bugün

dünya tarihinin, birçok ihtilale, olaylara, savaşlara sahne olduğu... gibi sikko bir cümleyle başlamak isterdim ama hiç girmeyeceğim oralara.

dünyanın yuvarlak olduğu ispatından sonra bile anlayamadık, yeryüzünde nereye gidersek gidelim yine o kürenin üstünde olacağımızı ve sadece doğanın bizi öldürmesi gerektiği kuralını. toprak için yapılan savaşlar, ırk ve din savaşları vs. saçmalıktan başka bir şey değilken, halklara hep bir düşman resmi çizildi ve halkların düşmanlık, kin ve öfke duyguları körüklendi. bildiğim kadarıyla, doğaya ait olan insanoğlu önce doğar, sonra gelişir-büyür-yaşar- ve sonra da ölür. değişmeyen bu şeye doğanın kanunu diyorsak ve karşı gelinemeyecek tek kanun, doğanın kanunudur diyorsak insan olduğumuzu unutmamışız demektir. bu söylevleri ne bir devrimci gözüyle bakarak söylüyorum, ne de komünist… insan olarak bana kanunları koyan tek şeyin doğa olması gerektiğini söylemeye çalışıyorum, gerçi doğa o kanunları koyuyor zaten...

doğa ile devlet arasında bir karşılaştırma yapılması gerekiyorsa:

— doğa, bize yaşamamız için gereken tüm ihtiyaçları dengeli biçimde sunar ve devamını sağlar. devlet ise bu ihtiyaçlarımıza bir yenisini ekler ve daha çok istememizi sağlayarak arz-talep terimini yaratır.

— doğa, yaşadığımız için bizden karşılık almaz, çünkü kendi varoluşumuzu kendimiz seçmedik. devlet ise yaşadığımız için bizden vergi alır, çünkü hayatımız ve devlet zoruyla sahip olduklarımız onun kontrolü altındadır.

— doğa, sadece yaşamımızı sürdürebilelim diye biz insanlığa avlanmayı, işgücünü ve bununla beraber bitki ve hayvanları sunmuştur. devlet ise, insana sadece avlanmak için doğa tarafından sunulmuş olan şiddet duygusunu savaşlarda kullanır.

— doğa, bize ihtiyaç duyduğu için su, güneş vb. imkânları sunmuştur. devletin bize ihtiyacı yoktur. ihtiyacı olan tek şey, devamlılığını sürdürebilmesi için verdiğimiz oylar ve göt büyütmeleri için ödediğimiz vergilerdir. karşılığında aldığımız şey ise sadece, yine onların kazanması için bize verilen iş’tir, kazandığımız aylığın üçte ikisi devlet hazinesine gitmektedir o ayrı. bana da kalan 3'ün 1'i. ne anladım ben bu sikişten?

— doğa, insanların tamamına eşit şartlar sunmuştur. devlet ise, sınıf farklarını oluşturarak, yoksulu ezip, zengine toleranslar sağlamıştır.

devletlerin ilk oluşmaya başladığı zamanlardan beri, toplumu bir arada güdebilmek için söyleyebildiği tek yalan, din yalanıdır. din kavramının üzerine kurulabilecek o kadar çok politika varken ve bu politikalarla toplum çok basit şekilde inandırılabiliyorken, kurnazlığın kullanılması kaçınılmaz oluyor.

eğer medya denen sektörü de elinize alabilmişseniz ve topluma, medyayı kendinize karşıymış gibi gösterebiliyorsanız, işte o zaman sal yirtik donda durmayani meydana. ha bir de devletin uygun gördüğü eğitim sistemi ve o sistem içindeki müfredat var tabi ki. birçoğumuz, küçük yaşlardan beri okul nedeniyle eğitimimize uzun bir süre ara verdik.
bu, işin çok farklı ve biraz daha derin bir boyutu tabi. bir yandan sevgili devlet, yarattığı düşman portreleri ile olaylar kurgulayıp bununla savaşıyor görünürken, öte yandan medyayı da dahil ederek, hem eğlence, hem gündem gibi konularla kafalarımızı allak bullak edip düşünme yeteneğimizi köreltmekte sınır tanımıyor. yetenekleri sınırsız olan devlet, yönetilen halktan daha zekiymiş ve de çözüm üretebilecek tek kurummuş izlenimiyaratabiliyor. bu arada benden oy istiyor periyodik olarak. vermezsem de cezasını kesiyor kafasına göre. ooohhh dal benim taşak senin.

seçme hakkı denen şey demokrasi adı altında verilmiş hürriyet gibi gösterilse de oturmuyor be bünyeye. lan bu arada.... onlara seçilme hakkını kim verdi. ''eğer devlet olmasaydı, bir toprağın da olmazdı'' yargısını reddediyorum ben!! zaten benim olan hiçbir toprak yok ki. insanların toprak sahibi olması demek,doğaya ait elementlerden birine sahip olmak demek değil miydi kızılderili abilerim ablalarım? kendi yarattığımız metayla satın alabiliyor olmamız gerçekten çok zekiceymiş. iyi ki bulmuşuz lan parayı. ateş ve hava için ne zaman vergi ödeyeceğimizi henüz kestiremiyorum ama toprak ve su için akıl almaz biçimde para ödüyoruz.

ülke toprağı konusuna gelirsek, sınırları ve ülkeleri zaten biz istemedik. eğer devlet kavramı oluşmasaydı sistemli-dunyanin sonunu bile getirebilecek siddette savaşlar da olmayacaktı kanimca. yapılan savaşlar sonucunda bizi çok seven devlet, aynı küre üzerinde, yani bu doğada yaşayan başka insanları düşman diye tanıtarak bizlerin savaşı desteklememizi sağlayıp, ailelerimizin hayatlarını, bebeklerin canlarını elinden alıp, kimseyi umursamayıp, bizi korumak yalanı ile sınırlar çizdiler ve adına ülke dediler. gerçekten çok zekice. iyi ki bulmuşuz lan ülkeyi. sevgili devlet kusura bakma ama ilkel çağlarda biz, sizsiz de idare ediyorduk. bize sunduğunuz çağdaş yaşam o kadar kof çıktı ki, sürekli daha fazlasını ister hale geldik. gerçi bizim olan hiçbir şey yok sayenizde. sahip olduğumu sandığım her şeyin haracını vergi adıyla almak için kanunlarınız var nasıl olsa. piyasalardaki kullandığımız paranın sahibi zaten sizken ve bunu merkez bankası ile kontrol edebiliyorken, bana bok yemek düşer. bizleri kendinize borçlandırarak, size daha mecbur hale getirdiniz ve köleleştirdiniz (bunu komünistler söylüyor). kanunlar çıkardınız ve çıkardığınız kanunlar hangi konuda olursa olsun, sadece sizin işinize gelen ve sizin devamınızı sürdürmeye yarayan kanunlar oldu. kişi olarak bu kanunlardan faydalanmak bir yana dursun, bu kanunlar yüzünden hareket edemez, düşünemez, konuşamaz ve eleştiremez hale geldik (alkol alıyoruz o ayrı). çünkü kanunlarınız huzurdan çok korku veriyor. doğanın kanunları ise sadece huzur veriyor. sevgili devlet, sizin doğa ile aranızdaki fark bu. kötü olan ve öldüren, kontrol altına alıp güden sizsiniz. iyi olan ve şefkat gösteren, özgürlüğü sunup insanlığı kendi haline bırakan ise doğadır.

bir de seksüalite durumu var ki... doğada maymunlar arasında bile görülen eşcinselliği, doğa hor görmezken siz, insanları buna karşı kışkırttınız ve eşcinselliğin doğada varolduğu gerçeğini görmezden gelip, yine kendi işinize gelen politikalarla ve çıkar amaçlarınızla, din yalanlarınızla ve etik-ahlaki değerler safsatalarıyla herkesi sadece heteroseksüel olmaya zorladınız. eşcinselliği hastalıklı bir beyin gözüyle görmek zorunda değilim. ne kadar da sağlıklı bireyler yetiştirmişsiniz eşcinsellerden nefret ederek yaşayan toplumla *. devlet olarak siz buna ''halka, halkın kendi içinden düşman belirlemeliyiz’’ dediniz ve halk olarak bize yedirdiniz. çok zekiceymiş gerçekten. ahlaki kural denen şeyi kimin yarattığını söyleyin ulan bana!!! doğanın kurallarında ahlak ile ilgili olan bir bölüm görmedim ben. bir çekilin... biz insanları doğaya bırakın. ister anadan üryan gezelim, ister parasız geçinelim, ister evsiz yaşayalım, ya da doğada zayıf olduğumuz için geberip gidelim. bırakın bi, sizin savaşlarınızda, sizin yarattığınız ve sizin finanse ettiğiniz terör denen gruplarda kurban olmayalım. bırakın canımızı sadece doğa alsın. bırakın bizler doğaya yenik düştüğümüz için ölelim. devlet ve siyaset yerine doğayı eleştirip anlamaya çalışalım. doğa öğrenmemizi
istiyor ve deneyimlerimiz sayesinde güçlenmemizi-gelişmemizi istiyor. lan belki evrileceğiz bir bırakın ya. siz ise bunu engelliyorsunuz (devletin işi bu gerçi, yasa koy, engel koy, bekçi dik, harekete bereket olmasın aman ha) sayenizde hiçbir şey bilmiyoruz. sizin bilmemizi istediğiniz kadarını biliyoruz. insanım. bu yüzden doğaya hissettiğim kadar devlete aidiyet hissedemiyorum.
Üşenmeden okuduğum yazıdır. Bravodur.