bugün

bir dönem ilkokul fen kitaplarında yer alan, kitapta yanlış bir inanış olduğu anlatılmasına rağmen, ilk bilgi olduğundan akıllarda kalan eski çağ insanı sanrısı.
keşke öyle olsaydı da hayatımıza biraz renk gelseydi diye düşündüğüm önerme. * *
(bkz: kıçında olmasından iyidir)
eski inanışa göre dünya bir öküzün altın olan iki boynuzunun arasındadır. öküzün kıpırdamasıyla depremler meydana gelir. buna benzer diğer bir inanış da dünyanın üç tane balığın sırtında olmasıdır.
içerik bulunamadı.
herhalde ortaçağı kapsayan bi dönemde bilim adamlarının aksini iddaa etmesi sonucu yobaz kişiler tarafından kellelerine göz koyulan bir durumu anlatan sözcükler topluluğuydu sankiii......
(bkz: dünyanın atlasın sırtında olması)
oğuz kağan'ın dünyaya hakim olduğu zamanlardan kalan sözdür.

oğuz kağan'ın boynuz şeklinde başlığı vardır ayrıca oğuz adı da öküz kelimesinden gelir.

kısaca;oğuz kağan başını salladığında deprem olur.

o zamanlar oğuz kağan'ın gücünü böyle betimlemişler.
ÜÇÜNCÜ ESAS: Nasıl ki Kur’ân’ın müteşabihâtı var; gayet derin meseleleri temsilâtla ve teşbihatla avâma ders veriyor. Öyle de, hadisin müteşabihâtı var; gayet derin hakikatleri me’nûs teşbihatla ifade eder.Meselâ, bir iki risalede beyan ettiğimiz gibi, bir vakit huzur-u Nebevîde gayet derin bir gürültü işitildi. Ferman etti ki: “Yetmiş senedir yuvarlanıp bu dakikada Cehennemin dibine düşen bir taşın gürültüsüdür.” Birkaç dakika sonra birisi geldi, dedi: “Yetmiş yaşındaki meşhur münafık öldü.” Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın gayet beliğ temsilinin hakikatini ilân etti.Senin sualin cevabına şimdilik Üç Vecih söylenecek.

BiRiNCiSi: Hamele-i Arş ve Semâvat denilen melâikenin birinin ismi “Nesir” ve diğerinin ismi “Sevr”(öküz) olarak dört melâikeyi Cenâb-ı Hak Arş ve semâvâta, saltanat-ı rububiyetine nezaret etmek için tayin ettiği gibi, semâvâtın bir küçük kardeşi ve seyyarelerin bir arkadaşı olan küre-i arza dahi iki melek, nâzır ve hamele olarak tayin etmiştir. O meleklerin birinin ismi “Sevr” ve diğerinin ismi “Hût”(balık)tur. Ve o namı vermesinin sırrı şudur ki:Arz iki kısımdır: biri su, biri toprak. Su kısmını şenlendiren balıktır. Toprak kısmını şenlendiren, insanların medar-ı hayatı olan ziraat, öküz iledir ve öküzün omuzundadır.Küre-i arza müekkel iki melek, hem kumandan, hem nâzır olduklarından, elbette balık taifesine ve öküz nev’ine bir cihet-i münasebetleri bulunmak lâzımdır.Belki, وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللهِ , (Gerçek ilim ancak Allah katındadır) o iki meleğin âlem-i melekût ve âlem-i misalde sevr ve hût suretinde temessülleri var.

HAŞiYE: işte bu münasebete ve o nezarete işareten ve küre-i arzın o iki mühim nevi mahlûkatına imâen, lisan-ı mu’cizü’l-beyân-ı Nebevî, اَ ْلاَرْضُ عَلَى الثَّوْرِ وَالْحُوتِ (“Dünya, öküz ve balığın üzerindedir.” bk. Hâkim, el-Müstedrek: 4:636) demiş, gayet derin ve geniş, bir sayfa kadar meseleleri hâvi olan bir hakikati gayet güzel ve kısa birtek cümleyle ifade etmiş.

HAŞiYE : Evet, küre-i arz, bahr-i muhit-i havaîde bir sefine-i Rabbâniye ve—nass-ı hadisle—âhiretin bir mezraası, yani, fidanlık tarlası olduğundan, o câmid ve şuursuz büyük gemiyi o denizde emr-i ilâhî ile, intizamla, hikmetle yüzdüren, kaptanlık eden melâikeye “Hût” namı ve o tarlaya izn-i ilâhî ile nezaret eden melâikeye “Sevr” ismi ne kadar yakıştığı zâhirdir. 



elde risale-i nur gibi bir eser varken cevaplanmayacak soru yoktur.