bugün
- sözlük erkeklerinin hoşlandığı kadın yazarlar19
- iremga10
- zeynep bastık'ın beyaz külodu12
- çalışan kızın amacı11
- anın görüntüsü40
- sözlük kızlarına neden orospu gözüyle bakılır15
- sözlükte çok güzel 25 yaş üstü kadınların olması17
- bu sefer son deyip gene yapılan şeyler9
- 10 haziran 2023 manchester city inter maçı20
- karpuzunu dağıtmak istediğiniz tipler10
- uzun zamandır yapmadığınız şeyler17
- kuşkusuz diye söze başlayan tipi parçapinçik etmek8
- arap taşşağı yalamayı misyon edinen dallamalar10
- artık hocalara ihtiyaç olmaması18
- köpekbalığı saldırısında kurtulma taktikleri10
- ayranla en iyi giden şeyler18
- il olması gereken 10 ilçe13
- laikliğin kaldırılması için referanduma gidilmesi14
- günün sözü10
- libido düşüren şeyler10
- mezuza22
- türk gelin yabancı damat projesi12
- yaşadığınız yer12
- haftada 2 kere banyo yapan erkek10
- 3000 entry11
- baby face erkek13
- hiclerv013
- lord marcus amoralist poyomsos25
- bazı yazarların çok saçmalıyor oluşu11
- advntst10
- chp'li kadınların 4 5 kocası var diyen suriyeli17
- amerika daki uyuşturucu salgını15
- klarnet calan sarapci koala 610
- kitap alıntıları8
- matematik biliminin boş bir bilim olduğunun kanıtı8
- ekonomi nasıl düzelir8
- 1 aydır aynı boxer ile gezmek11
- reddedildiği halde ısrar eden erkek22
- hz muhammedin zamanın dairesel olduğunu bildirmesi33
- kendi entryni okumak9
- kılıçdaroğlunun kuzeni ile evli olması11
- türk kızlarına yabancı damat bulma organizasyonu26
- sözlük kızlarının beğendiği sözlük erkekleri24
- hafize gaye erkan12
- ilçe olması gereken iller12
- tayt8
- kemal kılıçdaroğlu26
- instagram kapatılsın13
- kıymasız köfte videosunun yarım milyon izlenmesi11
- para bok huzur yok16
Bir Aziz Nesin klasiğidir. Kısaca şöyledir:
Eline erkek eli değmemiş, akça, pakça ama, fazla safça bir kızcağızı, zengin Arap'la evlendirirler. Devamı kabaca şöyle...
zengin arap: Hanım ne yaptın bugün?
hatun kişi: Ah sorma, bilsen başıma neler geldi...
za: Hayırdır?
hk: Sinemaya gitmek için sokağa çıktım.
za: Şok guzel.
hk: Yolda bir herif sokuldu yanıma...
za: Bir harif!
hk: Evet, bir herif... Ben yürüyorum, o yanımda yürüyor... Ben yürüyorum, o yanımda yürüyor... Dur bakalım ne olacak diye merak ettim.
za: Du bakali n'olcek?
hk: Bilet aldım. O da bilet aldı.
za: Allah Allah! Du bakali n'olcek?
hk: Sinemaya girdim. O da girdi. Koltuğa oturdum. Bir de ne göreyim... O da yanımdaki koltuğa oturmaz mı...
za: Hayret! Du bakali n'olcek?
hk: Işıklar söndü... Ortalık kararır kararmaz, o herif elini bacağıma atmaz mı...
za: Eeee? Du bakali n'olcek?
hk: Oramı buramı karıştırmaya başladı.
za: Du bakali n'olcek?
hk: Çıktım hemen sinemadan... Eve geliyorum. Baktım, o herif de yanımda yürüyor. Hızlandım. O da hızlandı.
za: Du bakali n'olcek?
hk: Kapıdan girdim. O da girdi.
za: Du bakali n'olcek?
hk: Soluk soluğa çıktım bizim kata. O da çıktı. Anahtarı çıkardım, bizim dairenin kapısını açtım, girdim içeri. O da girmez mi...
za: Eeee? Du bakali n'olcek?
hk: Yorulmuştum çok. Yatak odasına girdim. O da girdi. Soyundum tabii... Ne olsa beğenirsin... O da soyunmaz mı...
za: Du bakali n'olcek?
Eline erkek eli değmemiş, akça, pakça ama, fazla safça bir kızcağızı, zengin Arap'la evlendirirler. Devamı kabaca şöyle...
zengin arap: Hanım ne yaptın bugün?
hatun kişi: Ah sorma, bilsen başıma neler geldi...
za: Hayırdır?
hk: Sinemaya gitmek için sokağa çıktım.
za: Şok guzel.
hk: Yolda bir herif sokuldu yanıma...
za: Bir harif!
hk: Evet, bir herif... Ben yürüyorum, o yanımda yürüyor... Ben yürüyorum, o yanımda yürüyor... Dur bakalım ne olacak diye merak ettim.
za: Du bakali n'olcek?
hk: Bilet aldım. O da bilet aldı.
za: Allah Allah! Du bakali n'olcek?
hk: Sinemaya girdim. O da girdi. Koltuğa oturdum. Bir de ne göreyim... O da yanımdaki koltuğa oturmaz mı...
za: Hayret! Du bakali n'olcek?
hk: Işıklar söndü... Ortalık kararır kararmaz, o herif elini bacağıma atmaz mı...
za: Eeee? Du bakali n'olcek?
hk: Oramı buramı karıştırmaya başladı.
za: Du bakali n'olcek?
hk: Çıktım hemen sinemadan... Eve geliyorum. Baktım, o herif de yanımda yürüyor. Hızlandım. O da hızlandı.
za: Du bakali n'olcek?
hk: Kapıdan girdim. O da girdi.
za: Du bakali n'olcek?
hk: Soluk soluğa çıktım bizim kata. O da çıktı. Anahtarı çıkardım, bizim dairenin kapısını açtım, girdim içeri. O da girmez mi...
za: Eeee? Du bakali n'olcek?
hk: Yorulmuştum çok. Yatak odasına girdim. O da girdi. Soyundum tabii... Ne olsa beğenirsin... O da soyunmaz mı...
za: Du bakali n'olcek?
abuzittin: parkta alkol aldı diye adamı dövüp komaya sokmuşlar mahmut abi;
mahmut: hayret, du bakali n olcek
abuzittin: kırmızı sokak falan diyolar.
mahmut: yapma ya, du bakali n olcek.
abuzittin: kuran kurslarında yaş sınırının kaldırılması için önerge vereceklermiş,
mahmut: ilginç, du bakali n olcek.
abuzittin: olan oldu mahmut abi, su bile kaynadı. hadi rahat bişeyler al üstüne de gel.
mahmut: yapma daha karpuz keseceedik ama. dürtmesene lan. eşhedüenlaa......
mahmut: hayret, du bakali n olcek
abuzittin: kırmızı sokak falan diyolar.
mahmut: yapma ya, du bakali n olcek.
abuzittin: kuran kurslarında yaş sınırının kaldırılması için önerge vereceklermiş,
mahmut: ilginç, du bakali n olcek.
abuzittin: olan oldu mahmut abi, su bile kaynadı. hadi rahat bişeyler al üstüne de gel.
mahmut: yapma daha karpuz keseceedik ama. dürtmesene lan. eşhedüenlaa......
orjinal versiyonu şöyledir ilk entry esas konuyu içerse de tamamını okumanızı öneririm:
boğaziçi'nin karadeniz boğazına yakın anadolu yakasında, denizkıyısı üstünde bir çayevi... o çay evinin hemen bütün müşterileri, hep o semtin insanları olduklarından ve oraya sık sık geldiklerinden birbirlerini tanırlar. çoğu da emeklidir. emekli olunca konuşmaları doğal olarak geçim sıkıntısı, pahalılık, sürekli zamlar vb. konular üstüne oluyor.
o sabah da yine her zamanki gibi önce ev dertlerinden başlayıp, ülkenin sorunlarından konuşmaya geçtiler. hükümet enflasyonu %30'da tutacagına söz vermişti, oysa %80'i buldu. %80 ha? peki ne olacak? alamanya'ya, fransa'ya, isveç'e işçi gönderdik, yine yetmedi... tee arabistan'lara, avusturalya'lara işçi gönderdik, yine yetmedi.. şimdi de sovyetler birliği'ne işçi gönderilecekmiş. gitmeye istekli işçiler öyle yığılmışlar ki, sıra kapmak için birbirlerini ezmişler. allah allah..! yahu komünist rusya'ya bile işçi gönderecekler ha? paranın komünisti, faşisti, dini imanı olur mu arkadaş? para paradır, gelsin de nereden gelirse gelsin. ben komünistin parasını alıp cami yaptırdıktan, kuran kursu açtıktan sonra bir günahı yok ki.. üstelik sevabı bile var.
peki bunun sonu nereye varacak birader? allah sonumuzu hayreylesin!
efendim, memleketin bütün gelirleri, aldığımız dış borçların yıllık faizini ödemeye bile yetmiyormuş. deme yahu? amerika'dan aldığımız borçlarla, salt eski borçların faizini bile zor ödüyormuşuz. allah allah..! bu gidişin sonu nereye varır dostum?
ayemef diye uluslararası bir kuruluş var ya hani.. evet, işte o uluslar arası para fonu mu ne.. uluslararası demek, ne demek?
amerika demek.. işte bizim kendi memleketimizde nereye ne yapacağımıza, neyi nasıl yapacagımıza, neyin nasıl yapılacagına, fabrikamıza, yolumuza, her şeyimize o karar verirmiş..
yok yahu! bak bunu bilmiyordum.. peki böyle giderse ne olur? hergün, her akşam hep bu konular konuşulur.. her konuşmada aynı sözlerle şaşarlar! yok yahu! allah allah..!
çayevindeki emekliler birbirlerine hep yanıtsız kalacak aynı soruyu sorarlar:
-peki, n'olacak böyle? bekleyelim görelim. bakalım n'olacak?
-bunun sonu nereye varır böyle? hep merak ediyoruz. dur bakalım n'olacak?
o sabah yine hiç bıkıp usanmadan aynı konular konuşuldu ve çayevindeki herkes birbirine 'dur bakalım n'olacak?' dedi.
gün görmüş, dönem geçirmiş, eski tophane askeri sanayi mektebi'nden yetmiş, yetmişini çok aşkın bir eski işçi emeklisi:
-dur bakalım n'olacak deyip duruyorsunuz da, bana bir akrabamızın başına gelenleri anımsattınız, dedi.
başlar ona yöneldi. akrabasının başına geleni merakla sordular. bu ilgiyi bekleyen işçi emeklisi de olayı şöyle anlattı.
hani hükümetimiz darda kalıp dünya cenneti boğaziçi'nin en güzel tepelerini, korularını, yerlerini, petrol zengini araplara satıyordu ya.. işte o sıra bir arap zengini çıktı ortaya, şeyh mi prens mi, yoksa hepsi birden mi, öyle bişey. adı ebul-fatık el-mışki. boğaziçi'nin seyrine doyum olmaz tepelerinden birini satın almış. oraya artık köşk mü, konak mı, saray mı, işte öyle bir şey yaptıracak. derken bu ebul-fatık, bir türk kızıyla evlenme sevdasına düşmüş. hangi türk kızı olduğu belli değil, yeter ki türk kızı olsun... elbet arap ölçülerinde güzel de olacak.
ebul-fatık için satın alacağı tepeyi arayıp bulan komisyoncular, bu kez de ona kız aramaya başlamışlar. ebul-fatık'ın aradığı kızda aradığı koşullar var: genç olacak, kızoğlankız eline erkek eli değmemiş olacak ve gayette saf olacak. bu zamanda istanbul da böyle kız bulmak kolay mı? ebul-fatık'da zaman da para da çok, ille de aradığını bulacak. aracılar, ısmarlanan kızı araya dursunlar, ebul-fatık biyandan çatpat türkçe öğreniyor ki, evleneceği kızla 'yat, kalk, uzan, dön' falan filan gibi kendisine gerekli olan bikaç söz konuşabilsin.
ebul-fatık'a çok kız göstermişler. arap hinoğluhin, öyle her kızı da beğenmiyor. süt beyaz tenli, lahmacun bedenli, kalçaları enli bir lokum olacak. sonunda bulunan kızlardan birini çok beğenmiş. işte biz ebul-fatık'ı bu ilişkiyle tanıdık. çünkü, ebul-fatık'ın ayılıp bayılarak beğendiği kız, bizim hanımın uzak bir akrabasının kızı... kız tam da ebul-fatık'ın istediği gibi, onyedi yaşında, kuran kursunda yetişmiş, akça pakça, yandan çarklı kalçalar... saflığına gelince, aptaldan bir parmak yukarıda, saf... ebul-fatık'ı da bir görseniz, korkudan dudağınız uçuklar. kızın babasından yaşlı. insan kılığındaki bu çirkinlik anıtını gören biri öyle şaşmış ki, iki elini gökyüzüne kaldırıp 'hey kurban olduğum allah, sen nelere kadir değilsin..' diye şaşkınlığını belirtmiş. üstelik memleketinde üç mü, beş mi, kesin sayısı saptanamadı, karısı olduğundan bu kızı hükümet nikahıyla değil, imam nikahıyla alacak. her neyse efendim, bu ebul-fatık, kızla evlendi.
saf kız, çok yoksul bir ailenin çocuğu olduğundan, evlenip de o lükse, o görkeme kavuşunca çok mutlu oldu. kocasının adı ebul-fatık el-mışki çok uzun olduğundan, kızın ailesi ana kısaca fatık amca diyor. hem de fatık bey deyince, arabın adı azbuçuk türkçe'leşmiş oluyor. kızın kendinden altı yaş küçük bir oğlan kardeşi var, kızın tersine cin mi cin. o, fatık amca diyemediğinden fıtık amca demeye başladı. fıtık amca aşağı, fıtık amca yukarı.
biz de hanımla iki kez evlerine gittik. boğazın tepesindeki o köşk yapılana dek, nişantaşı'nda lüks bir daire satınalmış, daireyi de kızın üstüne yapmış. biz fıtık amca'yı orada tanıdık..
gel zaman git zaman, bundan sonra olanları bana hanım anlattı. o da, fıtık amca'nın genç karısından duymuş. çünkü kadın olup biteni her önüne gelene anlatıyormuş...
fıtık amca'nın güzel ve küçük karısı sokakta hep çarşafla geziyor. fıtık amca çok kıskanç olduğundan, gencecik karısının kadın akrabalarıyla bile sık görüşmesini istemiyor. iyi ama, fıtık amca'nın evde olmadığı zamanlar kızın canı sıkılıyor. kıskanç amca, bir yandan da karısını eve hapseden koca izlenimi vermek istemiyor çevresine. karısına güvenen bir koca görünümünde.. işte bu yüzden, kendisinin evde bulunmayacağı iki gün karısına alışveriş için, çok uzaklara gitmemek koşuluyla, sokağa çıkabileceğini söylüyor. genç kadın buna çok seviniyor, ama sokakta ne yapsın tek başına.. sinemaya gidip gidemeyeceğini soruyor. fıtık amca uzun uzun düşünüyor. karar vermek kolay değil. gitme dese, karısına baskı yapmış olacak. git demeye de içi elvermiyor. birlikte gitmeleri hiç uygun değil. sonunda şöyle diyor:
-avet.. müsade var.. velakin avvalden ben görecek, bilahara sen..
fıtık amca, o dolaylardaki sinamalarda oynanan bütün flimleri seyredip 'hazreti ömer'in adaleti' adlı yerli filmi görebileceğini söylüyor. necmiye, genç kadının adı, gidiyor sinemaya.. fıtık amca'nın içi pırpır.. ertesi akşam eve dönüyor. oh şükür necmiye evde.
-necmiyaa?
-efendim.
-ne yaptın ben yokken?
necmiye yana yakıla anlatmaya girişiyor!
-ah, sorma..
nasıl sormasın, meraktan çatlıyor..
-ne oldu necmiya?
-öyle bir şey geldi ki başıma, şaştım şaştım kaldım..
-ne geldi başına?
necmiya saf saf anlatıyor!
-senin söylediğin sinemaya gitmek üzere çarşaflandım..
-şok güzel..
-çıktım sokağa
-avet?
-yolda giderken bir herif sokuldu yanıma?
-bir harif?
-evet.. ben gidiyorum, o da yanımda gidiyor. ben gidiyorum o da gidiyor. dur bakalım n'olacak diye merak ettim..
fıtık amca çok bozulur ama, karısına belli etmemeye çalışarak o da şaşmış görünür!
-allah allah.. ban da şok merak ettim. du bakali n'olecak?
-ben gidiyorum, o gidiyor.. böööyle yanımda. dibimden ayrılmıyor. dur bakalım n'olacak diyorum içimden..
-fasuphanellah.. du bakali n'olecak?
-bileti alıyorum o senin dediğin sinemaya girdim, adam da girmez mi?
bu kez fıtık amca atik davranıp karısından önce sordu:
-ve minelgarip.. du bakali n'olecak? sonra?
-sonra ben oturdum. o da yanımdaki boş koltuğa oturmaz mı?
-hayret! du bakali n'olecak?
-işıklar söndü, film başladı.
-eeee anlat necmiyaa?
-o herif elini bacağıma atmaz mı?
-ne diyorsun, velacaip..
-çarşafımın eteğinin altından elini sokmaz mı? aaa! şaştım kaldım..
-ne yapacak?
-bilmem ben de onu merak ediyorum ya.. dur bakalım n'olacak diye bekliyorum.
-vallahi ban da merak ettim yahu.. du bakali n'olecak diye bekliyorum.
-sonra o herif oramı buramı karıştırmaya başladı. doğrusu çok merak ettim. sen olsan merak etmez misin?
fıtık amca'nın gözlerinden ateşler saçılıyor ama, karısı o denli saf ki, kızsa, hiç yakışık almayacağı için o da karısına uyup soruyor!
-nacmiyaaa, du bakali n'olecak?
-sonra 'hazreti ömer'in adaleti' bitti. lambalar yandı. ben kalktım, o da kalkmaz mı?
-sonra, harif da?
-evet
-velacaip ve minelgarip.. du bakali n'olecak?
-çıktım sinemadan, o da çıktı. ben yürüyorum, o da yanımda yürüyor..
-aman necmiya, vallahi şok merak ettim. du bakali n'olecak?
-ben de merak ediyorum. ben köşeyi saptım.
-harif da saptı mı?
-saptı.
-anlat şabuk nacmiya, şok meraklı.
-bizim apartmanın kapısından girdim, herif de girdi. dur bakalım n'olacak diye merak içindeyim.
fıtık amca ter içinde..
-sonra?
-bizim kata çıktım, herif de çıktı.
-vay harif vay!
-çantamdan anahtarı çıkarıp bizim dairenin kapısını açtım, girdim içeri, o da girmez mi?
-harif da yallah içeri?
-evet
-du bakali n'olecak? aman anlat şabuk nacmiya..
-eve gelince yatak odasına girip elbet soyundum. o da soyunmaz mı?
-ne diyorsun nacmiyaa. du bakali n'olecak?
-soyununca yatağa girdim. olur şey değil, o da benimle yatağa girmez mi?
fıtık amca kızgın demirle dağlanmış gibi haykırır:
-ayvaaaaah! du bakali n'olecak?
-ben de yatakta ne olacak diye merak ediyorum.
-aman nacmiyaa, vallahi meraktan şatlayacak ban.. söyle şabuk, ne oldu nacmiya?
-hiiç canım.. bir şey değilmiş, ben de boşu boşuna merak etmişim.
boncuk boncuk ter döküyordu fıtık amca..
-yok yahu.. peki, ne oldu nacmiyaa? ne yaptı?
-aynen senin her gece yaptığını..
beyninden vurulmuşa dönen fıtık amca ne yapsın şimdi? karısı o denli saf ki, başına kötü bir şeyin geldiğinden bile haberi yok. dövse olmaz, kovsa olmaz..
erkekliğe toz kondurmamak, yiğitliğe krem sürdürmemek için fıtık amca şöyle der:
-amaaaaan nacmiya, ban da muhim bişey zannettim. du bakali n'olecak diye boşuna merak etmişim. velakin hiç möhim değil.
olayı anlatan yaşlı işçi emekçisi:
-işte böyle arkadaşlar, diye sözü bağladı. bütün bu olup biteni kadın saf saf her önüne gelene anlatıyormuş. bizim hanımda kendisinden duymuş.
titreyen elindeki kahve fincanını masaya koyan bir memur emeklisi:
-yahu hiç anlayamadım, dedi. sen şimdi bu olayı ne diye anlattın? kel mana..
işçi emeklisi:
-hergün burada laflayıp laflayıp da sonunda 'dur bakalım n'olacak?' diye merak edip soruyorsunuz ya, işte sizi meraktan kurtarmak için ne olacağını anlattım..
çayevindekilerden bir kahkaha koptu.
işçi emeklisi ekledi:
-velakin hiç mühim değil.
boğaziçi'nin karadeniz boğazına yakın anadolu yakasında, denizkıyısı üstünde bir çayevi... o çay evinin hemen bütün müşterileri, hep o semtin insanları olduklarından ve oraya sık sık geldiklerinden birbirlerini tanırlar. çoğu da emeklidir. emekli olunca konuşmaları doğal olarak geçim sıkıntısı, pahalılık, sürekli zamlar vb. konular üstüne oluyor.
o sabah da yine her zamanki gibi önce ev dertlerinden başlayıp, ülkenin sorunlarından konuşmaya geçtiler. hükümet enflasyonu %30'da tutacagına söz vermişti, oysa %80'i buldu. %80 ha? peki ne olacak? alamanya'ya, fransa'ya, isveç'e işçi gönderdik, yine yetmedi... tee arabistan'lara, avusturalya'lara işçi gönderdik, yine yetmedi.. şimdi de sovyetler birliği'ne işçi gönderilecekmiş. gitmeye istekli işçiler öyle yığılmışlar ki, sıra kapmak için birbirlerini ezmişler. allah allah..! yahu komünist rusya'ya bile işçi gönderecekler ha? paranın komünisti, faşisti, dini imanı olur mu arkadaş? para paradır, gelsin de nereden gelirse gelsin. ben komünistin parasını alıp cami yaptırdıktan, kuran kursu açtıktan sonra bir günahı yok ki.. üstelik sevabı bile var.
peki bunun sonu nereye varacak birader? allah sonumuzu hayreylesin!
efendim, memleketin bütün gelirleri, aldığımız dış borçların yıllık faizini ödemeye bile yetmiyormuş. deme yahu? amerika'dan aldığımız borçlarla, salt eski borçların faizini bile zor ödüyormuşuz. allah allah..! bu gidişin sonu nereye varır dostum?
ayemef diye uluslararası bir kuruluş var ya hani.. evet, işte o uluslar arası para fonu mu ne.. uluslararası demek, ne demek?
amerika demek.. işte bizim kendi memleketimizde nereye ne yapacağımıza, neyi nasıl yapacagımıza, neyin nasıl yapılacagına, fabrikamıza, yolumuza, her şeyimize o karar verirmiş..
yok yahu! bak bunu bilmiyordum.. peki böyle giderse ne olur? hergün, her akşam hep bu konular konuşulur.. her konuşmada aynı sözlerle şaşarlar! yok yahu! allah allah..!
çayevindeki emekliler birbirlerine hep yanıtsız kalacak aynı soruyu sorarlar:
-peki, n'olacak böyle? bekleyelim görelim. bakalım n'olacak?
-bunun sonu nereye varır böyle? hep merak ediyoruz. dur bakalım n'olacak?
o sabah yine hiç bıkıp usanmadan aynı konular konuşuldu ve çayevindeki herkes birbirine 'dur bakalım n'olacak?' dedi.
gün görmüş, dönem geçirmiş, eski tophane askeri sanayi mektebi'nden yetmiş, yetmişini çok aşkın bir eski işçi emeklisi:
-dur bakalım n'olacak deyip duruyorsunuz da, bana bir akrabamızın başına gelenleri anımsattınız, dedi.
başlar ona yöneldi. akrabasının başına geleni merakla sordular. bu ilgiyi bekleyen işçi emeklisi de olayı şöyle anlattı.
hani hükümetimiz darda kalıp dünya cenneti boğaziçi'nin en güzel tepelerini, korularını, yerlerini, petrol zengini araplara satıyordu ya.. işte o sıra bir arap zengini çıktı ortaya, şeyh mi prens mi, yoksa hepsi birden mi, öyle bişey. adı ebul-fatık el-mışki. boğaziçi'nin seyrine doyum olmaz tepelerinden birini satın almış. oraya artık köşk mü, konak mı, saray mı, işte öyle bir şey yaptıracak. derken bu ebul-fatık, bir türk kızıyla evlenme sevdasına düşmüş. hangi türk kızı olduğu belli değil, yeter ki türk kızı olsun... elbet arap ölçülerinde güzel de olacak.
ebul-fatık için satın alacağı tepeyi arayıp bulan komisyoncular, bu kez de ona kız aramaya başlamışlar. ebul-fatık'ın aradığı kızda aradığı koşullar var: genç olacak, kızoğlankız eline erkek eli değmemiş olacak ve gayette saf olacak. bu zamanda istanbul da böyle kız bulmak kolay mı? ebul-fatık'da zaman da para da çok, ille de aradığını bulacak. aracılar, ısmarlanan kızı araya dursunlar, ebul-fatık biyandan çatpat türkçe öğreniyor ki, evleneceği kızla 'yat, kalk, uzan, dön' falan filan gibi kendisine gerekli olan bikaç söz konuşabilsin.
ebul-fatık'a çok kız göstermişler. arap hinoğluhin, öyle her kızı da beğenmiyor. süt beyaz tenli, lahmacun bedenli, kalçaları enli bir lokum olacak. sonunda bulunan kızlardan birini çok beğenmiş. işte biz ebul-fatık'ı bu ilişkiyle tanıdık. çünkü, ebul-fatık'ın ayılıp bayılarak beğendiği kız, bizim hanımın uzak bir akrabasının kızı... kız tam da ebul-fatık'ın istediği gibi, onyedi yaşında, kuran kursunda yetişmiş, akça pakça, yandan çarklı kalçalar... saflığına gelince, aptaldan bir parmak yukarıda, saf... ebul-fatık'ı da bir görseniz, korkudan dudağınız uçuklar. kızın babasından yaşlı. insan kılığındaki bu çirkinlik anıtını gören biri öyle şaşmış ki, iki elini gökyüzüne kaldırıp 'hey kurban olduğum allah, sen nelere kadir değilsin..' diye şaşkınlığını belirtmiş. üstelik memleketinde üç mü, beş mi, kesin sayısı saptanamadı, karısı olduğundan bu kızı hükümet nikahıyla değil, imam nikahıyla alacak. her neyse efendim, bu ebul-fatık, kızla evlendi.
saf kız, çok yoksul bir ailenin çocuğu olduğundan, evlenip de o lükse, o görkeme kavuşunca çok mutlu oldu. kocasının adı ebul-fatık el-mışki çok uzun olduğundan, kızın ailesi ana kısaca fatık amca diyor. hem de fatık bey deyince, arabın adı azbuçuk türkçe'leşmiş oluyor. kızın kendinden altı yaş küçük bir oğlan kardeşi var, kızın tersine cin mi cin. o, fatık amca diyemediğinden fıtık amca demeye başladı. fıtık amca aşağı, fıtık amca yukarı.
biz de hanımla iki kez evlerine gittik. boğazın tepesindeki o köşk yapılana dek, nişantaşı'nda lüks bir daire satınalmış, daireyi de kızın üstüne yapmış. biz fıtık amca'yı orada tanıdık..
gel zaman git zaman, bundan sonra olanları bana hanım anlattı. o da, fıtık amca'nın genç karısından duymuş. çünkü kadın olup biteni her önüne gelene anlatıyormuş...
fıtık amca'nın güzel ve küçük karısı sokakta hep çarşafla geziyor. fıtık amca çok kıskanç olduğundan, gencecik karısının kadın akrabalarıyla bile sık görüşmesini istemiyor. iyi ama, fıtık amca'nın evde olmadığı zamanlar kızın canı sıkılıyor. kıskanç amca, bir yandan da karısını eve hapseden koca izlenimi vermek istemiyor çevresine. karısına güvenen bir koca görünümünde.. işte bu yüzden, kendisinin evde bulunmayacağı iki gün karısına alışveriş için, çok uzaklara gitmemek koşuluyla, sokağa çıkabileceğini söylüyor. genç kadın buna çok seviniyor, ama sokakta ne yapsın tek başına.. sinemaya gidip gidemeyeceğini soruyor. fıtık amca uzun uzun düşünüyor. karar vermek kolay değil. gitme dese, karısına baskı yapmış olacak. git demeye de içi elvermiyor. birlikte gitmeleri hiç uygun değil. sonunda şöyle diyor:
-avet.. müsade var.. velakin avvalden ben görecek, bilahara sen..
fıtık amca, o dolaylardaki sinamalarda oynanan bütün flimleri seyredip 'hazreti ömer'in adaleti' adlı yerli filmi görebileceğini söylüyor. necmiye, genç kadının adı, gidiyor sinemaya.. fıtık amca'nın içi pırpır.. ertesi akşam eve dönüyor. oh şükür necmiye evde.
-necmiyaa?
-efendim.
-ne yaptın ben yokken?
necmiye yana yakıla anlatmaya girişiyor!
-ah, sorma..
nasıl sormasın, meraktan çatlıyor..
-ne oldu necmiya?
-öyle bir şey geldi ki başıma, şaştım şaştım kaldım..
-ne geldi başına?
necmiya saf saf anlatıyor!
-senin söylediğin sinemaya gitmek üzere çarşaflandım..
-şok güzel..
-çıktım sokağa
-avet?
-yolda giderken bir herif sokuldu yanıma?
-bir harif?
-evet.. ben gidiyorum, o da yanımda gidiyor. ben gidiyorum o da gidiyor. dur bakalım n'olacak diye merak ettim..
fıtık amca çok bozulur ama, karısına belli etmemeye çalışarak o da şaşmış görünür!
-allah allah.. ban da şok merak ettim. du bakali n'olecak?
-ben gidiyorum, o gidiyor.. böööyle yanımda. dibimden ayrılmıyor. dur bakalım n'olacak diyorum içimden..
-fasuphanellah.. du bakali n'olecak?
-bileti alıyorum o senin dediğin sinemaya girdim, adam da girmez mi?
bu kez fıtık amca atik davranıp karısından önce sordu:
-ve minelgarip.. du bakali n'olecak? sonra?
-sonra ben oturdum. o da yanımdaki boş koltuğa oturmaz mı?
-hayret! du bakali n'olecak?
-işıklar söndü, film başladı.
-eeee anlat necmiyaa?
-o herif elini bacağıma atmaz mı?
-ne diyorsun, velacaip..
-çarşafımın eteğinin altından elini sokmaz mı? aaa! şaştım kaldım..
-ne yapacak?
-bilmem ben de onu merak ediyorum ya.. dur bakalım n'olacak diye bekliyorum.
-vallahi ban da merak ettim yahu.. du bakali n'olecak diye bekliyorum.
-sonra o herif oramı buramı karıştırmaya başladı. doğrusu çok merak ettim. sen olsan merak etmez misin?
fıtık amca'nın gözlerinden ateşler saçılıyor ama, karısı o denli saf ki, kızsa, hiç yakışık almayacağı için o da karısına uyup soruyor!
-nacmiyaaa, du bakali n'olecak?
-sonra 'hazreti ömer'in adaleti' bitti. lambalar yandı. ben kalktım, o da kalkmaz mı?
-sonra, harif da?
-evet
-velacaip ve minelgarip.. du bakali n'olecak?
-çıktım sinemadan, o da çıktı. ben yürüyorum, o da yanımda yürüyor..
-aman necmiya, vallahi şok merak ettim. du bakali n'olecak?
-ben de merak ediyorum. ben köşeyi saptım.
-harif da saptı mı?
-saptı.
-anlat şabuk nacmiya, şok meraklı.
-bizim apartmanın kapısından girdim, herif de girdi. dur bakalım n'olacak diye merak içindeyim.
fıtık amca ter içinde..
-sonra?
-bizim kata çıktım, herif de çıktı.
-vay harif vay!
-çantamdan anahtarı çıkarıp bizim dairenin kapısını açtım, girdim içeri, o da girmez mi?
-harif da yallah içeri?
-evet
-du bakali n'olecak? aman anlat şabuk nacmiya..
-eve gelince yatak odasına girip elbet soyundum. o da soyunmaz mı?
-ne diyorsun nacmiyaa. du bakali n'olecak?
-soyununca yatağa girdim. olur şey değil, o da benimle yatağa girmez mi?
fıtık amca kızgın demirle dağlanmış gibi haykırır:
-ayvaaaaah! du bakali n'olecak?
-ben de yatakta ne olacak diye merak ediyorum.
-aman nacmiyaa, vallahi meraktan şatlayacak ban.. söyle şabuk, ne oldu nacmiya?
-hiiç canım.. bir şey değilmiş, ben de boşu boşuna merak etmişim.
boncuk boncuk ter döküyordu fıtık amca..
-yok yahu.. peki, ne oldu nacmiyaa? ne yaptı?
-aynen senin her gece yaptığını..
beyninden vurulmuşa dönen fıtık amca ne yapsın şimdi? karısı o denli saf ki, başına kötü bir şeyin geldiğinden bile haberi yok. dövse olmaz, kovsa olmaz..
erkekliğe toz kondurmamak, yiğitliğe krem sürdürmemek için fıtık amca şöyle der:
-amaaaaan nacmiya, ban da muhim bişey zannettim. du bakali n'olecak diye boşuna merak etmişim. velakin hiç möhim değil.
olayı anlatan yaşlı işçi emekçisi:
-işte böyle arkadaşlar, diye sözü bağladı. bütün bu olup biteni kadın saf saf her önüne gelene anlatıyormuş. bizim hanımda kendisinden duymuş.
titreyen elindeki kahve fincanını masaya koyan bir memur emeklisi:
-yahu hiç anlayamadım, dedi. sen şimdi bu olayı ne diye anlattın? kel mana..
işçi emeklisi:
-hergün burada laflayıp laflayıp da sonunda 'dur bakalım n'olacak?' diye merak edip soruyorsunuz ya, işte sizi meraktan kurtarmak için ne olacağını anlattım..
çayevindekilerden bir kahkaha koptu.
işçi emeklisi ekledi:
-velakin hiç mühim değil.
Türkiye'nin gidişatını anlatan Aziz Nesin hikayesidir.
güncel Önemli Başlıklar