bugün

Zaman zaman çok yalnızım Kalbiye
Arsız sarmaşıklar gibi her sabah
Bıkmadan tırmanıyorum güneşin tahta perdesine
Mor çiçeklerle açılmak için dünyaya.
Güneş tozlar püskürtüyor koca ağzından
Aslında hiçbir şey görülmüyor Kalbiye

Kalbim kocaman bir kelebekti Kalbiye
Bir elmasın içinde unutulmuş yıllar önce.
Pembe bir merhemle doğardı günler
Saçlarımı çözerdim, taze elmalar gibi soyardım bedenimi
Bahar, simit, salatalık, midye kokardı her yan
Dünya artık bir daha hiç
Bir okul çıkışı gibi kokmayacak mı?
Hayatın Kalbiye, o iri dudaklı çingenenin
Ellerini hiç tutamayacak mıyım bir daha?
Elmasın çatlarken çıkardığı sesi duyuyor musun,
Bedenime çarpan incilerin sesini?
Bir kadeh içindeki tozu üflüyor
Her şeyi bir veba salgını gibi hatırlayarak
Bekliyorum beklediğim neyse onu.
Zaman Kalbiye, zaman şimdi
Kalbimde habire uzayan minare

Zaman zaman çok yalnızım Kalbiye
Bugün ağlayarak kurabiye yerken,
Çay fincanında kendimi seyrederken
Çay beni içti, bende çayı Kalbiye
Ruhumdan çaylar aktı saatlerce
Aşık olduğu için kahve dökülüyordu terliklerine
Heinrich Böll'ün Palyaço'su
Mary onu bırakıp gitmişti, yalnızdı.
Sonra yosunun Latincedeki adı Laminarya'ydı...
içimde gezinen salyangozun tırnakları
Her hatırladığım şey için bir santimetre uzuyor Kalbiye
Aslında hiç istemiyorum ama
Ne yapsam rutubetim sözlere bulaşıyor Kalbiye.

Didem madak.