bugün

kuantum fiziğinin babası olarak kabul edilen albert einstein'ın, aslında pek de bilinmeyen daha doğrusu, fenni görkeminin gölgesinde kalan felsefi bir yönü de vardır ki milliyetçilik hakkındaki şu görüşleri; öyle kolaylıkla yabana atılacak cinsten değildir, doğrusu.

'' milliyetçilik bir çocukluk hastalığıdır ki ben onu, insan ırkının kızamıkçık hastalığı olarak görürüm. yetişkin bir insan, çalan bir marşa ayak uydurup emir altında ve neşe içerisinde yürüyebiliyor ise benim gözümde beş paralık değeri yoktur. kendisine yalnızca bir omurilik yetebilecekken bir yanlışlık sonucu, kapasitesini tahayyül dahi edemeyeceği koskoca bir beyne sahip olmuştur. uygarlığın bu kara lekesi en kısa sürede temizlenmeli, emirle gelen kahramanlıklardan, bilinçsiz şiddetlerden, aptalca yurtseverliklerden vazgeçilmelidir.

aynı anda hem bir savaşa hazırlanıp hem de savaşı nasıl önlersiniz? elinizde top, tüfek ve asker varken uzlaşmak için neden ödün veresiniz ki, bu mümkün müdür? benim anlayışıma göre; savaşta insan öldürmek cinayetten farksız bir eylemdir. insanlar, savaşa gitmeyi reddetmedikleri sürece savaşların biteceğini düşünmüyorum. bu hususta kendimi tam bir pasifist olarak görüyorum. hatta bununla da yetinmiyor, kendimi militan bir pasifist olarak niteliyorum. barış için savaşmaya gönüllüyüm. gereğine inanmadığın bir savaşta ölmektense evrensel bir değer olarak gördüğün ve gereğine inandığın barış uğrunda ölmek sizce de daha akıllıca değil mi?''
einstein in bu sözleri söylediği şartları asla va asla gözardı etmeyelim.
etrafına saldıran bir milletin ferdiydi.
yahudi ama alman.
bir de şu açıdan bakalım;
einstein, türk kurtuluş savaşının göbeğinde bir türk bilim adamı olsaydı, acaba aynı fikirde mi olurdu?
hiç sanmıyorum.
her şey, çok özel bir puzzle gibidir.
puzzle ın tek parçasını bile değiştirirseniz asla aynı sonucu alamazsınız.
güncel Önemli Başlıklar