bugün

tatlı tatlı kaşınmak gibi bir yazı.
çelebii gezmiş, tozmuş, yazmış, bence dünyanın en keyifli işini yapmış.
"bursa" kelimesinin o vakit "burusa"" olarak telaffzu edildiğini öğreniyoruz bu sayede. *

"Burusa imaretleri

iç kalede, iki bin ev ve kat kat yüksek saraylar vardır. Ama bağı ve bahçeleri yoktur. Dar evlerdir.Yedi mahalle, yedi mihrap ve bir hamamı vardır. Yirmi dükkanlı bir çarşısı var. Sultan Orhan'ın yaptırdığı bir cami, iç kalededir. Genişliği ve derinliği yüz on ayaktır. Tek şerefeli bir minaresi vardır. Orhan Gazi'nin mezarı buradadır. Orhan davulu dedikleri kırmızı kılıflı büyük davul bu caminin bir kemerinde asılıdır. Osmanlı Devletin'de ilk çalınan davul budur.

Eski padişahlara ait saray da bu kalededir. Bostancıları var ise de bu saraylara rağbet kalmamıştır. Bu iç kalenin caddeleri büyük taşlar ile döşelidir. Evleri eski usuldür. Bazılarının temeli kâfirden kalmıştır. Taş ve tuğla duvarlarında tarihler yazılıdır; evlerin ne zaman yapıldıklarım gösterir. Evler kârgir(taş ve harçtan yapılmış) bina ve baştanbaşa kiremit ile örtülüdür. Her evin sanatlı ocakları; tenasüplü çeşhane, (pencere) yuvarlak bacaları, servi, ceviz ağaçları,üzüm asmaları vardır. Suyu ve havası latif, yüksek bir yer oluşundan
halkı güzel vücutludur.

Anadolu Eyaletinin hükümet merkezidir. Hüdâvendigâr adına Sancak paşası hâkimdir. Paşası dahi asker ile sefere iştirak eder. içinde yedi tane mahkeme naibi vardır. Burusa ağası, cebeci çorbacısı, yirmi yeniçeri kulluğu, sipahi kethüda yeri, nakibül eşrafı ipek mizani emini,gümrük emini, çöplükbaşı, subaşı, muhtesip ağası, ayak naibi hepsinin siyaset selâhiyetleri vardır. Çünkü şehir büyüktür.

Burusa Keşiş Dağı diye anılan dağın eteğinde doğudan batıya doğru uzanan bir memlekettir. Uzunluğu bir, genişliği yarım fersahtır. Daire şeklinde iç kalenin uç tarafını kuşatmış, çevresi on beş adımdır. Duvarları çok yüksek değildir. Kaleler üzerinde toplar ve mazgallar, iç kalede cephane ve top çoktur. Bayramlarda büyük
şenlikler olur. Dizdarı ve şehrin altı binin üzerinde bekçisi vardır. Kapılarının bazısı demir kanatlıdır. Her kapının üzerindeki kulelerde mazgal yerleri vardır. Düşman kapı önüne geldiği takdirde bu deliklerden taş ve humbara bırakılır. Bu kalenin içinde devlet adamlarına ve halka ait; mâmur, kat kat eski tarz yirmi üç bin adet evler vardır. Yukarı iç kalede, sur içinde, padişahlara mahsus bir büyük saray olup, içinde üç hamamı, yüz dükkânı vardır. Dar yerde bulunduğundan bahçesi yoktur.

Bu şehirde 176 Müslüman mahallesi, 7 Ermeni, 9 Rum mahallesi, 6 cemaat Yahudileri, 1 mahalle Kıptileri, bir de Muradiye yolu üzerinde miskinler (cüzzamlılar) mahallesi vardır. Yüksek kale eteğindeki evler, imaretler, Ulu Cami semtleri yüksekte kalmıştır. Kuzey tarafında bir saat mesafede bulunan Fledar Sahrasından güneşin yakıcı ışıkları vurunca, bu şehrin, Uludağ eteğinde mavi kurşun ile süslenmiş olan han, hamam, mescit ve salâtin camilerini, kat kat sokaklarını seyredenler hayran kalırlar. Fledar Sahrasından bu acayip şehir garip bir manzara arz eder. Gördüğüm şehirlerin hiç birine benzer taraf yoktur. Manevî havası fazla bir şehirdir. Burdaki büyük velîler, müfessirler ve hadisciler başka diyarda yok. Meğer cennete benzeyen Bağdat'da ola...

Güney tarafında olan dağ abıhayat kaynağıdır. Çünkü bu yüksek dağdan abıhayata benzer ismi bilinen bin altmış adet pınar akıp, bütün imaretleri sular. Yüksek saraylara kanallarla taksim edilmiş olup evden eve akar. Meyve ağaçları, çimenleri bilhassa erguvan ağaçları çoktur. Senede bir defa Emir Sultan Hazretleri'nin Erguvan cemiyeti faslı olup her taraftan, deniz gibi insan toplanır ki, bu kalabalığı anlatmakta kalem acizdir. Böyle cemiyet ancak Emir Sultan sevgisiyle olur.

Ulu Camii

Salatin ve diğer camilerin vasıfları. "Hepsi bin kırk tanedir. Üçyüz elli yedisi selâtin (sultanların), vezirler, vükelâ, âyân ve büyüklerin camileridir.

Cami-i Kebir - Ulu cami

Yıldırım Bayezid Han yaptırmıştır. Burusa'nın yüksek yerinde güzel bir camidir. Cami içindeki dört köşe paye sütunlardan her birinin aşağısı adam boyu kadar yükseklikte cilalı, altınlı, nakışlı; yukarısında her payenin dört tarafında esmâyıhüsnâ (yâ Hannân, yâ Deyyan, yâ Sübhan) çeşitli yazı şekilleri ile süslüdür. Bu sütunlar üstünde on dokuzu kubbeyi takı kisrâlıdır. Hepsi kurşunla kaplı, her kubbenin alemleri (hilalleri) güneş gibi parlar. Yirminci kubbe, Camiin ortası, açık olup sarı pirinç telden balık ağı gibi bir kubbe örülmüştür. Vahşi hayvan ve kuşlar giremez. Caminin içi güneş ışığıyla aydınlanır. Açık kubbenin altında daire şeklinde bir havuz vardır ki, içinde balıklar oynaşır.Bütün cemâat o havuzdan abdest tazeleyerek ibadet ederler.

Cevizden yapılma minberini üstad, var kuvvetini sarf ederek nakşı mani ile süslemiştir ki buradaki Burusalı Fahri oyması gibi; çiçek, turunca, eşlemi, çar-gül, katmer gülleri ve çeşitli kitabeleri dünya ressamları bir araya gelseler yapamazlar. Benzeri bulunmaz. Meğer Karadeniz sahilinde Sinop Camiindeki nakışlı minber ola... Nakışlı bir müezzin mahfili vardır ki cennet mahfiline benzer. Dört tarafı pencerelerle, pencereleri billurlarla süslenmiş aydınlık bir camidir. Vakıfları çok olduğundan bu camideki halılar hiçbir yerde yoktur. Her gece yedi kandille aydınlanır. Gece ve gündüz kalabalık cemaatı vardır. Camide yetmiş yerde bütün ilimlerin dersiamları vardır ki iki bin talebe ders ile meşgullerdir.

Bu Camiin bir yan kapısından diğer yan kapısına kadar uzunluğu iki yüz elli ayaktır. Kıble kapısından mihraba kadar derinliği yüz seksen ayaktır. Üç kapısı var: sol tarafta hünkâr mahfili kapısı, kıble kapısı;, sağ tarafta mahkeme kapısı. Kıble kapısının dışında sofa vardır. Ama diğer camiler gibi büyük avlusu yoktur. Küçük bir avludur. Ortasında Şeyhülislâm Aziz Efendi, bir abdesthane ve havuz yaptırmıştır. Bu caminin sağ ve solunda göklere uzanmış kalın tuğladan iki minare vardır. Mahkeme tarafındaki minarenin dibinde üstad mimar bir şadırvan edip, tatlı suyunu ta Uludağ'dan uçurmuş. Doğrusu marifet göstermiş. Kullanılmaz. Kuşlar ondan içerek susuzluklarını giderirler. Bu cami Burusa'nm Ayasofya'sıdır. Bütün camilerin ulusudur."

Sultan Orhan Gazi Camii

Burusa'nın fethinden sonra yapılan ilk sultan Camiî budur.Gazi Hüdâvendigâr, yani Şehid Murad Han Gazi Camiî: Burusa şehrinin batı tarafında yarım saat uzaklıkda, eski kaplıca şehrinin güzel bir Camiîdir. Yapılış şekli hiçbir camiye benzemez. Aşağısı ibadethane, üst kısmı ise medrese odalarıdır. Görmeğe değer, seyri vâcibgüzel bir camidir.

Yıldırım Bayezid Han oğlu Mehmed Han Camiî:

Yeşil imaret adı ile meşhur bir camidir. Burusa'nın doğu tarafında, Yüksekte, sanatlı ve gönül açıcı bir camidir. Kubbeleri beyaz ham mermerdendir. iki kubbelidir, içinde sütunlar yoktur. Mihrab ve minberi anlatmaktan acizim. Çünkü o mihrabda olan Manii mahsusu, ince hayâli tarif etmek mümkün değildir. Ancak bir kıble kapısı vardır ki sağında ve solunda yüksek kemerine varıncaya kadar kat hat, düğüm düğüm ramiler ve fevkalâde zülüfnigâr nakışlarla Behzad, Hatâyi kâğıt üzerine kıl kalemle yazamaz. Ama mermer üstadı bu kapıya tam üç yıl ham mermer üzerine keser vurarak ustalığını göstermiş, binanın sahibi Çelebi Mehmed Han'dan üç sene zarfında kırk bin altın almıştır. Yeşil imaret kapısı kırk bin altına yapılmış süslenmiş diye destan olmuştur.
Bu cennete benzer camideki sanatları insan medihten acizdir.Güzelliği ve letafeti yönünden yeryüzünde böyle bir insan işi yapılmamıştır. Yeşil Cami diye anılmasına sebeb, kubbeleri ve minaresinin tacı yeşil çinilerle örtülü oluşu ve güneş ışığında zümrüt yeşili parıltı
vermesidir. Avlusu yüksek çınarlarla süslüdür. Bu Camiî şerifin bir benzeri Burusa'da olmadığı gibi seyyahlar, böyle Allahevi görmedik diyorlar."

Yıldırım Bayezid Han Camii
Burusa'nın doğu tarafında cennet bahçesine benzer bir gül gülistan içinde küçük bir camidir. Eski usul sadedir, bir kapısı, tek şerefeli bir minaresi vardır. Türbesi yanındadır.

Çelebi Mehmed'in oğlu Murad'ın Muradiye Camii

Burusa'nın batısında, şehirden dışarıda etrafı; han, cami, imaret, tekke ve medreselerle süslü; mamur, bağlı bahçeli, şirin ve aydınlık bir ibadethanedir. II. Murad tarafından yaptırılmıştır ki iki kere Padişah olmuştur. Edirne'de vefat edip, cenazesi Burusa'ya getirilmiştir ve caminin avlusunda toprağa verilmiştir. Ruhaniyatlı bir camidir ki kubbeli; mihrabı, minberi, müezzin mahfili sade, güzel ve eski usuldür. Bir şerefeli yüksek minaresi var. Avlusundaki yüksek çınarlar göklere uzanmış. Burusa'nm mesire yerine yapılmış salâtin camiîdir. Nice şehzadeler burada yatar."

Emir Sultan Camiî:
Her tarafı gören bir tepede inşa edilmişdir. Molla Arab Cebâri Camii Şehrin doğu tarafındadır. Ulu Cami tarzında yapılmış küçük bir camidir. Yüksekte olduğundan gayet hoş havası olan bir mesire yeridir. Büyük Musalla Camii Şimdi Namazgah deniyor. Ancak terk edilmiş bir minber ve mihrabı kalmıştır. Etrafı evlerle doludur. Sedbaşı'nda çimenlik bir alanda inşa edilmiştir. Dört tarafı kargir duvarlarla çevrilidir."

Zeyniler Mescidi
Abdüllâtif Mukaddes tarafından yaptırılmıştır. Molla Hüsrev'in burada tekkesi vardır. Fakir (Evliya Çelebi) o mübarek makamda teberrüken bir günde bir hatmi şerif etmedikçe dışarıya çıkmadım. Ulu bir yerdir. "Dürer ve Güher" kitabı "Müsteâb" burada yazılmıştır. Daha birçok mescitler vardır. Cami denebilecek mabedlerdir. Uludağ Kadıyaylası'ndan Burusa seyredilme kurşun kubbeli iki yüz cami ve yedi yüz minare görülür."

Hâcegân Hanları ve Evsafı
Evvela kale gibi Pirinç Hanı:
Demir kapılı; develikli, ahırlı, iki yüz odalı büyük bir handır. Acem Hant Bu da büyük bir handır. Bu hanın da develiği, ahırı ve kat kat odaları vardır. Avlusunda yüksekçe bir mescidi, bir büyük havuzu vardır. Nehçivan, Şirvan ve isfahan'dan gelen Acem tüccarları burada kalırlar, ipek emim burada oturur; ipek tüccarlarından gümrük alır. Burusa'nın hanı çoktur; Kurşunlu Han, Yoğurt Hanı, Kütahya Hanı, Yağkapam Hanı... On tane Kış Evi vardır. Gelip geçen yolculara mahsus bedava yerlerdir. Masrafları vakıf tarafından karşılanır. Bekâr Hanları, yetmiş adettir. Bunlarda yabancı ellerden gelen sanatkârlar oturur. En meşhurları Ali Paşa Kervansarayadır ki, Mimar Sinan tarafından yapılmıştır."

Burusa Çeşmeleri

"Bu şehrin çeşmeye ihtiyacı yoktur ama gelip geçenlere hayır sahipleri iki bin altmış çeşme yaptırmışlardır. Her biri abıhayat gibidir. Sürgündeki Şeyhülislâm Aziz Efendi iki yüz çeşme yaptırıp üzerlerine, "Sahibül hayrat fakir Aziz" diye yazdırmış, Fatiha ricaetmistir, iki yüz çeşmesinden; Bedestan'ın hemen önünde, Kavakçılar içinde, Gelincik çarşısında, Ulu Cami semtlerinde, her köşe başında ikişer yerden adamgerdanı kadar tatlı su akar. Birbirinden çıkıp bir çeşmeye daha varır. Bütün çeşmeleri böyle yapılmıştır. Yirmi üç bin ıh ıigelen ailenin evinde de birer çeşme vardır. Her biri değirmen çevirir sulardır ki, evden eve gidip binlerce havuz; fıskiye, şadırvanı bostanları sular."

"Burusa şehri Keşiş Dağı'nın eteğinde kurulduğu için evleri hep birbirinden yüksekçe yapılmıştır. Bu sebeple suyun evden eve akmasına pek müsaittir. Bu suların hepsi on yedi kaynaktan gelmekte olup abıhayata benzeyen bu kaynaklar dağın eteğinden çıkarlar. Pınarbaşı, Sünderibaşı, Çatalkaynak, Sobranbaşı, Ardıçlıbaşı, Harsudbaşı, Bellu Kaynağı, Samanlı Kaynağı, (Dağ da bir kaynak vardır ki çıktığı yerde kaybolur. Sonra buna Yıldırım Bayezid Han saman döktürmüş. Samanın çıktığı bu yere Samanlı Kaynak • içmişlerdir.) Şeker kaynağı, Selam Kayası Kaynağı, Kral Kaynağı, Murad Dede Kaynağı... Velhasıl on yedi tane kaynağı vardır, Temmuz ayında bir kimse elini sokup üç taş çıkaramaz içinden. Bu kadar soğuk, saf sudur. Fakat zamanla suyolları bozulmuştur. Evliya Çelebi asırlarca Bursa ile anıldığında mutlaka akla gelen meşhur vecizesini, seyahatnamesine şöyle yazdırdı, "Elhasıl, Burusa sudan ibarettir.

Hamamlar
"Çelebi Sultan Mehmed Hamamı Anlatılması zor bir hamamdır. inebeyi Çarşısı Hamamı, Tahtakale Hamamı, Kayağan Çarşısı Hamamı, Bostani Hamamı, Kale Hamamı, Bıçakçı Hamamı, Muradiye Hamamı ve Yıldırım Hamamı. Bu hamamların hepsi çifte hamam'dır. Üç bin ev hamamı vardır."
"Allah'ın Kudretli Ilıcalarının Vasıfları" başlığıyla şöyle yazdırdı : "Eski Kaplıca: Hüdâvendigâr tarafından yaptırılmış olup, büyük bir kubbenin ortasında on bir havuzdan meydana gelmiştir. Çekirge Sultan Kaplıcası Bu büyük evliyanın nazargâhıdır. Suyu uyuz ve cüzzam hastaları için çok faydalıdır. Suyundan kırk gün içen miskin, Allah'ın emri ile kırk yıllık cüzzamından kurtulur. Sesi Davudi olur. (Cüzzam hastalığına yakalananların kaşı, kirpiği dökülür; sesi bozulur. Allah korusun. Cüzzamlıdan kaçmak gerekir demişler.) Kükürtlü Kaplıcası Suyu son derece acı, kükürtlüdür. Kızıl uyuz olanlar yıkanınca faydasını görürler. Erkek, kadın, çocuk, genç ve ihtiyar için ayrı ayrı yerler vardır. Burusalı'lar çoluk çocukları ile gelip burada on beş gün oturarak ılıcalarda sohbet ederler. Yeni Kaplıca: imareti kurşun örtülü binalardır. Süleyman Han buraya gidip nıkris hastalığından kurtulunca veziri Sarı Rüstem Paşa'ya: ''Buraya büyük bir hamam yap" diye ferman buyurmuş. Seyyahlar böyle sanatlı, büyük hamam görmedik derler. Camekânı çok geniştir. Duvarına ta'lik yazı ile beyitler yazılmıştır. Mermerden bir havuz, şadırvan ve fıskiye vardır. Yüzün üzerinde nalınlı natır (bekçi) ve dellak (keseci)ları vardır.
Havuzun üzeri kurşunla kaplıdır. Havuzu ona on olup, etrafından altışar basamak mermer merdiven ile inilir. Havuzun çerçevesinde ham mermerden; ejder, arslan kelleleri, resimleri vardır ki, ağızlarından sıcak su akar. Soğukluk denen yerde bir şadırvan vardır ki suyu kubbeye kadar çıkar. Havuzun etrafında sekiz adet büyük kemerler üzerine kubbeler bina olmuştur. Hele uzun gecelerde kaplıcaları Kafuri mumlar ile aydınlatır, herkes dostuyla havuza girer. Kimi tavus, kimi güvercin taklası atıp yüzücülük ve çeşitli oyunlar oynarlar."

Burusa Sultani Çarşısı
Dokuz bin dükkanı vardır. Kale gibi dört demir kapılı bir büyük bedestanı vardır. Her birinde Mısır hazinesine malik hacegîler (esnaf) vardır. O kadar kıymetli mücevherler, kah kaçak vardır ki, dillerle tarif olunamaz. Bedestanın dört çevresindeki kuyumcular çarşısı bir ulu yolun dört tarafına inşa olunmuş baştanbaşa kargir binalardır. Gazâzlar Çarşısı, Kavukçular Çarşısı, Takkeciler Çarşısı, Iplikçiler Çarşısı, Bezzazlar, Hallaçlar Çarşıları gayet süslü olup mensupları iyi huylu kimselerdir. Fakat Ham Halat Çarşısı, gelin gibi mükellef Gelincik Çarşısı bir caddenin iki tarafında kurulmuş olup burada; öd, anber, misk, gülsuyu satılır; kokulu bir çarşıdır, içinden geçen insanlar sofasından dışarıya çıkmak istemez. Her köşe başında bir çeşme bulunur. Seyyahlara göre bunlara benzer şirin bina başka yerde görülmemiştir. Burusa'nın çarşıları istanbul'da bile yoktur. Haleb'in çarşılarıyla, Edirnenin Ali Paşa Çarşısı bunlara denk olabilir. Saraçhanesi süslüdür. Uzun Çarşı gayet mamurdur. Pirinç Hanı yanındaki Kebabçılar Çarşısı da mükelleftir.

Safa ehline malum ola ki Burusa'nın yiyecek, içecek satıcılarının hepsi Müslümandır. Bakkallar Çarşısı temizdir. Hoşafçılar bu şehre mahsustur. Kayağan Pazan'ndaki yemiş pazarcıları dükkânlarım meyve dalları ile süsler. ipek Pazarı da ayrı bir çarşıdır. Yetmiş beş kadar kahvehanesi vardır. Sazcı ve şarkıcılar günde üç defa Hüseyin Baykara fasılları ederler. Her kahvehane de gazelhanlar vardır ki insanı mest ederler. Meddahların başı Kurban Alisi Hamza adında zamanının teki idi. Meddah Şerif Çelebi, Firdesi'nin Şehnamesini okuyunca cennet meleklerini hayran ederdi. Masal anlatıcı Harşane Mahmud, Kara Firuz, Tireli Ali Bey, Eba Müslim, Taberanî okumada sanki siyer sahibi veysi idiler. Kahvelerin ulusu Ulu Cami dibindeki Emir Kahvesi'dir. Süslü, nakışlı bir kahvedir.
Kahve Ulu Cami dibinde olduğundan müezzin "Hayye-l essalâ" deyince kahvede kimse kalmaz. Hepsi camiye giderler. Burusa halkı namaza çok düşkündür. Kahveleri birer arifler mektebidir. Şerefyar Kahvesi, Serdar Kahvesi, Cin Müezzin Kahvesi meşhurlarıdır. Doksan yerde meşhur bozahaneleri vardır. Bunlar da da sazcılar ve şarkıcılar vardır. Burusa'nın caddeleri çakmak taşları ile döşenmiştir. Kaldırımları muntazam, cilalı taşlardır. Yüzlerce yıldan beri taşı eskimemiştir

Burusa'nın içinde ve dışında büyük, küçük kırk kadar köprü vardır. Bazı meydancıklarda yüksek çınarlar ve salkım söğütlerle süslü sokakları vardır. Bu şehir cennete benzer öyle bir şehirdir ki, "Kırk yedi bin kadar bağ, bahçe, bostan ve gülistanı vardır." diye yazılmıştır. Aşağı şehrin her evinde birer bahçe bulunması adet olduğu gibi birer de havuz ve şadırvan bulunur. Bir çarşı da Gökderedeki Irgandı Köprüsü üzerindedir ki, sağında ve solunda iki yüz kadar hallaç dükkânı vardır. Odalarının pencereleri aşağı da akmakta olan Gökdereye bakar. Köprünün iki başında kale kapıları gibi demir kapılar vardır. Rum, Arab ve Acem'de bir gözlü, ünü dünyayı tutmuş göklere yükselmiş büyük köprülerin biridir.

Mesire Yerleri
Burusa'nın seyran ve mesire yerleri Tamamı üç yüz altmışı bulan seyir ve dinlenme yerleri vardır. "Senede gün başına birer mesiremiz vardır" diye öğünürler. insan, bağlarına girse kendini kaybeder. Pınarbaşı Mesiresi Yalçın kayalardan abıhayat akar. Mutfaklarda pişen kebap yenilerek üzerine bu sudan içilirse, biraz sonra insan acıkır. Böyle hazmettirici bir sudur. Bir Camiî vardır. Mevlevihane mesiresi Burada haftada iki defa Mevlâna (Divanı) mukabelesi olur.

Murad Sultan Mesiresi Uludağ'ın eteğinde yüksek bir tepe üzerinde çimenlik bir vadidir ki, Burusa şehrinin her taraf oradan görülür. Sanki, Allah tarafindan toprağa yeşil kadife döşenmiştir. Burada göğe yükselmiş çınarlar; karaağaçlar, salkım söğütler, ardıç, şimşir ve selvi ağaçları vardır ki gölgesinde on bin insan barınır. Bazı ağaçlarında yaban asmasından, sağlam ipten salıncaklar vardır. Dostlar ve güzeller sallanırlar. Birkaç yerine kibarların toplandığı peykeler ve namazgah sofaları vardır. Akarsu ile kebap dolapları vardır ki suyun ateşte durmadan çevirdiği dolaplarda kebap pişer. Suyu, havası güzel bir dinlenme yeridir."

Fıstıklı Mesiresi: Çamfistığı ağaçları ile kaplı, gülistanlar ile bezenmiş, tenha bir köşedir. Fakat çok latif bir havası vardır.
Kaplıkaya Mesiresi: Dağlık, ormanlık ve çimenlik bir yerdir, içinde bina yoktur. Ama cana can katan akarsuları ruha gıdadır. Ağaçları bülbüllerin yuvasıdır. Gönül açıcı bir yerdir. Karanfilli gezinti yeri: Kaplıca yolu üzerinde güzellerin uğradığı bir yerdir. Çamlıca Safası Bu da uçsuz bucaksız ağaçların gölgesinde dünyayı aydınlatan güneşin tesir etmediği eski bir ormanlıktır.
Abdülmü'min dinlenme yeri: Bu da medhine gerek olmayan bir gezinti yeridir. Asâ Pınarı ziyaret yeri Uludağ'ın eteğinde kestanelik içinde bir hayat pınarı kaynayıp akar. Hz. Emir, bu gönül açıcı yere varıp abdest tazelemek isteyince mübarek elleri asayı yere dürmüş; oradan gayet tatlı, safalı bir su akmaya başlamış. işte Asâ Suyu denilmesinin sebebi budur. içinde Emir Sultan'ın mabed sofası vardır. Çimenlik bir yerdir. Gayet iri kestanesi olur.
Sobran Mesiresi: Yüksek bir yerdir. Kestane ağaçları ile süslüdür. Ali mest oyun yeri Yolcular için yapılmış son derece mamur bir tekkedir. Kadı Yaylası sevinç yeri Uludağ'ın yarısından aşağı, beş saatte ancak varılabilir, dünyayı gören bir tepe üzerinde kestanelik, çimenlik, havadar bir yerdir.
Keşiş Dağı Mesiresi Bursa şehrinin kıble tarafından şehre bir örtü ve göklere uzanmış yüksek bir dağdır. Safa ehli kırk elli dost toplanarak Buruşa ileri gelenlerinden Müezzin Cin Çavuş, Naib Ali Efendi, Şefii Efendi ve başka nice canlar ile seyishane ve diğer birkaç çadırla Burusa'dan çıkıp kıble tarafında Pınarbaşı'na, oradan yokuş yukarı beş saat gidip Gazi Yaylası Menzili'ne vardık. Orhan Gazi, Burusa'yı kuşattığı vakit bu yaylada Müslüman gaziler oturdukları için Gazi Yaylası derler. Çimenlik ve kestane ağaçları ile neşelenmiş, gönül açıcı bir yerdir. Buradan Burusa şehrini baştan aşağı görmek mümkündür. Bir küçük gölü vardır. içinde çeşitli alabalıklar bulunur.
Oradan yine başyukarı beş saatte Sobran Menziline vardık. Sobran büyük bir yayladır. Bunun göllerinde de alabalıklar vardır. O gün ağlarla birçok balık avlayıp tereyağı ile pişirerek yedik. Balığı sanki Musa sofrasıdır. Osman Gazi'nin kırk bin koyununun dölünden türeyen yüz binlerce koyun burada yaylanır. Türk çobanları vardır. Erkeç koyundan o gece orada kebap faslı edip misafir kaldık. Sabahla birlikte yine hayvanlara binip kıble tarafına başyukarı; lâleli, sünbüllü ve reyhanlı, gül ve gülistanlı çiçekli dağlar içinden geçtikçe altın renkli sünbüllerin kokusundan dimağımız kokulandı. Nihayet üç saatte Bakacak'ageldik.
Bakacak Mevki
Burada da konaklayarak üç gün sohbet edip; keklik avı, balık avı, tereyağları, kuzu kebapları zevkini tattık. Ramazan gecesinde: Ay görünüyor mu, görünmüyor mu, diye buradan baktıklarından bu menzile "Bakacak" demişlerdir. Eğer yeni ay görülürse Bakacak'tan ateşler yakarak şehre işaret verirlermiş. Bu işaretle kaleden toplar atılıp, halk oruca başlarmış. Bakacak mevkii, fil hortumu gibi şehre doğru uzanmış bir yalçın kayadır ki insan aşağıya bakmaya cesaret edemez. Bu mahalleden Burusa'nın Filedar sahrasına ki; köy ve kasabalar, tarlalar, bağ ve bostanlar, Nilüfer nehri ile sulanan arazi mavi renkli yapraklar gibi görünür. Gökyüzüne başkaldırmış öyle yalçın kayalar vardır ki; kimi ejderha, kimi fil, kimi gemi, kimi de karakuş gibi acayip ve garip şekiller almışlardır.
Buradan yine atlara binip kıble yönüne yokuş yukarı sünbül tarlası içinden geçerek beşinci saatte Süleyman Han Pınarı adlı yerde durduk. Burası geniş bir öz içinde gönül açıcı bir akarsudur ki, cana can katar. Bir kayadan gayet soğuk bir su fışkırır ki, insan içinden bir taş çıkaramaz. Buz gibidir. Burada küçük büyük göller vardır ki birer ikişer okkalık alabalıklar yetişir. Su birikintilerinde, haliçlerde kışın su donar. Karabaşı istanbul tarafından iki üç yüz neferiyle gelerek bu göllerden buz keser. Her parçası sanki billur ve neceftir. Elmas parçası gibi parıltısı insanın gözünü kamaştırır.

Temmuzda karabaşının izniyle Burusa halkı binlerce katır yükü buz parçalarını şehre indirerek susuzluklarını giderirler. Bundan başka günde, devlete ait binlerce katırla buz ve kar taşınarak Mudanya iskelesinden kar gemilerine yüklenip istanbul'a, padişahın mutfağına; helva hanesine, has haremine; sadrazama, yedi vezire, şeyhülislâma ve kazaskere, hasılı padişah kanunu olan yerlere ulaştırılır. işte Keşiş Dağı böyle bir kar hazinesi ve rahman buzudur.
Uludağ'da Süleyman Han Pınarı'ndan yukarısı çimenliktir.Fakat çiçekleri yoktur. Çıplak dağlardır. Oradan tam beş saatte
Kule-i Cihan'a vardık. Burası Uludağ'ın zirvesidir ki, göklere başkaldırmıştır. Aşağıda bulutların şehir üzerinden geçtiği görülür.O derece yüksektir. Tam iki günde bu kuleye çıkılır ama çok zordur. Yüksek dağ olduğundan kar ve ağaç durmaz. Öyle yüksek bir dağdır ki insan bir kaya arkasına gizlenmezse, rüzgâr insanı havaya atar. Çok sert rüzgârı vardır. Seyre değer güzel bir dağdır.Bu seyir ve sofaları ettikten sonra, yokuş aşağı inerek on iki saatte Kadıyaylası'na varıp çadırlar kurarak bir gün zevk ve sofalar ettik. Oradan aşağı karalar yoluyla on saatte Buruşa şehrine dâhil olduk."

Burusa'nın havası suyu

Su ve havasının güzelliğinden halkının yüzü kırmızıdır. Ama Uludağ kapattığından lodos'lu günlerde havası ağırdır. Fakat kadın ve erkek güzelleri gayet çoktur. Kadınlar güzellikte ve iyilikte ileri olup konuşmaları da boy boşları gibi vezinli ve kafiyelidir. Burada erkekler uzun ömürlü olurlar. Halkı nazik vücutlu, beyaz tenli, gönülleri sevgi doludur. Konuştukları zaman, sonunu düşünerek, uzağı görerek açık bir şekilde konuşurlar. inci saçan sözleri insana tesir eder ve gönül rahatlığı verir. Çünkü her biri, bir velîden feyiz almıştır.'"

Burusa'nın övülen yiyecekleri
Has ve beyaz somunu, Tophane somunu lezzetindedir. Çakıl Ekmeği sadece Burusa'ya mahsustur. Başka yerde bulamazsınız. Beyaz katmer gül gibidir. Katmer pişgâhisi, gözlemesi, beyaz Tener Perdesi de bu şehire mahsustur. Etleri çok semiz olduğundan Derde Kebabı çok meşhurdur. Tahniye, beyaz ve kokulu helvası da öyle.

içecekleri
Pıarbaşının abıhayat suyu, on yedi adet akar pınarların hayat suları; çeşit çeşit hoşafları, renk renk şurubları; gösterişli ve mükemmel yemen kahveleri, ilik gibi süzme bozaları, Handan Şerbeti, Petrelioğlu Şerbeti, karanfilli şerbeti ve Şencahoğlu Şerbeti.

Meyveleri
Kırk çeşit armudu, şeri'yye sicillerinde kayıtlıdır. Çeşitli sulu üzümü; kaysısı, sulu kirazı; hele kestanesine hiçbir yerde rastlamak mümkün değildir. Her bir tanesi kırk dirhem gelir. Yedi çeşit dutunun şöhreti dünyayı tutmuştur. Filedar Sahrası'nı süsleyen dut bağları vardır. Burusa'nın en büyük mahsulü ipektir. Buranın ipeği; iran, Nahçivan ve Şirvan'da bile yetişmez."

Burusa'nın sanatları:
Frenk memleketinin Cenova şehrinde işlenenden daha güzel çeşitli kadife işlenir. Burusa Alacası; nefti, mavi bezleri, peştemalları, kırk kalem, ipek keseleri, fitil ibrişimi, çatma nakışlı kadife yastığı ve başkaları.

Osman Gazi'nin oğulları, Alâeddin Bey, Babası ile beraberdir. Orhan'ın müstakil türbesi vardır. Bayezid-i Velî oğlu Şehzade Şehinşah, Şehinşah oğlu Şehzade Mehmed, babasıyla Burusa'da beraberdir. Bayezid-i Velî'nin oğlu Şehzade Mehmed'in oğulları Şehzade Musa, Emir, Orhan, Âlemşah, Alemşah'ın oğlu Şehzade Osman."
"Bayezid-i Velî oğlu Şehzade Ahmed Han, Sultan Ahmed'in, Alâeddin, Ali Han adlı iki şehzadeleri vebadan vefat etmiş, Orhan Gazi ile Osman Gazi arasında toprağa verilmiştir. Bayezid-i Velî oğlu Şehzade Korkut, biraderi Birinci Selim ile savaş yaparak yenilmiş Burusa'da Muradiye'de bir yüksek kubbe içinde toprağa verildi, ikinci Murad Han'ın oğlu Şehzade Hasan, Fatih Sultan Mehmed'in ana bir kardeşi idi. Şehzade Kasım, Ali Şah, Cihan Şah, Velî Han, Boğa Han bunların hepsi Murad Han'ın türbesinde gömülüdürler. Cem Şah, Çelebi Süleyman Bey, Şehzade Süleyman Çelebi, Çelebi Sultan Mustafa'nın mezarları da Burusa' dadır."

Şeyh Geyikli Baba Sultan:
Yesevî tarikatından, Azerbaycan şehrindendir. Büyük dağlarda vahşi sığırlara binerek Orhan Gazi ile sefere gitmiştir. Burusa da iç kalede büyük bir ağaç dikmiştir. Göklere yükselmektedir. Tekkesi Orhan Gazi yapısıdır. Şeyh Hazret-i Abdal Musa: Bu da yesevi tarikati fakirlerindendir. Hacı Bektaş ile Anadolu'ya gelmiş ve çeşitli kerametleri görülmüştür. Geyikli Baha'ya, kor halindeki ateşi pamuk içine sarıp hediye göndermiştir. O da karşılık olarak süt göndermiştir, Burusa fethinde bulunmuştur. Mezarı mâmur bir tekkededir.

Şeyh Hazret-i Abdal Murad
Horosan erenlerinden olup Burusa fethine katılmıştır. Allah âşıklarından bir ermişdir. Mezarı Bursa'nın güney tarafında şehre bakan bir ormanlık içindedir.

Mehmed Fenâri oğlu, Hamza oğlu Şemseddin Mehmed Yıldırım Han zamanı bilginlerindendir. ilimlerde üstad imiş, yetmiş dalda kitap yazmıştır. Fakat sonraları gözleri kör olmuştur.
Kör olmasının sebebi, bir gün Molla Fenâri, hocası Kara Alâeddin Hazretleri'nin mübarek mezarını açar. Mübarek vücudlarını tap taze görür. Mezar içinden bir sesle birlikte rüzgâr meydana gelir. Mezarın toprağını mollanın gözlerine doldurur. O anda gözleri kör olur. Meğer Molla (toprak âlimlerin etlerini yemez) sözünü inkâr edermiş. Senelerce kör kalmış. Bir gün ivaz Faşa, canı sıkılarak Mollaya: "Acaba o günü görür müyüm ki, şu kör Şemseddin Mehmed'in cenaze namazını kılam!" der. ivaz Paşa'nın bu sözünü Molla'ya yetiştirirler. Molla da der ki: "Allah kaadirdir ki bir anda ivaz Paşa'yı kör edip, bu hakirin gözlerini aça ve onun namazını bu âciz kıla." Allah'ın hikmeti kısa zamanda ivaz Paşa'nın gözleri kör olur. Kadir gecesi Mevlâna Şems kadire erişip gözleri Allah'ın izniyle açılır, ivaz Paşa'nın cenazesine imam olur. Bu keşfi ulema kerametidir. Bursa'da vefat edip, kendi medreselerinde toprağa verilmişlerdir."

Seyid Emir Sultan:
Hz. Hüseyin neslindendir. Buhara'da doğup, büyümüş, Mekke'ye, Medine'ye gelmiş, atası Hz. Peygamber Aleyhisselam'ı ziyaret ederken Medine şerifleri "Nedir bu sendeki Muhammed sülâlesi sikkesi?" diyerek sataşmışlar. Hz Emir: "Huzuruna varıp mahkeme olalım. Hangimiz Peygamber soyundan ise O hüküm buyursunlar." diye şerifleri Hz Peygamberin mübarek mezarına götürür. Parmaklığa yapışarak "Esselam aleykya ceddî" der. Ravza-i Mutahharadan "Ve alaykesselam ya veledi, Muhammed bin Ali ya veledi ruh ilevrum maal kandil." mübarek sözü işitilince şerifler emirin ayağına kapanarak özür dilerler.

Birçoğu kendisiyle Anadolu'yu gelir. Yolda havada asılı bir kandilin karanlık gecelerde üzerlerine nur gibi ışıklar saçtığını görürler. Burusa'ya girdiklerinde kandil sönerek kaybolur. Emir fakirlerine "Ey kardeşler bizim ömrümüzün kandili bu şehirde sönecek, makamımız bu şehir olacak. Seçkin atamızın işareti bu yoldadır." der. O nur kandili Burusa'da üç gün üç gece görünür. Bursa halkı bunu görerek Emir'in ayağına yüz sürüp müridi olurlar.
Bayezid Han iffetli kızını Emir ile evlendirir. Birçok menkıbesi vardır. (Emir Sultan menkıbeleri kitabı) adlı büyük bir kitapta yazılıdır. Burusa şehrinin dışında, doğusunda yüksek, havadar bir yerde büyük bir kubbe içinde yatmaktadır. Yüksek kapısının kanatları baştanbaşa; gümüş pullar, gümüş halkalar, sanatlı kulplarla süslüdür. Kapısının eşiği dahi gümüş döşelidir. Bu kapıdan altı basamak taş merdiven ile mezara inilir. Duvarlarının içi ve dışı renkli çinilerle kaplıdır. Sekiz penceresi Tunçtan yapılmıştır. Yerler ibrişim halı döşelidir. Türbe içinde mücevher eşya ancak Hz. Peygamberin türbesinde bulunur. (Belki bu benzerlikten Bursa'ya, Anadolu'nun Medine'si diyorlar.)
Mübarek kabrin dört tarafında yüzlerce altın ve gümüş çıralar ve kandiller vardır ki her biri kırkar ellişer kıyye(l kıyye: 1282 gr.) gelir. Mübarek sandukasının etraf nda yakut müsta'sami Şeyh Bekri, Abdullah Kırım, Halidi Demirci Kulu, Zehbi, Ibni Şeyh Dede Muhammed, Karahisarî Hasan gibi meşhur hattatların yazdıkları ayetler vardır ki, her biri birer Efrasiyab hazinesine değer. Mübarek sandukası sırmalı ipekle örtülüdür. Yeşil Hüseynî sarığı ile öyle heybetli görünür ki, türbesine giren sonbahar yaprağı gibi tir tir titrer. Türbenin kıble taraf şirin ve nurlu bir camidir. Avlunun dört tarafında fukara odaları ve imareti vardır. Bol bol yemek dağıtılır.
"ilahi sırlar müftüsü, hudutsuz nurları gören, Ahmed Bislâmi oğlu Şeyh Abdurrahman: Tefsir, fikıh ve hadis ilminde emsalsizdi. Şiirde de eşi bulunmaz bir şairdi. Bursa'da oturduklarına dair beyit söylemişler. Mezarı Bursa'da şehir içindedir."

http://www.btch.org.tr/pa...p;type=icerik&mn=main