bugün

fethullah gülen - kırık testi serisi - vuslat muştusu kitabı - başörtüsü ve provokasyonlar üst başlığı - alt başlık.

dinimiz bilimle çatışmaz

bu, meselenin bir diğer yanı da şudur: ülkemizde ilmî ve teknik kalkınmaya hizmet etmesi gerekenler, üniversitelerin din ve inanç değil, bilim yeri olduğunu söyleyerek başörtüsüne karşı çıkıyorlar. ne yazık ki bunu, bilimi en öne alan insanlar yapıyorlar. galiba, nasıl bir tenakuz ve çarpıklık ortaya koyduklarının farkına varamıyorlar. batı'da uzun süren çatışmalar sonunda din ile bilimin arası ayrılmış; descartes çıkmış, buraya kadar bilimin, şuraya kadar da dinin sahasıdır demiş. bugün üniversitelerimizde benimsenen de bu. gerçi böyle bir ayrılık, müslümanlar olarak bizim inanç sistemimizde de, ilme bakışımızda da, tarihimizde de yoktur. ilim ve din, bizde aynı manânın iki farklı ifadesinden ibarettir. biri zihnin, diğeri kalbin ışığı olarak görülmüştür. bu sebeple bizim, batı'da rönesans'ın ve ilimlerin gelişmesine zemin teşkil eden, bu gelişmeye dinamikler sağlayan muhteşem bir ilim tarihimiz vardır. ibn-i sina, zehravî, birunî, harizmî, ibn heysem gibi bu tarihi dolduran on binlerce ilim adamı, hem çok iyi dindardı, pek çoğu da sufi idi. din ve ilim, bizim tarihimizde birbiriyle iç içe yer aldı, hiçbir zaman çatışır görülmedi. dolayısıyla, bir insan, dindar ise, dine bağlı ise, başını örtüyorsa, bu insan ilim yapamaz, ilim insanı olamaz demek; üniversitelerde başörtüsü takmayı üniversitelerin ilim yuvaları olmasına aykırı görmek, bir ilim adamına asla yakışmayan bir tavırdır. kaldı ki, hepimiz biliyoruz, galileo da newton da, laplace da ve daha pek çokları da dine karşı değillerdi; hattâ içlerinden bazıları ciddi derecede dindardı. eddington'u nereye korsunuz? dindar olmakla ilim yapmayı birbirinden ayrı mütâlaa ederseniz, ilim âleminin başının taçlarından olan einstein'e da muhalefette bulunmuş, din ile ilimden birini kör, diğerini topal yapmış olursunuz.