanakkale?ye kalkıyor, yetiştirmem lazım. Onun için sabah ezanında geleceğim malları mutlaka hazır edin...?

Tüccar ?peki? dedi. Muzaffer tam ayrılırken ilave etti.

?Altın para vermiyorlar kağıt para verecekler?

yahudi yine ?peki? dedi. Ertesi sabah Muzaffer Merkez Kumandanlığından sağladığı araba ve neferlerle ezan vakti Yahudi?nin kapısındaydı. Ortalık henüz ışıyordu. Tüccar malları hazırlamıştı. Hava gazı fenerinin yarım yamalık aydınlattığı loşlukta mallar arabaya yüklendi. Muzaffer bir yüzlük kaime ( yüz liralık kağıt para) verdi. Araba dörtnal Sirkeci ?ye yollandı. Malzeme şat?a oradan dubada bağlı gemiye aktarıldı. Az sonra da gemi Çanakkale yolunu tutmuştu.

Üç gün sonra Yahudi elindeki yüzlük kaimeyi bozdurmak üzere Osmanlı Bankası?na gitti. Bozmadılar zira elindeki para sahte idi.

Muzaffer, evrak-ı nakdiyelerin basımında kullanılan kağıtın aynını Karaköy kırtasiyecilerinden tedarik etmiş bütün gece oturmuş çini mürekkebi ve boya ile gerçeğinden bir bakışta ayırt edilemeyecek nefasette taklit bir para yapmıştı. Tüccara verdiği ve yutturduğu para buydu. O devrin hakiki paralarının üzerindeki yazılar arsında bir de şu ibare bulunuyordu: ? Bedeli Dersaadet?te altın olarak tesviye olunacaktır.?Muzaffer yaptığı taklit paradaki bu ibareyi değiştirerek şöyle yazmıştı:

? Bedeli Çanakkale ?de altın olarak tesviye olunacaktır.?

Onun burada altın dediği Çanakkale?de Mehmetçiğin akıttığı, altından daha kıymetli kanı idi.

Sahte paraya gelince...

Yahudi tüccar bunu mesele yapmadı. Yapmak mı istemedi, yapmaktan mı çekindi bilinemez. Ancak olay bütün istanbul?da yayıldı. Dünyada emsali olmayan ve olmayacak olan bu hadise Şehzade Halim Efendi ?nin kulağına kadar gitti. Şehzade hemen lalasını göndererek Yahudi tüccarı buldurdu. Yüzlük taklit evrak-ı nakdiyeyi bedelini altın olarak ödeyip aldı. Çok zarif sedef kakmalı, içi kadifeli bir mücevher çekmecesine yerleştirip, istanbul polis okulundaki emniyet müzesine hediye etti. Bu emsalsiz parça müzede şeref mevkiinde muhafaza olundu.

http://www.tribundergi.co...wtopic.php?f=9&t=3551
Olay doğru bir maç yapıldığı kesin ama açılan başlık yanlış. ingilizler daha doğrusu işgal kuvvetleri istanbul'u işgal ettiklerinde her açıdan kendilerinin üstün olduğunu göstermek ve halkın da moralini bozmak gayesiyle bir çok işe girişmişlerdir. (Azınlıkların ellerinde kendi bayraklarıyla sokaklarda güle oynaya dolaşmaları bunnlardan biridir.) Bu işlerden bir diğeri de istanbul'da bulunan spor klüpleriyle maçlar düzenleyip, "Türk'lerin futboldan anlamadığını" kendi halkına gösterip bir bakıma moral bozmaktı. ki bu nedenle başta fenerbahçe ve galatasaray'ın olduğu futbol takımlarıyla maçlar oynanmış, turnuvalar düzenlenmiştir.

Kıssadan hisse, fenerbahçe'ye yada galatasaray'a bok atacam derken biraz da tarihten haberdar olsak fena mı olur?
fenerbahçe'nin ingiliz yandaşlığı, galatasaray'ın fransız yandaşı olması bunların hepsi dönemin vaziyetine göre yapılması gereken şeylerdi ve yapıldı. doğrusuyla yanlışıyla herkes bir şeyler yaptı. padişah bile ingilizlerle ve fransızlarla masaya oturup anlaşmışken tüm hıncınızı rakip takımdan çıkarmanın fanatiklikten başka ne açıklaması olabilir?

sonuçta mustafa kemal önderliğinde halkımız savaşı kazandı ve bağımsızlık ilan edildi. denildiği gibi fenerbahçe ve galatasaray vatan haini olsaydı bugünlere kadar gelebilirler miydi?
fenerbahçe taraftarlarının galatasaray ve dolayısı ile mekteb-i sultaniye iftira atmalarına sebep olan tarihi bir gerçektir.zira belgeleri ile fenerbahçenin milli mücadele sırasında kulübün kapatılmasının söz konusu olmadığı tuğrul yenidoğan tarafından ortaya çıkarılmıştır.tam aksi fenerbahçe spor kulübü milli mücadele`ye gönüllü katılan bir kaç sporcusu haricinde tam anlamıyla işgal kuvvetleri ile içli dışlıydılar.

buna karşın çirkin iftiralara maruz kalan mekteb-i sultani öğrencilerinin tamamına yakını cephelere vatan savunması için koşmuşlardır ve vatan savunmasında bir çok öğrencisi ile sporcusu şehit düşmüştür.