bugün

işten eve gelmiş oturuyordu. Eşi çay demlemiş, yanına oturmuş, çocuklar yerde oynuyorlardı. Ne para, ne pul, işte mutluluk bu dedi içinden, mutluluk kendi evinde, eşin ve çocuklarına beraber huzur içerisinde yaşamak... Karısı başını omzuna koymuştu. Saçını okşadı, kokusunu içine çekti. Çocuklar gülüşüyor, neşeyle oynuyorlardı. Onlara bakıp gülümsedi. Hissettiği huzur gözlerinden belli oluyordu.

Kapı kırılır gibi çaldı. Çocuklar korkarak annelerinin eteğine sarıldılar. Eşi de ona sımsıkı sarılmıştı.

-Ne oluyor? dedi.
-Korkmayın siz, ben bakarım diyerek gidip kapıyı açtı.

Bir ah sesi işitildi. Birkaç saniye sonra iki adam içeri girdi. Kalkın dediler, gidiyorsunuz. Kadın ne oluyor? demeye fırsat bulamadan kolundan çekip dışarı çıkardılar, kocası yerde yatıyordu. Çocuklarına mı kocasına mı bakacağını şaşırmış haldeydi. Çocuklar ağlıyordu. iki adam daha gelip yerde yatan kocasını bir çuval gibi kaldırdılar, apartmanın dışında bekleyen kamyona atıverdiler. Ardından kadını bindirdiler. Kadın kocasına sarıldı. Çocuklarım nerede? diye bağırdı. iki ağlayan çocuğu fırlatır gibi kamyonun kasasına attılar.

Adam yavaş yavaş ayıldı. Karısı ve çocuklarını görüp sarıldı. Nereye gittiklerini sordu ama karısı da bilmiyordu. Yolculuk uzun sürdü. Çocuklar yemek ve su istiyorlardı ancak kamyon hiç durmuyordu bile. Nihayet onlarca saat sonra, belki de birkaç gün sonra durdular. iki adam gelerek aileyi kamyondan indirdi. Çökmek üzere gibi duran bir binanın önündeydiler. Artık burada yaşayacaklarını söyleyip binaya soktular. Çıkmalarına hiçbir şekilde izin vermediler.

Binadaki dairelerde başka aileler de vardı. Ancak ailelerin birbirileriyle konuşması, görüşmesi yasaktı. Çileler içinde geçen yıllarda binadan kimsenin çıkmasına izin verilmedi. O binada açlıktan, bakımsızlıktan nice insan öldü. Diğerleri yarım insanlar haline geldiler. Bir gün bina çatırdamaya başladı. Yıkılmak üzereydi. Binanın çevresinde nöbet tutan adamlar bile bina üzerlerine yıkılmasın diye kaçıp gitmişlerdi.

Seneler önce binaya zorla getirilenler binadan çıkıp eski evlerine dönmek istediler, dönmeye çalıştılar. Dönebilenleri büyük bir sürpriz bekliyordu. Çünkü yıllarca çalışıp, alın teri dökerek aldıkları evlerinde şimdi başkaları oturuyordu. Tek bir çare vardı. Onlarla birlikte oturmayı kabul etmek. Çünkü gidecek başka bir yerleri yoktu.

Adam da o binada açlıktan ölen küçük oğlu ve hastalıktan ölen karısını bırakarak, kızıyla birlikte eski evine, daha doğrusu kendi evine gelmişti. Burada 8 kişilik bir aileyle birlikte yaşamak zorundaydı. Zor da olsa, acı da olsa, bir gün tekrar evinin tek sahibi olmanın hayalleri içerisinde yaşamaya başladı. Sık sık o gece eşi ve çocuklarıyla otururken duyduğu huzuru hatırlıyordu.

Her zorluğa rağmen, yine de şükrediyordu. Evimin tek hakimi değilim ama en azından evimdeyim diyordu. Ancak bu uzun sürmedi. Bir gün kahredici bir şey daha yaşandı.

Evinden uzaklaştırıldıktan sonra evine gelip yerleşmiş olanlar dediler ki:

-Biz bu evi satacağız.
-Olmaz dedi, Satamazsınız. Bu ev benim, benim evimi siz nasıl satarsınız?
-Bu ev senin olduğu kadar bizim de, hatta daha çok bizim sayılır. Dediler.
-Kime satacaksınız? dedi ve aldığı cevap üzerine bayıldı.

Cevap şuydu:
-O adamlara satacağız.

O adamlar dedikleri, onu ve ailesini bir gece evden alıp götürenler, günlerce aç ve susuz bırakanlar, bir çocuğunun ve karısının ölümüne sebep olanlardı. Şimdi kalkmışlar, kendi evini ona sormadan, o adamlara satacaklarmış. Şiddetle itiraz etti.

-O zaman oylama yapalım dediler. Biz çok adaletliyizdir. Oylamada ne çıkarsa uyalım.
-Olmaz dedi, Ev zaten benim, beni kovdunuz, siz yerleştiniz, benim ailemi öldürdünüz, siz çoğaldınız, şimdi gelmiş oylama yapalım diyorsunuz. Bu oylamanın sonucu baştan belli.
-Bize güven dediler, sen de kızın da daha rahat edersin. Mutlu olursun. Hem biz gerçekten adiliz.

Adam ne kadar uğraşsa da, ne kadar çırpınsa da başaramadı. Oylama yapıldı. Ev, o adamlara satıldı. Evin kapısına kadar gelmiş, hatta içeri girmiş adamlar, kıs kıs gülüyorlardı.

-Biz oylamaya saygılıyız dedi bir adam. Ev artık bizim

O adama baktı. Adam, onun yıllar önce bu evden, kendi evinden çıkarılıp götürüldüğünde olduğu yaşlardaydı. Adamın yüzü çok tanıdıktı. Uzun uzun baktı adamın suratına. Tanımaya çalıştı. Sonra gözlerine baktı. O gözler... O nefret dolu gözler... Ancak yaşı tutmuyor. O olamaz. Peki bu kim?

-Ne bakıyorsun? dedi kıs kıs gülen adam.
-Yıllar önce tanıdığım birine benzettim dedi, o gözleri hiç unutamam
-Unutmamalısın dedi o adam, Çünkü babamın gözleri, benim oğlumda da olacak.
http://www.haberiniz.com...._Elinden_Alinan_Adam.html