bugün

müzeyyen isminde bir kezbanın, erkeklerle fingirdediği anları anlatan eser.

filmi de var. izlemeyin çöptür.
‘bir şeyin kalbini kırması için illa yanlış olması gerekmez ki.‘

Bir roman işte. Artık ne anlarsanız. Anlarsak...
müzeyyen hiç flört etmiyordu. gözlerini kaçırmıyor, heyecanlanmıyor, dili sürçmüyor, dudaklarını ısırmıyor, kendinden bahsetme konusunda en küçük bir heves göstermiyordu. ya beni etkilemek gibi bir derdi yoktu, ya da beğenilmeye çok alışkındı.

hem şans, hem büyük talihsizlik müzeyyenin sevgilisi olmak.
Oyuncular ve filmin akışı çok güzel erdal besikcioglu her role yakışıyor.
Türk sinemasının artık sadece komedilerini izlemeye karar vermeme neden olan bir film. Öncelikle hikayesi oldukça yavan, herif kızın birini bir düğünde görüyor ve hemen aşık oluyorlar, ondan sonrası seks muhabbetleri. Birilerinin bunlara kadın erkek ilişkilerinin seksten ibaret olmadığını öğretmesi lazım. Filmde bize bir tutku, aşk var gibi gösteriliyor fakat ne senaryo ne oyuncular bize o duyguyu veremiyor. Eskiler buna "sevda" demişler ama filmde laf kalabalığından başka bir şey yok, sevda hiç yok. Ve bizim sinemamızın karaktere şu jan janlı, felsefik veya şiirsel cümleleri söyletmeyi bıraktırması lazım. Herkes filozof, herkes şair anasını satayım.
Şöyle başlıyor kitap:
görsel
Müzeyyen'e aşkla bağlı bir adam...
Adamın adı yok. Ya da kitapta bir yerlerde geçtiyse de ben hatırlamıyorum. Sanırım Aşık olanların adı yok şu hayatta, hepsi birer kayıp ruh.
bu filmi sevmeyen sildirsin gitsin! bir şeyin kalbini kırması için illa yanlış olması gerekmez ki cümlesi bile...
çok hoş bir filmi olan kitap.
“Bir gün yalnız kalırsan tekrar et; sevildiğimden emin olduğum tek kalbi kırdım”
Filmi kitabindan daha az derinlige sahip eserdir. okunasi bir eserdir, 58 sayfalık bir mini-roman hikayedir.
Bu hikayeyi bir de muzeyyenin agzindan dinlemek isterdik be ilhami abi dedigimiz bir ilhami algör eseridir.
--spoiler--
Sadri Alışık denen hergele, her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri'ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri'nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine.
--spoiler--
“bazen sadece bir ‘çıt’ sesi duyarsın. bu sesi duyduğun zaman da gitmen gerekir. Bu bazen bir eşyadan gelir, bazen üçüncü bir şahıstan. çünkü bazıları abajur alır evlerine, bazıları da portatif bir lamba taşır yanında. bazılarının koltuk takımı vardır, bazıları da otelde yaşar. bazen her şeyi birden istersin, bazen de her şeyi bırakıp, siktir olup gitmek.”
Müzeyyen'i müzeyyen'e dönüştürenlerin kendilerini aradıkları film.
Müzeyyen'in gelişleri gidişleri ve tekrar gelişleri... peki onu bu hale getiren neydi? Gerçekten dışarıdan göründüğü gibi miydi? Yoksa zamanında bir lavken zamanla soğuyup taşlanmış olmasındaki etkenler mi onu bu hale getirdi?
Hiçbir zaman müzeyyen olamadıkça bunu anlayamayacağız...

Ayrıca hiç sevmediğim, vasat bir film.
He bu iyi.
Harbi iyi ama.
Yani gerçekten baya iyi.
tam bir ılık erkek filmi.
Kadına aşık olmamak elde değil.
Her erkek kendi müzeyyen'ini arar...