bugün

kaybettiğim huzuru arıyordum evimde.
allah allah, nereye kaçmıştı acaba.

eşyalarımın arasına baktım, televizyonun yanına, her yere baktım.

buldum sonunda.

fotoğraflarının arasında bulduğum huzuru.
en güzel, en canlı resminin üzerindeydi.

tuttum ellerinden, kalbime davet ettim. sonra dedim ki;

-hoşgeldin!

****

gergindi. biliyordum.
bu konuşma onu çok germişti ve cevaplarken duyduğu zorluğu hissediyordum.

-kötüyüm ben! kötüyüm. etrafımdakileri kendimden uzaklaştıracak kadar kötüyüm! kimse kalmadı, sen de dahil. dedi.

sustum.
konuşamadım bile.
-ben hiç gitmedim ki! diye bağırdım, sesim çıkmadı.

dayanamadım.
kıyamadım ona o an.
dakikalar önce sitem dolu, suçlarcasına konuşurken, şimdi içim cız etti.

farkettim tekrardan aşkın gücünü, nelere sebep olabileceğini.

üzülmesine dayanamadım onun.
her zamanki gibi!

****

kaybettiğim her şeyi birer birer buluyordum.

sevincimi bir sokak çocuğunun gülüşünde bulmuştum. o kadar masumca ve o kadar güzeldi ki tekrar o duyguyu yaşamak...
ilk gençlik yıllarımı mahalle maçı yapan veletlerin bağırış çağırışlarında tekrar bulmuştum.
ilk aşkımı dahi el ele tutuşan 5 yaşındaki komşu çocuklarının masumluğunda bulmuştum.

bir tek şeyi bulamamıştım tekrar. o kadar uğraşmama rağmen..

yaşama sevincimi..

****

üşüdü.
sıcaklığa ihtiyacı olan bir kedi gibiydi.

bağırmaktan yorulmuş, artık sinirleri boşalmış, ağladı ağlayacak gibiydi.

sarılmaya muhtaçtı o an.

dayanamadım, sarıldım.
farkettirmeden sevgimi verdim ona.
kendine geldi, nefes aldı.

-tamam, kötü olma sen. bak ben de kötü olmayayım. boşver sen her şeyi. ben de boşvereyim. iyi olalım. olur mu? dedim.

gülümsedi bana.
o gülümseyince bulutlar dağıldı, kuş sesleri kendisini daha çok göstermeye başladı.
kendime geldim.
iyi oldum.

****

bu sabah uyandım.
güneş penceremden usulca sızmıştı yatağıma.

yeni bir gün bugün.
yeni bir başlangıç.

kaybettiğim yaşama sevincimi de buldum.

endişelerimin arasına rehin kalmış.
kurtardım ordan.

endişelerimi çöpe attım bu sabah.

yeni bir nefes için.
yeni bir hayata başlamak için yapılması gereken ilk şey.
ilk yapılası şeydir (bkz: korkularla yüzleşmek)
mutluluğa atılacak ilk adımdır. insanı mutsuz eden kaygıları değil midir zaten. geleceği düşünmekten şimdiyi yaşayamaz olmuşuz.
huzuru yakalamaktır.
lakin mümkün müdür bu ülkede?
garip bir koşuşturmaca hergün.
kariyer, gelecek, yarın derken ömür geçiyor.
aklıma can yücel'in dizeleri geliyor:
'Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...'

hızla değişiyor dünya, savaşlar, afetler, ekonomik kriz, yoksulluk, işsizlik derken kaygılarımız kendimizi aşıyor.
kendimizi güvende hissedersek belki mümkün.
ama nerde ? her daim yarış atı gibiyiz. beklentiler büyük.
hep birilerini geçme, en iyiye sahip olma peşindeyiz.
sırf bu yüzden sahip olunca bile garip bir memnuniyetsizlik.
nedeni geçen zamanın içindeki küçük mutlulukları ıskalamak.
kulağa hoş geliyor 'endişeleri çöpe atmak' ama zor , hem de çok zor.
insanın ruhuna işleyen tedirgin eden ve zamanı değerli yaşayamamasına sebep veren, adına endişe denen şeylerden, kurtulmaktır. belki biraz uzaklaşabilse insan, kafasını kaldırıp gökyüzüne bakabilirdi.
sabah aynı şekilde uyanabildiğine şaşırıp sevinebilirdi.
şarkı söyleyerek giderdi gitmek zorunda olduğu yerlere bile.hemde en eğlenceli şarkıları.
önüme çıkan her insanı görebilir, gülümseyebilirdi.
belki biraz uzaklaşabilse görebilirdi kaldırım taşlarının arasından yaşamak için inatla başını uzatan otları.ve belki ot demezdi.
endişeleri çöpe atabilme eylemini gerçekleştirebilseydi insan daha bir insan olurdu sanki.ve her geçen gün derecesi artarak özlemezdi geçmişi..
(bkz: enişteyi çöpe atmak) (bkz: körlük)