bugün

her şeyden habersiz güne uyanılmıştır, ilk 15 dakikaya kadar sorun yoktur ama birazdan garip duygular karmaşası yaşanacaktır. perdenizi çeker biraz oyalanır yatağınızı toplarsınız sonra onun yokluğunu, sessizliğini hisseder bir yanınız. allah allah deyip aramaya koyulursunuz. ve onu ya bir kanepede yerde ya da kafesinde hareketsiz öylece yatarken görürsünüz. artık o beden bir can taşımamaktadır. belki dakikalarca bir bakakalırsınız. öyle sadece bakarsanız. derin bir sessizliğe boğulur dünya. iki hareketsiz canlı yanyanadır. biri yatmakta diğeri izlemektedir.

onunla geçirdiğimiz zamanlar çok hızlı bir şekilde film şeridi gibi geçer gözünüzden. ağlarsınız, illa ki ağlarsınız, gözyaşınızın dışarı akması gerekmez bazen o an içinize dökülür.

o gün işte öyledir, durgun, acı, değişik.

tatsız tutsuz bir şekilde geçer günün kalanı.
Rüyana girer yenisini sahiplenene kadar bok gibi yaşarsın.
Çok acılı bir durumdur. Yaşamayan bilmez.

Çocukluk yıllarımda 2 defa köpeğim öldü, yaşadığım psikolojik buhranı yazıyla anlatabilmem mümkün değil.

Şimdi bir tane köpeğim var, dün gece saat 3.00'de çok sıkıldığını gördüm ve hiç üşenmeden gezdirmeye çıktım.
görsel
Sonra benim oğlan başka köpeklerin peşine takılıp gözden kayboldu. Çom şükür 1 saat sonunda buldum. Onu kaybetme korkusu bile korkunçken o düşünmek bile istemediğim durumu yaşaması beni gerçekten çok üzer. O çok iyi bir dost, benim en büyük neşe kaynağım. Size olan sevgisi bambaşka. Onunla geçirdiğim her an benim için çok keyifli. Ölüm maalesef hayatın bir gerçeği. Buna rağmen Herkese evcil bir hayvan sahiplenmelerini tavsiye ederim.

Bu da dün gece bulduktan sonra çektiğim fotoğrafı; görsel
hayatımda yalnızca iki kere yaşadım. birinde 4 yaşındayken bir "maviş", mavi muhabbet kuşum vardı. onun sabahları ötmeye başladığı zamanla benim anaokuluna gideceğim saatler hep çakışırdı. hatta çoğu zaman uyku sersemi bir halde "maviş sus uyuyayım ya" derdim. sonra o ses zınk ederdi kafamda "aa okula gideceğim" diye. anneme sorardım,çocuğuz ya iyi niyetle "senin uyanacağın saat ötüp seni uyandırıyor" derdi. belki de gerçekten benim uyanacağım saati öğrenmişti bilemiyorum. ama sonra bir gün maviş biraz salonda dolaşsın diye kafesin kapısını açtım. maviş kaçtı gitti. "öyle olsun maviş,yalnız bıraktın beni" demiştim.

ikincisi de 23 yaşındayken, 2 tane muhabbet kuşu aldım. biri sarı renk dişi diye güneş derdim diğeri de erkek beyaz olduğu için bazen kar derdim bazen melek bazen oğlum derdim. çok cana yakındı bu melek. hiç ısırmazdı aldığım ilk günden beri. bir gece işten döndüm. kafesin oraya gittim, sarı içerde duruyor,beyaz kafesin demire doğru gelip bana baktı uzunca. ne oldu oğlum dedim. kafasını salladı. başını okşadım. sonra kanatlarını açtı. ben her zaman ki gibi tüylerini kabartacak sanırken sonra hayatımın en garip duygusunu yaşamama sebep olan şekilde belki saniyede 10 defa olacak hızda kanatlarını çırpmaya başladı. 1 dakika ya sürdü ya sürmedi sonra durdu. hafiften aşağı eğildi yine bana bakar gibi oldu. sonrada üzerinde bulunduğu ağaç parçasından düştü. gözleri kapandı. hiç hareket etmedi. anladım ki oğlum ölmüştü. demek ki bana son vedasını yapmak için gelmişti belki de benden yardım istemişti kafesin yanına gelip de ben anlamamıştım, diye düşündüm. yıkıldım. bir süre sonra güneş yalnız kalmasın diye onun yanına bir kuş daha aldım mavi beyaz. bu "güneş" gerçekten uzun süre tramva yaşamış gibi hiç bir kuşa yakınlaşmadı beyaz eşinin ölümünden sonra. hep kızdı. sonra aralarına bir yavru koydum hafif tüyleri daha çıkmamış.belki dedim yavru vasıtasıyla ısınırlar,bir şeyler hissederler diye. izliyorum mavi kur yapıyor sarıya, sarı ya kaçıyor ya da kafasını gagalıyordu kızarak. sonra yeşil büyümeye başladı. bunları salonda uçsun diye çok serbest bırakırdık. bir gün ben evde yokken annemler salonda uçurmuşlar. birde kafese girmeyi öğrendikleri için, balkon kapısını kapatıp serbest bırakırdık çoğunlukla.bir de kafesin kilidini kaldırmıştık. kapatıyorduk ama akıllı hayvanlar,kafalarıya itirek kapıyı açtıktan sonra çıkmalarına hayrandım. işte annemlerde kafesin kapısı açıkken dolaşsınlar diye serbest bırakmışlar, zaten kafese girerler diye uyumuşlar bir gece. işte o gece işten geldim ve bir baktım mavi ortalıkta yok. bizimkilere sordum, kapılar kapalı çıkamaz oralarda saklanıyordur dedi. evet sonra buldum, koltuğun arkasında yatmış. gel oğlum dedim. baktım hareket etmiyor. korkarak aldım oradan ve baktım tüyleri yolunmuş. anladım ki sarı, beyazı öyle sevmiş ki maviyi öldürmüş. sonra bir gün sarı ilk bulduğu fırsatta kaçtı. ondan sonrada yeşili.
Yıllarca beslediğin emek verdiğin aileden biri olarak gördüğün evcil hayvanının öldüğünü görmek çok kötü bir his. insan ya da hayvan fark etmeksizin ölümün aynı hüznü vermesi çok acı.
Geçen seneydi. ilk kedim camdan dışarısına çok meraklıydı. Biz de üzerine titrerdik, izin vermezdik cama çıkmasına çünkü ev 5. Katta ve aşağısı beton.

Bir gün ailece dışarı çıkmak için hazırlanıyorduk, kedi ortada yoktu. Yine bir deliğe girmiş uyuyordur düşüncesiyle çok da üstüne düşmeden aradık. Sonra ben bu arama işini evin diğer fertlerine devredip aşağı indim arabanın yanına.

O zaman farkettim neden kediyi bulamadığımızı. Salak kedi bir boşluk bulup bir cama tırmanmış, rüzgardan dolayı hareket eden perdeden korkmuş ve düşmüştü.

O an onu yerde öyle görünce hareket etmek istememiştim. 3 gün boyunca evdeki kimse konuşmamıştı. Evin neşesiydi çünkü küçük aptal. Fotoğraf, o gün üstünden hiç çıkarmak istemediğim tasmasıdır.
görsel
o da evin artık bir bireyi oluyor. ölünce insan üzülüyor, hastalanınca üzülüyor. birden fazla evcil hayvanım öldü insan gerçekten üzülüyor.

mesela bir keresinde kedimle oynarken iyice şımardı ve gitti koltuğa çarptı ve gittim baktım ki gözünün biri kötü olmuş gibiydi. üzüldüm kendimi suçlu hissettim gözlerim doldu veterinere götürecektim sonra farkettim ki gözündeki sıkıntı geçmişti çarpmaya bağlı birşey değilmiş çapak gibi birşeymiş derin bir oh çekmiştim. alerjim çıkınca başkasına vermek zorunda kaldım aklıma geldikçe hüzün basıyor.