bugün

uydu yayınını izleyen kişinin uyuz olmasına sebep olacak hadisedir. hele üstüne üstlük uydu yayınını izleyen bu kişi babaysa, aman yarabbi...

o kadar eğlenceli oluyor ki. bir basket maçı filan varsa, ben önceden odamda sevinci yaşıyorum ve benim sesim salona gidiyor. aradan o kadar zaman geçiyor ki; basketbol oyuncusu futboldaki gibi topu alıp santraya doğru koşup, topu basket sahasının santrasına koysa ben onları izlerim, babam daha atılan basketi yeni görür. uydu yayınına ses ve görüntü daha geç geldiği için babam her şeyi benden öğrenmiş oluyor. çocuktan al haberi türünde takılıyor bazen ama ben ciddiye almıyorum.

ben: oleeey beee, girdi! 2 sayı öne geçtik.
baba: spoiler yapmasana.
- baba spoiler demesek, katil uşak desek?
+ tamam, o daha mantıklı. türkçemizi koruyalım, aferin.
- ne güzel yaa, karasal yayının antenini seveyim.
+ gel beraber izleyelim, aynı şartlarda...
- sen gel, tüm digitürk kullanıcılarından daha önce maçın skorunu bil.
+ bu daha güzel gösteriyor, gel hadi.

bu kadar ısrarına rağmen gitmiyorum. tabi asıl eğlenceli kısmı; maçın son anlarına doğru serbest atışlarda basket olmasa bile oleeeeey diye bağırıyorum, o da seviniyor. "hadi yaaa attık mı?" derken bir görüyor ki basket olmamış, sevinci kursağında kalıyor. ne zaman inanıp, ne zaman bana inanamayacağına karar veremiyor.

bunun benzeri bir olay da arkadaşların kadıköy karakolu'nda başına geldi. bir fenerbahçe - beşiktaş maçına giderken bunları polis almış ve maç sonuna kadar karakolda tutmuştu. polisler maç başladıktan sonra belli aralıklarla goool diye bağırmışlar ama 8-9 kez filan yapmışlar bunu. bizim arkadaşlar polise yalvarmaya başlamış; "abi nolur söyleyin, fark mı atıyoruz yoksa çok mu çekişmeli? fark yediğimizi düşünmek bile istemiyoruz" gibisinden cümleler kurmuşlar ama polisler ne olduğunu söylememiş. o maçı 2-1 kaybetmiştik. çocuklar farkın kafasını yaşamışlar o gün.
eski televizyona aşık olma nedenidir.

ne varsa eskilerde var.
güncel Önemli Başlıklar