bugün

johannes brahms´ın op.45 numaralı eseri. 7 bölümlüdür. hristiyanlık - dini motif içeren eserler, başlığı altında incelendiğinde müzik tarihinin en önde gelen eserlerinden birisidir (sözlük yazarına not: bu entry uzun sürebilir, çünkü yedi bölümü de ayrı ayrı inceleyeceğim ; okumak istemeyen bu parantezi bitirdikten sonra başka entrylere yelken açabilir.) büyük bir orkestra, 4 ve bazı yerlerde 5 sesli bir koro, ve solist şarkıcılar için bestelenmiştir. büyük bir eserdir. bu eser çalınacağı zaman, programa başka bir eser dahil edilmez. çünkü dinleyici aldığı informasyonların fazlalığından nasılsa, eser bittiğinde "ambale" olacaktır !!!...

ancak bu eserin dini açıdan başka özellikleri de vardır. bir kere "almanca" olması...bilindiği üzre katolik hristiyan dininin ana dili latincedir (mozart requiem latincedir mesela). ve hristiyanlar da biz müslümanlar da olduğu gibi orijinal dilden başka bir dilde yazılmış bir dini esere (ki bu eserin ne kadar dini içerikli olduğu tartışması halen devam etmekte, ve göründüğü kadarıyla hiç de bitmeyecekmiş intibaı uyandırmaktadır insanda), orijinal dilden başka dil de yazılmış bir dini esere çok büyük bir kuşkuyla yaklaşırlar. sadece "ein deutsches requiem" başlığı bile birçok inanmış hristiyanın bu esere karşı "çekimser" bir duruş edinmesine yol açmıştır.

bundan başka bu eserin dini tarihi yeri konusunda bahsedebileceğimiz en önemli faktör - ki bu faktör birincisinden daha enterasandır- brahms`ın bir "katolik" olmaması durumudur. brahms protestandır !!! ezelden beridir katoliklerle protestanlar arasındaki çekişme bizzat tarihin kendisince bilinmektedir. j.s.bach o kadar çok "almanca dini eser" yazmış olmasına rağmen bu eserlerin hiçbirisinin ismi "requiem" değildir - bach da protestandı-...bir protestan ın requiem yazması, üstelik de almanca...bu adamın derdi nedir?...yoksa johannes katoliklerle "dalga geçmek" mi istemiştir?...kimi katolikler brahms´ın "katolikliğe meylettiği" için bir requiem yazdığına inanmak isterler, ama hemen diğerleri "öyle birşey olsaydı requiem latince olurdu" diye, derhal onlara karşı çıkarlar. bu eser bu şekilde arkasında bir anafor bırakmıştır, konuya fazlaca yaklaşanı "birden yutuverir"!!...

işin bir de "ulusal devletleşme" sürecindeki avrupa açısı mevcuttur. almanya avrupa´da en son olarak "milli kimliğini" kazanmış devletlerden birisidir. almanya, brahms zamanından biraz öncesine kadar, bir sürü küçük küçük derebeyliklerinden oluşuyordu. almanya da hemen her büyük şehirde bir "saray" bulunmasının sebebi budur.eserin tek bir almanya fikrine hizmet etmek amacı taşıdığı konusu da yabana atılmamalıdır. hoş, gerçi bu aspekt, sonrasında "hitler" i doğurduğu için çirkin bir aspekttir. ama bu eserin almanya ve almanca dillerini ciddiye alan bir sanat eseri olarak almanların milli duygularına da bir etki yaptığı konusu yadsınamaz. en nihayetinde brahms bir humanistti, ve yaptığı işin sonuçta adolf efendiye sebep olacağını bilse, büyük ihtimalle onu, en azından başka bir türlü ele alırdı. "ein deutsches requiem" ama hitler in de mentalitesine uymazdı. için de "deutsch" kelimesi geçmesine rağmen, naziler bu eseri wagner´ler, bruckner´leri manupile ettikleri şekilde manupile etmemiş, edememişlerdir. zaten haddızatında bu eserin içeriği nazi mentalitesine taban tabana zıttır da. bunu kendileri de biliyorlardı, bu yüzden "ein deutsches requiem" nazi almanyasında sessiz sedasız konser salonlarından sırra kadem basmıştır. araştırmalarımız, çok küçük kilise grupları dışında, büyük salonlarda - mesela berlin filarmoni ´de, mesela ndr konser salonlarında- nazi almanya´sında hiç seslendirilmediği şeklindedir.

böylece eserin tarihi duruş noktasına kısmen değinmiş olduk. içerik olarak da birtakım ayrıcalıkları vardır bu eserin. mesela içerdiği mesaj diğer requiem´lerden farklıdır. geleneksel katolik literatürün de requiem "ölüye yakılmış bir ağıt" tan ibarettir. odak noktasında ölüm ve ölen vardır. brahms bu odak noktasında başka bir yerde durmaktadır. ilk bölüm "selig sind, die da leid tragen" türkçeye "ölümün acısını taşıyanlara selam olsun!" şeklinde çevrilebilir. şimdi ölümün acısını ölenden çok, verilen kayba duyulan acıdan ötürü yaşayanlar çekecektir. böylelikle daha en başından itibaren, bu eser nasılsa "ölenin ardında bıraktıkları" noktasını kendisine odak noktası yapar. buna mutlaka değinmek gerekir, çünkü önemli bir ayrıntıdır bu. bu"enterasan duruş" herşey bir yana, hiç de o kadar hristiyan bir duruş değildir.brahms bu şekilde dünya da kalmaktadır. yani...o kadar dünyada da kalmaz. ama yüzde 51 dünyada kalmayı tercih ettiğini söylersek, doğru bir çizgi takip etmiş oluruz. en son 7.bölüm "ölenlere de selam olsun" diyerek, sanki "durumu kurtarmaya çalışıyor" gibidir.

birinci bölüm "selig sind, die da leid tragen" " ölümün acısını içlerinde taşıyanlara selam olsun"... fa majör dür. tipik bir brahms yazınıdır. sonradan alman milli marşı olacak haydn quartet´in ana motifinden esinlendiğini söylemek lazımdır. sonradan "alman milli marşı" olan melodinin brahms tarafından da desteklendiği hissini ediniriz. yalnız, bunun "deutsches requiem" olarak, almanların yavaş yavaş milli marş olarak kabullenmeye başladığı bir melodiye atıfta bulunması, ilginçtir. tabii kesinlikle aynı melodi değildir, ve son derece girift gelişmeler içerir. temanın mütemadiyen "çeken yedili" içermesi (armonik bir tanımdır bu) ve bu sayede her türlü modülasyona mütemadiyen açık bırakılması belki de "ben böyle bir esinlenmede bulundum ama ucunu da açık bıraktım" demek içindir. zaten girişten biraz sonra gelen geciktirme notalarıyla kompozisyon oldukça karmaşık iç çekişmeler yaşayacaktır.

ikinci bölüm "denn alles fleisch, es ist wie grass" "bütün et,sanki bir otlak gibi"...otlakların ölüp ölüp dirilmesine atıfta bulunur. geçicidir, ama geri gelecektir. bu, muhteşem bir brahms tır. baslarda başlayan 3 dörtlük ölçü ye orkestranın - öncelikle yaylıların- bilinen brahms orkestrasyonuyla iceriğe eklenmesiyle bütün müzik, harikulade bir güzelliğe bürünecek, 33 yaşında bir insanın nasıl bu kadar "derin" müzik yazabildiğine kendisinden sonra da insanları hayret ettirecektir. ana melodinin analizini yapsak bile olayın boyutlarını anlamamız mümkün olur. ilk ana motif müzikal kompozisyonu dominant akoruna getirip, yeniden başladığında aynı müzikal devinimi gerçekleştirmez, bambaşka yerlere hareket eder, sonra kendi içinde gene bir geriye dönüş yapar, ve sözü koroya bırakır, aslında koro yu kendisine katar, dememiz daha doğru olur. çünkü sonradan koronun arkasında aynı motif gene başka devinimler de yaparak kendisini sunmaya devam edecektir. bu kısmın ortalarına doğru, bu temanın bir de "majör" den duyulması dinlenmeye değerdir. sonra güzel bir brahms şarkısı kıvamındaki biraz daha hızlı bir kısım daha gelecek, ve gene ilk baştaki ana motif birdenbire kendisini belli edecektir. bu bölümün sonunda karmaşık bir "füg" vardır. "denn alles fleisch, es ist wie grass" , johannes brahms ın bütün kariyerinde yazdığı en güzel müzik parçalarından birisidir, hatta kimine göre "en güzelidir"...

üçüncü bölüm "herr, lehre doch mich, dass ein ende mit mir haben muss - tanrım, benim de bir sonum olduğunu bana da öğret" - işte bu da yaşayan birisini söyleyeceği bir cümledir. bariton , ölmüş değil yaşamakta olan birisini sembolize etmektedir. bir requiem de bu türden bir bölümün olmaması gerekirken, olmuştur. çok güzel ve lirik bir bölümdür bu da. sonu köpüklü bir füg e bağlanacaktır.

dördüncü bölüm "wie lieblich deine wohnunggen, herr zebaoth - senin mekanların ne güzeldir, tanrım" bir choraldir. brahms ın dingin huzurlu kompozisyonları için genellikle seçtiği mi bemol majör tonundadır. koro nun orkestrayla paslaşmaları, çok güzeldir. koro nedense o kadar da ön planda değildir.

beşinci bölüm, soprano ve koro için yazılmıştır. harikulade bir bölümdür bu da...dans havası taşır...yaylıların pizzicatoları obuanın sopranonun arkasında yaptığı emprovizsayonel melodi çizgileri, esere bambaşka bir hava vermektedir. orkestrasyonu çok enterasan olan bir bölümdür bu. çünkü obua, emprovizasyonel söylemini sonradan diğer tahta nefeslilere devredecek, bu emprovizasyon, sopranonun söylediği ezgilerden bambaşka bir yörüngede seyredecektir. kompozisyon bölümü öğrencileri incelerle bu bölümü, sözün kimden kime nasıl geçmiş olduğunu anlamak için. başka bir enterasan konu da bu bölümün "siz artık çok üzgünsünüz" diyen sopranoya koronun "ama biz sizi teselli etmek istiyoruz" ya da "ben sizi teselli etmek istiyorum" demesidir, arka planda. bu bölüm de gayet açık bir şekilde geleneksel requiem gelişimine başlı başına ters giden bir text´tir. çünkü bu mesaj açıkça "dünyevi" bir mesajdır... yaşayanlara verilen bir mesajdır. ölülere değil. bir de bu bölümü korosuz ve sopranosuz duyduğumuzda değerinden hiçbir şey kaybetmediğini görürüz. buradan da "salt müzisyen" brahms ın bu bölümde de , hayranı olduğu beethoven´ın yolundan zerre kadar sapmadığını görürüz. kendisi de çok büyük bir piyanist olan johannes brahms, "müzik yazmayı" çok sever, genellikle insan sesini, bugün olduğu gibi, çok ön plana çıkarmazdı. bütün brahms requiem boyunca insanın edindiği "orkestra koro´ya değil de, sanki koro orkestraya eşlik ediyormuş" hissinin sebebi de budur. brahms bir dolu şarkılar yazmıştır, bütün brahms yazının da insan sesi, genellikle ön değil "arka" plana atılmıştır. bu insan sesi hayranı birçok insanın gizliden gizliye johannes´e kin tutmasına sebep olmuştur.

altıncı bölümde de degişmez, brahms ın müziğe insan sesinden daha bir hayranlık beslediği hissi....bu bölümün orta kısmındaki hareketli kısım, resmen "senfonik" tir, "choral" değil.brahms isteseydi birkaç küçük degişiklik yapmak suretiyle bu bölümü bir senfonik bölüm olarak yayınlayabilirdi. zaten koronun söylediği şeylerin çoğunu yaylılar da aynen koronun söylediği seslerden "duble" lemektedirler.

yedinci bölüm (selig sind die toten - ölülere de selam olsun) son derece karmaşık bir orkestrasyona sahiptir. armonik gelişimler de son derece ilgi çekicidir, fa majörden, la majöre yaptığı geçiş de, brahms ın hiçbir zaman espri anlayışını kaybetmeyen bir kişi olduğuna, hiçbir zaman "parlak fikir" sıkıntısı çekmeyen bir besteci olduğuna delildir. bu bölüm de diğerlerine nazaran koroyu oldukça ön plana çıkaran bir kısım da ayrıca mevcuttur (herhalde kendisini affettirmek istemiş olmalı). çok romantik ve harikulade müzikal fikirler içeren çok güzel bir bölümdür," ölülere de selam olsun"...sadece kadın sesleri ve tahta nefeslilere yazdığı oalğanüstü güzelliktei melodiler, insanı rüyalar alemine alır götürür.

evet... ikinci bölüm bazen diğer bölümler olmadan tek başına da seslendirilir. bu eseri seslendirmek son derece zahmetli bir iş olduğundan, bu eserin orkestra partisi bir piyano ve koro için "diyete sokulmuş" ve bu şekilde daha küçük mekanlarda da çalınmasına imkan sağlanmıştır. ancak o piyano partisini çalacak piyanist bulmak konusu da tabii ayrıca bir entry konusu olabilir.

not: bu entry deki bütün fikirler paganviodio´ya aittir. kaynak belirtilmeden alıntı yapılamaz.
güncel Önemli Başlıklar