bugün

bir ingiliz atasözü.
(bkz: orjinalini yazam mı istersin)
tipik bir saglamci kişinin dusuturu olan bu söz bana nedense memur mantalitesini hatirlatmaktadir.

nedense kişi ve kişilerin genclik dönemlerinde bu tip sözleri söyleyen ve ögütleri veren kişiler işter istemez kişi ve kişileri hayata korkak ve saglamcı bakmaya itmektedirler.

evet hayatta ne yazik ki pek risk almayi sevmemek için programlanan bizler risklerden kacariz.

işte bir dikili agaci olsun mantalitesi ile allahin unuttugu diyarlarda hala kanimin isinmadiği yuksek yuksek binalarin oldugu toplu konutlardan evler alir. maasimizi o evler için harcariz.

akıl almaz vadeler ile etse etse değerinin yuzde 50'si eden bu konutlara para baglariz.

arthur miller'in bir oyunu vardi. saticinin ölümü diye bilmem okudunuz mu yahut okumadiniz mi bilmiyorum. ama işte borclar ve fatura ödemek haldir huldur calisir ve elimizde sadecebir gayri menkul kalir.

hay allah ben ne anlatacaktim şimdi ne anlatiyorum.

herneyse... yıllardan beri aslinda turkiye cumhuriyetinde bir gecerliği olmamiş ve olmasi gayet güc olacak universite bölümlerine kapaği atip okuyup adam olma programina harfiyen uyulmaktadir.

daha ilkokul dortten itibaren dersaneye giden - allahtan egitim 7 sene oldu- işte meslek lisesi, öss, vize final büt, kpss, les falan filan sinavlari ile hasir husur olup hedefi hep universite bitirmeye olarak algilanmiş olan bireyler daha saclari aklanmadan bir ihtiyara dönmüştür.

işte ne bileyim fizik bölümünden mezun olup atiyorum nalbur ciragi olan kişilere denk gelinmekte ve bireyler mutsuzlugun katmerliklerine bulanmaktadir.

cevre telkinleri yüzünden belki dünyanin en iyi piyanisti olacak kişiler sirf universite dandik bölümlerde okumak için bu sansi tepmek zorundadir.

ögretmenler olsun, aile büyükleri olsun devlet erkani olsun falan filan feşmekanlar olsun kişiyi bir telkin yaparlar.

hatirlayanlar hatirlarlar eskiden doksanli yillarin son dönemine kadar dershane ve diger zimbirtilar bu kadar gelişmiş değildi. olmazsa olmaz değildi. ne zaman ki sözel'den bir kaç iyi bölüm - hukuk psikoloji felsefe gibi- ea'ya girdi bir dershane manyakliği hasil oldu.

mutsuzlugun bu kadar tavan yaptiği cografyada ve dünyada kişisel menkibelerin peşinde kosan bir cobanin öyküsü olan simyaci romaninin bu kadar tutmamasina sasmamak lazim.

teoride fevkalade iyi ama pratikte zirt olan kişiler coktur.

tamam bu söz ancak insanin saclarinin agardiği sismanladiği ve kirisikliklarinin oldugu ve gözlerinin arkasina bir korku yerleştiği ve o korkudan dolayi korkmadiği ama o korkunun farkedilmesinden korktugu ihtiyarlik dönemlerinin baslangicinda uygulanabilir.

ama daha kani fikir fikir kaynarken fatihin istanbul'u feth ettiği yaşlarda hayata yeldeğirmenlerine saldiran bir don kişot gibi oldugu dönemlerde fevkalade zararlidir.

bilirsiniz poker'de en yuksek el flush royaldir. butun elleri dümdüz eder. ama o kagidin gelmesi bekleyerek, ömür geçmez.

eline uclu, full, kare gibi hatta kent'i pas gecemezsin.

binaeylehen ömür kişitli ve eldeki kuslar bir bakarsin pir diye ucar gider. agactaki iki kusu hedefleyenler faniliğin hüküm sürdüğü diyarlarda bakiliği kazanir. eldeki bir kus ile yetinenler ise sadece bir istatistik olarak mezarlik demirbaşi olurlar.

ha her zaman bu iş olur mu? yani muzaferliyet kazanilir mi? kazanilmaz ama bu yolda galibtir maglup.

hadi entry'i konfucyus'un bir sözü ile baglayalim:

''Eğer ağaca çıkmak istiyorsanız, yıldızlara çıkmaya niyet edin, başarırsınız.''