bugün

Yılmaz güneyi setinde ziyâret eden yönetmen.

https://youtu.be/4_mRcKw1x2A
1909 istanbul doğumlu amerikalı yönetmen. Mccarthy komisyonlarına verdiği isimler nedeniyle sonradan ispiyoncu ilan edilmiştir. Evet.
bundan 16 yıl önce vefat eden efsanevi yönetmen. saygı ile anıyoruz.
gerçek adı elias kazancıoğlu olan yönetmen/yazar 1909 istanbul doğumlu kayseri asıllı rum bir ailenin çocuğudur. marlon brando'nun keşfedilmesinden, ünlü oyunculuk okulu actors studio'nun kuruculuğu, aynı zamanda iki en iyi yönetmen oscar ödülü sahipliği gibi pek çok başarılı filminde yönetmeni olan kazan; dönemindeki sscb yanlısı tüm oyucu, yönetmen ve film yapımcısı arkadaşını gammazlamasıyla meşhurdur.

hırsı rekabeti ve kini yüzünden kazan'ın pek çok arkadaşı komünist olduğu gerekçesiyle yönetmenin asılsız ihbarları üzerine haksız yere yıllarca hapis yatmıştır.

yıllar sonra otobiyografisinde bu ihbarlarını kaleme alan kazan, enteresan bir şekilde şöyle anlatır: “ihbarları yaptığım an, gerçek kendimi bulmuştum. Meğer öncesindeki 17 yıl, boş gezenin boş kalfasından başka bir şey değilmişim. Hakikaten orijinal, parlak ve iyi filmlerimi hep o ihbarları yaptıktan sonra çekmeye başladım.”

ölmeden önce memleketi kayseri'yi arkadaşı zülfü livaneli ile birlikte ziyaret eden kazan'ın kendinden 40 yaş küçük karısı frances kazan'ın hayranı olduğu halide edip adıvar'ı kaleme aldığı halide's gift isimli, ülkemizde de yayımlanmış bir kitabı vardır.
Yaşar Kemal ile de arkadaşmış pek hayırlı bir adam değil yani.
Sosyalist devlet düşüncesinin karamsar ve içinden çıkılmaz, hastalıklı bir düşünce olduğunu viva Zapata filminde de göstermiştir. Rıhtımlar uzerinde filminde günah çıkarmamış, aksine dalga geçmiştir.

Kapitalizmde eleştirdiği şey ise adaletsizliktir. Yakisikli adamı cirkin kadina aşık etmiştir.

Neyse adam soft kapitalizm iyidir demek istiyor. Komünizmin sıkıntılı bir süreç olduğunu, bilinmezliğini karanlık tiplerle ifade eder. Rıhtımlar uzerinde filmindeki o teyze kızı yok mu o teyze kızı. iste o komunizmdir.
Gelmiş geçmiş en iyi yönetmenlerden biridir.
Oyuncularının tüm kapasitesini kullanmasını sağlamakta uzmandır.
Ama omurgasız biridir.
Bunun nedenlerini de 1967 yapımı the arrangement filmindeki kirk douglas'ın canlandırdığı göçmen karakteri üzerinden anlatır.
Türkiye'de tvlerde ve festivallerde sık gösterildiğinden daha çok marlon brando'lu filmleri, james dean'li east of eaden'ı, splendor in the grass'ı bilinir. Elbette bu filmler başyapıt.
Ama çoğu filmi izlemeye değer.
Özellikle bir çeşit citizen kane olan A face in the crowd mutlaka izlenmelidir.
The arrangement isimli kitabında sık sık türkiye vurgusu geçmektedir.
mccarthyism döneminde ispitçilik yaptığı için hollywood eşrafınca pek sevilmeyen, bu sebeple de 1999' da aldığı yaşam boyu onur ödülünü alırken salonun yarısı tarafından protesto edilen, 1947 ve 1954' de 2 kez en iyi yönetmen oscarını alan, marlon brando' yu dünyaya tanıtan, a streetcar named desire ve on the waterfront gibi 2 süpersonik filme imza atan, kayseri' ye gelip sıkıcı bulan, on the waterfront' da kendini aklamaya çalışan ama başaramayan, yüksek dozda vuruculuğa sahip filmler yapmasına rağmen komunist avı sırasında humphrey bogart ve katherine hepburn gibi en enlüler başta olmak üzere herkes baş kaldırırken ve bu seçici geçirgen diktaya direnirken o tüm meslektaşlarının isimlerini bir bir mahkemeye verip 10 yönetmenin kara listeye alınıp kariyerinin bitmesine, daha sonra 3000 sinemacının işini kaybetmesine ve ucu charlie chaplin, orson welles gibi en büyüklere kadar uzanan komunist avına destek verdiği için her daim işbirlikçi olarak hatırlanacak, yıllar sonra kendisine bu konu sorulduğunda ''sadece çok üzgünüm'' diyen, rum kökenli, tam anlamıyla hollywood yönetmeni.
ne kadar yaptığı filmle* kendini aklamaya çalışırsa çalışşsın o bir serçedir.
#7767658
(bkz: ilyas kazancıoğlu)
'elia kazan ben kepçe' şeklinde duvar yazılarında adı anılan ermeni asıllı türkiye doğumlu amerikalı yönetmen...
yarattığı ekol hala taklit edilen çağının en büyük anlatıcılarındandır.
kayseri doğumlu, ünlü amerikalı yönetmen.
Aslen Kayserili bir ailenin çocuğu olarak 7 Eylül 1909 tarihinde istanbul'da doğdu Elia Kazan. Dört yaşındayken ailesiyle birlikte Amerika'ya göç etti. New York kentinde, New Rochelle'de büyüdü. Massachustts'te Williams College'a gitti; buradaki yüksek öğrenimini, garsonluk ve bulaşıkçılık yaparak tamamladı.Yale Üniversitesi'nde tiyatro öğrenimi gördü. 1932'de oyuncu olarak katıldığı New York'taki ünlü Group Theatre'da 1939'a kadar etkinlik gösterdi. Pek çok oyun sergiledi, pek çok kitap yazdı ve Oscar ödülleri aldı. 1947 yılında Lee Starsberg'in daha sonra üne kavuşturduğu Actor's Studio'nun kurucuları arasında yer aldı. Hatta sinema tarihine Marlon Brando, James Dean ve Warren Beatty gibi ünlü yetenekleri keşfeden adam olarak geçti. Yetenekleri, başarısı her zaman takdir edildi, ama Hollywood'un ve McCarthy döneminin 'sanığı' olmaktan kendini kurtaramadı.
1952 yılında Wisconsin Senatörü McCarthy'nin başlattığı komünist avı, ülkenin en büyük sanatçılarını büyük baskı altına aldı. Sinemacılar arasında komünist damgası yemek, hapse girmek ya da en azından Hollywood'da işsiz kalmak anlamına geliyordu. Arkadaşını ihbar eden, ona komünist damgası vuran, yakasını bu avdan kurtarabiliyordu. Hatta bir çok sanatçı, onurlarından taviz vermemek için ülkelerini terk etmek zorunda kalmıştı. Bir kişi hariç. Ünlü yönetmen Eila Kazan, kendini kurtarmak için Joseph Losey ve Charlie Chaplin gibi sinema dehalarını ihbar eden muhbir vatandaş olarak tarihe geçti. O, Amerika'daki yaşamına devam ederken, Losey ve Chaplin, ingiltere'ye kaçmak zorunda kaldılar ve sanat yaşamlarını birer ingiliz olarak sürdürdüler. Ancak tarihin garip cilvesi Joseph Losey'i Kazan'ın karşısına 1972 yılında Cannes Film Festivali'nde çıkardı. Kazan, 'The Visitors' filmiyle yarışmacılar arasındaydı, Losey ise jüri başkanı. Ve tahmin edeceğiniz gibi 'The Visitors' filmi sinema çevreleri tarafından beğenilmesine rağmen, tek bir ödül bile alamadan döndü Cannes'dan. Bu da Elia Kazan yüzünden ülkesini terk etmek zorunda kalan Joseph Losey'in intikamıydı belki de.
Bir başka tepki ise 1999 yılında Phoebe Brand'den geldi. Çünkü Elia Kazan'a Sanat ve Meslek Özel Oscar Ödülü veriliyordu. Elia Kazan'ın Komünist Parti üyesi olduğunu açıkladığı isimler arasında yer alan Phoebe Brand, aradan 47 yıl geçmesine rağmen Kazan'ı affetmediğini açıkladı. Çünkü Brand, 'Marty' filmiyle Oscar'a aday gösterilmişti ve parti üyesi olduğu için Hollywood'da hiçbir rol verilmemiş, önce Fransa'ya sonra da ingiltere'ye giderek, sinema kariyerine Avrupa'da devam etmek zorunda kalmıştı.
Tepkiler bu kadarla da kalmadı. Oscar töreninin devam ettiği gece Doronthy Chandler Müzikholü'nün hemen dışında güvenlik kuvvetleri iki kaldırımı tutmuş protestocuların taşkınlıklarını engellemeye çalışıyordu. 50'li yılların muhbiri Elia Kazan'a Sanat ve Meslek Özel Oscar Ödülü'nün verilmemesini isteyen 150 kadar eylemci karşı kaldırımdaki Elia Kazan taraftarlarına sloganlar atıyorlardı. işte bu elektrikli havada Elia Kazan sahneye çıktı. Martin Scorsese'nin koluna girdi, alkış barometresi sonucu rahat bir nefes aldı. Oysa yuhalanmaktan, ıslıklanmaktan korkuyordu. Ama davetliler tören öncesi uyarılmıştı. Protestonun tek izi tören öncesi karalara büründürülen Oscar heykeliydi, Oscar yastaydı.
Kazan aynı zamanda verimli bir yazardı. 1950'li yıllarda 6 roman ve bir otobiyografi yayımladı. 1988'de yayımlanan bir başka otobiyografide (Elia Kazan: Bir Yaşam) aşklarından, özellikle de Marliyn Monroe ile olan ilişkisinden söz etti. Kendinden, "Çok geniş bir skalam yok, müzikle aram iyi değil, klasikler benim çok dışımda... vasat bir yönetmenim... Ama cesurum, hatta bazen korkusuz. Oyuncularla konuşabiliyor, onları daha iyi çalıştırabiliyorum" diye söz etmişti. iyi bir yönetmen, iyi bir yazar ve iyi bir tiyatrocuydu. Çok eleştirildi, protestolara maruz kaldı. Bir eylül sabahı doğmuştu, yine bir eylül sabahı hayata gözlerini yumdu. Hâlâ ardından tartışılan soruyu ise galiba bundan sonra tarih yargılayacak: Bir muhbir miydi, yoksa günah keçisi mi?

Kazan ilk oyununu 1934'te New York'ta sahneledi.
1940'larda yönettiği oyunlarda ülke çapında üne kavuştu ve Broadway'in en iyi yönetmenleri arasına girdi. Bu oyunlardan bazıları Thorton Wilder'ın 'The Skin of Our Teeth' (1942; Ramak Kaldı/ Her Şeye Rağmen), Arthur Miller'ın 'All My Sons' (1947; Bütün Oğullarım) ve Tennessee Williams'ın 'A Streetcar Named Desire' (1949; ihtiras Tramvayı) adlı yapıtlarıydı.
Kazan ayrıca Miller'dan 'Death of a Salesman' (1949; Satıcının Ölümü) ve 'After The Fall' (1964; Düşüşten Sonra), Williams'tan 'Cat on a Hot Tin Roof' (1954; Kızgın Damdaki Kedi) ve Archibald MacLesih'ten 'JB' (1958; Eyüb Üzerine Oyun) oyunlarını da sahneye koydu.
1947'de Cherly Crawford ve Robert Lewis'le birlikte ünlü oyunculuk okulu Actors Studio'yu kurdu. Bir yıl sonra Lee Strasberg de gruba katıldı.
Film yönetmeye 1944'te başladı. Çoğu ilerici ve toplumsal açıdan eleştirel temalar içeren filmleri arasında 'A Tree Grows in Brooklyn' (1945; Bir Genç Kız Yetişiyor), Yahudi düşmanlığını ele alan 'Gentleman's Agreement' (1947; Namus Sözü), ırkçılığı işleyen 'Pinky' (1949; Kara Damga) ile üçünde de Marlon Brando'nun oynadığı 'A Streetcar Named' (1951; ihtiras Tramvayı), 'Viva Zapata' (1952) ve 'On the Waterfront' (1954; Rıhtımlar Üzerinde) yer alıyordu.
'Namus Sözü' ve 'Rıhtımlar Üzerinde'yle iki kez en iyi yönetmen dalında Oscar alan Kazan'ın öteki filmleri arasında, James Dean'in oynadığı 'East of Eden' (1955; Cennet Yolu), 'Baby Doll' (1956; Taş Bebek), 'A Face in the Crowd' (1957; Kalabalıkta Bir Yüz) ve 'Splendour in the Grass' (1960; Aşk Bahçesi/ Gençlik Biterken) sayılabilir.
Kazan 1960-64 arasında da New York kentindeki Lincoln Sahne Sanatları Merkezi Repertuar Tiyatrosu'nun yönetmenleri arasında yer aldı. Kazan 1960'ların ortalarında tiyatrodan uzaklaşmaya başladı; sinemayı da ikinci plana bırakarak yazarlığa ağırlık verdi.
1964 tarihli 'America America' filmi aynı addaki otobiyografik romanının (1962; Amerika Amerika, 1967, 1972) uyarlamasıydı. ABD'deki bir Rum göçmenin yaşantılarını 'The Arrangement' (1969; Kader Değişmez) adıyla perdeye aktardı.
Öteki kitapları arasında 'The Understudy' (1972; Baba'nın Suçu, 1973), 'The Anatolian' (1982; Anadolu) sayılabilir.
Kazan 1988'de birkaç kez Türkiye'ye geldi. 7. Uluslararası istanbul Sinema Günleri'nin Altın Lale Uluslararası Film Yarışması'nda seçici kurul başkanlığı yaptı. Zülfü Livaneli'nin 'Sis' filminde küçük bir rol aldı (1989). Otobiyografisi 'A Life' (Bir Yaşam; 1989) 1988'de yayımlandı.
1999 yılında geçmişiyle hesaplaşan Hollywood, Elia Kazan'a Sanat ve Meslek Özel Oscar Ödülü verdi.

http://www.tempodergisi.com.tr/life_style/03670/
mccarthy dönemindeki işbirlikçi tutumundan ötürü, arkadaşlarınca hiç affedilmemiş, itibarsız bir şekilde ölmüştür.

ölümüne yakın bir tarihte Yaşam Boyu Onur Oscar ı verildiğinde Ed Harris ve Nick Nolte gibi oyuncular töreni protesto etti.
mccarthy döneminin ayakta kalamayan aydınları arasında john steinbeck'le beraber ön sıraları paylaşırlar. the last tycoon gibi çok mükemmel bir filmi vardır.
babanin guhahi adli bir kitabi bulunan yonetmen.
marlon brando yu marlon brando yapan "rıhtımlar üzerinde" filminin yönetmenidir..
2003 yılında ölmüştür.
on the waterfront gibi bir filmi çeken adamın dostlarını ihbar etmesi beni hep şaşırtmıştır; evet, jurnalcidir maalesef eliza kazan.