bugün

Ömrünü kitaplara adayan ve Allah rızasını kazanmak için elde ettiği
kitaplarını ve eserlerini millete vakf eyleyen bir Ali Emirî. Sadece bu vasfıyla
yetinmenin ve kendisi ile Hâtırâtı’nı bu bağlamda ele almanın yetersiz olacağı
kanısındayız. Nitekim bir gün Ali Emirî’ye Revan seferini anlatan anlatan bir
Farsça eseri okuması üzerine sunarlar. Ali Emirî okur. Açıklar. Ancak gelir bir
yerde takılır. “Revan” der ve ardındaki kelimeyi çıkaramaz. Harfler sad, kaf ve
re’den ibâret gözükmektedir. Hepsini şöyle bir zihninde toparlayınca “Revan
Sakari” diye bir kelime oluşur. Oysa Ali Emirî böyle bir kelimenin neye mal
olacağını bilmektedir. Zira böyle bir kelime yoktur. Meclisteki arkadaşları öyle
yabana atılır kişiler değil. Hepsi alanında uzman ve bilgili kişilerdir. Hatta bunlar
arasında ibnü’l-Emin Mahmut’ta bulunmaktadır. Bu kelimeyi okuyamazsa “Bak
Ali Emirî okuyamadı” diyecekler. Ve Ali Emirî’nin bilginliği beş paralık olacak.
Sakari diye okusa bu sefer de böyle bir kelimenin uydurma olacağını anladıkları
an olan gene Ali Emirî’ye olacaktır. Ne yapayım, ne edeyim diye düşünürken
burada işin içine Ali Emirî’nin keskin zekâsı girer. Parmağını diliyle ıslatır ve kaf
harfinin üzerinden bastırarak aşağı doğru çeker. Bir de ne görsün kaf harfi gitmiş
yerine fe harfi gelmiştir. Dolayısıyla yeni kelime sad, fe ve re’den oluşmuştur. Ve
Ali Emirî de yeni kelimeyi “Revan Seferi” diye okuyarak durumu kurtarmıştır.
güncel Önemli Başlıklar