bugün

insan oğlunun 5 duyusu var bildin mi, saymak gereksiz her birini burada. bunlardan biri noksan oluverdi mi diğerleri o eksikliği kapatmak için olması gerekenden daha yüksek bir performans sergilemek zorunda. zira hayat tüm duyularla kavrandığında yaşanabilmekte ve eksik olan duyunun fonksiyonlarını diğer duyular üstlenmeli.

çoğu kişi gözlerini kaybetmekten korktuğunu söyler, hayat bundan sonra anlamsız olacaktır ve bi şeye yaramayacağını, elinden bir iş gelmeyeceğini düşünür durur. sonradan kör olanlar da bu duygu içersindedirler. ancak doğuştan kör olanların bir artısı olduğunu düşünmekteyim. daha jeninken anne karnında vucut kendini kör olarak doğmaya programlar ve diğer duyuların gelişimi için beyni uyarır. dış dünyayı tanımak isteyen bebek ne yapar normalde? gözleriyle önce annesini babasını, sonra da dış dünyayı tarar. ancak doğuştan görme yetisi olmayan bir çocuk duyar, hisseder koklar tadar.

elini atar sağa bir pamuk el, bilir bu annesinin elidir. sonra başını okşayan sıcacık bir dokunuş, baba kokan ve tatlı bir sesle yavrum diyen bir adamın elidir bu. sonra büyür çocuk, okula gitme çağı gelir, diğer çocuklardan farklı olduğunu burada anlar ilkin.. gittiği özel eğitim kurumunda dokunarak hisseder harfleri, hayatı dokunarak okur yani.
ilk gençlik, deli dolu çağlar.. bir kızdan hoşlanırsın.. onun yaydığı bir enerji vardır belki de kimsenin hissedemediği.. sen elini tutarsın, dokunursun omzuna ve onu issedersin. işte görünüşüne değil o'nun kendisine aşık olmuşsundur. vucut enerjisini almışsındır. sevgilerin en güzelini yaşarsın fiziksel özellikler çerçevesinde daraltılmamış sevgiler..
dışarda acımasız bir hayat, sende bu hayatı çözebilme ve onu güzelleştirebilme isteği, en sonunda hayata dokunursun ve onu hissettiğin an sen artık gittiğin yolun hakkını veriyorsundur.

(bkz: dokunarak konuşan insan modeli)
(bkz: duyumsamak)
sus ve yalamaya devam et gibi bi'şey sanırsam. işin geyik kısmını geçersek görme engelli vatandaşlarımızın en gelişkin özelliğidir.