bugün

Türkiye eşsiz güzelliklerle dolu bir ülke. Ve insanlarımız da çok sıcak, çok samimi. Bazı klasiklerimiz vardır biz Türklerin. Bu klasiklerden fakirlik üzerinde duracağım bugün. Her Türk mutlaka fakirdir. Fakirlik hikayelerini anlatmayan bir Türk yok gibidir. " En çok ben fakirim!" , " Hayır, ben! " , " Ben daha fakirim ulan!" ... Tamam en fakir sizsiniz, hepimiz fakiriz. Ben de fakirim. Herkes duysun, fakirim ben. Bugün bir makam mevki sahibi olan herkesten duyarsınız bunları.

- Biz eskiden öyle fakirdik ki...
-Yiyecek aşımız, yatacak yerimiz yoktu.
-Vallahi Acun abi, bizde eskiden para pul yoktu( Tanırsınız bu tipleri)
-Benim abim kartondandı.
-Biz o kadar fakirdik ki babam bize tavuk döner taklidi yapardı.
-Fakirliğin kitabını yazarım ama kâğıt kaleme param yok.

Konuyu çok uzattım, bir gün bir arkadaşla yemeğe çıktık. Bir şeyler yiyeceğiz. Garson geldi, siparişleri aldı:

Garson: içecek olarak ne alırdınız?
Ben: Ben bir çay alayım.
Arkadaş: Ben de bir caramel macchiato alayım.

Ben hemen menüye baktım, sonra ne mi oldu?

Ben: Abi sen çayları iki yap.
Arkadaş: Ne oluyor ya?

Garson gittikten sonra:

Ben: Bak Fikret, bu caramel macchiato italyan ürünü. Bu italya şerefsizi zamanında ingiltere ile aynı safta yer aldı, Ermeni Soykırımı’ na dolaylı olarak destek oldu. Onun için italya’yı protesto ediyoruz. Bundan kelli caramel macchiato yok!

Arkadaş: Vay hainler vay, bir daha ağzıma sürmem

Aslında böyle bir şey yok sayın okur. Fakirim, menüye baktım, caramel macchiato 179 TL. Yanlış görmediniz, 179 Türk Lirası. Kaç dolar olduğunu sen hesapla. Çay ne kadar? 2 liracık. Yani bir çay, bir caramel macchiato toplam 181 TL. O parayı teknik olarak ödeyemezdim. Zaten ben hayatımda hiçbir şeye 181 TL ödemedim. Çünkü benim hiç 181 TL’m olmadı.

Her Türk hayatının belli bir döneminde fakirlik hastalığına yakalanmıştır ve bu hastalık iki farklı etki göstermiştir.

1) Bileğinin hakkıyla çalışıp bir yerlere gelen asil Türk. (Bu da soyadı gibi oldu ha, Fikret ASiLTÜRK. Fakir banka memuru )

2) Her işin kolay yolunu bulmaya çalışan zeki ama indiregandici Türk.

Birinci seçenekteki insan çalışmak için gerekli olan iç enerjiyi barındırır ve kariyerine emin adımlarla devam eder. Ama serde Türklük var ya, o zaman fakirlik de var.

-Hiç unutmam eskiden çok fakirdik. Piyango bileti alalım dedik, amorti falan çıkar belki diye. Bilet parasını komşudan aldık. Sonra amorti çıktı. Komşu parasıyla zengin olduk iyi mi.

-Hiç unutmam bir gün çorbacıya gittim, dedim ki "Abi ben seni bir yerden tanıyorum ya". Çorbacı da dedi ki, " Moruk şu çorbayı iç git, parasını ben vereceğim ya." Sonra cebinden 20 lira çıkardı bana verdi. O güne kadar hayatımda hiç böyle zengin olmamıştım. (Burada gözyaşlarına pek hâkim olamaz. Savcı olabilir ama)

ikinci seçenekteki insan cingöz ve çıkarcıdır. Dizilerde görürsünüz, para için kırk takla atar, hep bu sefer zengin olduğunu zanneder ama aslında hiçbir zaman zengin olamaz.

-Hanım, bu sefer oldu be, bu sefer oldu (Yüzünde gülücükler açar. )
-Ne oldu bey, ne oldu?
-iddaa oynadım, bütün sayılar çıktı.

Bu andan itibaren akraba sayısı artar, eve sevgi hâkim olur. Ortalık şenlenir. Daha sonra;

-Ya ben yanlış bakmışım, sayılar tutmuyor ya.
Kaynana: Ben biliyordum böyle olacağını, pu senin sıfatına (Rüzgar tersine esmeye başlar, zuhahaha)
Eş: Yazıklar olsun sana, çık git bu evden.

Ya da maçlara kupon yapılır, hayaller yine suya düşecektir.

- Werder Bremen-Paderborn maçı tutsun zengin oluyorum moruk, zengin.

Maçtan sonra;

-Ulan millet zina yaptığı için, şirk koştuğu için cennete giremeyecek; ben iddaa oynuyorum diye. Üstelik kupon da tutmuyor yahu.

-Ahirete gideceğiz; milletin günahlarını gösterirken karıyı kızı, zinayı gösterecekler. Sıra bana gelecek, turuncu bir kalemle kuponları dolduruyorum. Tövbe estağfurullah. Geç buraları geç.

Kardeşim olmuyor işte, çalışmadan olmuyor. Böyle kolay yoldan köşeyi dönemiyorsun. Yok öyle bir dünya. Hayır, çalışmayacaksan o zaman fakirsin sen fakir kal, giy üstüne Lc Waikiki’den aldığın 20 liralık gömleğini.

Bir de ben şunu anlamıyorum. Para insanı nasıl bu kadar değiştirebiliyor? Parayı bulmadan önce gayet samimi, iyi kalpli olan bu insanlar parayı bulunca hakikaten değişiyorlar. Hepsi için bunları söyleyemem ama birçoğu böyle. Makam mevki sahibi olunca şımaranlar kendilerini olmadıkları birinin yerine koyuyorlar ve başarıları da azalıyor bence. Mesela bir Arda Turan örneği var önümüzde. Barcelona’ya gitmeden önce işini hakkıyla çalışıp yapıyordu ve herkes tarafından çok seviliyordu. Daha sonra Barcelona’ya gitti ve sürekli kendini insanlardan üstün görmeye başladı anlaşılmaz bir şekilde. Ve bu başarısını olumsuz etkiledi. Öyle ki, yılın en kötü 11’ine bile seçildi.

-Hepiniz bana hesap vereceksiniz.
-Siz kimsiniz?
-Ben adam gibi adamım.
-Ben adam gibiyim.
-Ben adamım.
-Adam.
-Adamım demiş miydim?
-Bir de buradan çek.

Üç kelime hakkı olsa kesin " Adam, adam, adam" derdi. Bayrampaşa’da başlayan, Barcelona’da devam eden ve Başakşehir’de bitecek bir hikâye. 3 B. Hayır yani, Bayrampaşa’dan Başakşehir’e metrobüsle de giderdin, paran mı yetmedi? Adam Bayrampaşa’dan Başakşehir’e aktarma yapmış, ama öyle bir aktarma yapmış ki Barcelona’yı gezmiş, Madrid’i görmüş arada, Dm’den karıya kıza yürümüş, siyasete atılmış, ahkam kesmiş. Yahu adam dünyayı gezmiş, dünyayı. Sen hakikaten adamsın yahu, adam! Bu görmemişlikle dünyayı gezmişsin. Sen adamın dibisin ya, adamın kareköküsün! Yalnız ben şaka maka bu tip insanları gördükçe diyorum ki " iyi ki fakirim arkadaş!" . Gerçekten de fakirlik güzel şey. Zorba bir zengin olmaktansa fakir olun benim gibi. Ben fakirim, FAKiRiM BEEEEENNN!

Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Mizahsız gününüz olmasın. iyi akşamlar efendim.
güncel Önemli Başlıklar