bugün

bazı dönemlerde çok sık hissedilen bazı dönemlerde, çok uzak gelen bir duygu*
okuldan yeni mezun olmuş ve sağolsun eniştesinin yardımıyla özel hastanede iş bulmuş bir psikolog düşünün..
evet evet başkalarının başa çıkamadıkları dertlerinde onlara yardımcı olan, yüklenemedikleri sorunları, taşıma yolu gösteren klinik psikolog.
işin ikinci günüdür. yanında çalıştığı pskiyatr hakkında henüz net bir fikir oturtamamıştır; ne diyeceğini, ne yapacağını bilemez. işe gelir bir sıkıntı haliyle.
günaydın der, adamın odasına girerken, sert bakışlarla aleykümselam der adam, tedirgin bir şekilde kendi kabinine geçer.
psikiyatr ilk gün sadece, normalde sekreterinin yapması gereken dosyaları düzenlemek, hastaların raporlarını dizmek gibi işler vermiştir acemi psikoloğa.
bir kaç saat sonra psikiyatr gelir kabinine.
"bittimi elindeki işler" der.
bitmemiştir, çünkü düzensizlikte sınır tanımayan kahramanımız normal insanların yarım saate halledeceği işi 2 saate yapar, ve yine bir kaç hata mutlaka çıkar..
"bitmedi ama az kaldı ben şun..."
sözünü bitirmesine fırsat vermez psikiyatr,
"daha ilk günden böyle yapacaksan yandık biz seninle. eniştende bana dost kazığımı atmış nedir. zaten iki sene okuyup başımıza doktor kesiliyorsunuz vikvikvikvik..."
sinirlendiği ne varsa kahramanımızın üstüne boca eder, o artık rahatlamış bir psikiyatrdır. fakat kahramanımız sinir içindedir..
öğlene kadar, ne kadar ağır iş varsa kahramanımıza yaptırılır. kahve aldırılır. yemek söyletilir. sekreter gibi kullanılır. yapılan dosyalara hakarete yakın biçimde eleştiriler getirilir. en sonunda dolar dolar ve patlar kahramanımız,
"biraz sakin olurmusunuz bende insanım." der
sabah ki sert bakıştan bir adet daha fırlatılır yüzüne.
vakit olur ikindi. öğlen namazını nedense atlayan pskiyatr mescide gider, gitmeden kahramanımızı da çağırır. "ben beş vakit namaz kılmıyorum" diyen kahramanımıza "niye cenabetmisin?" der ve hihohoo şeklinde güler, sorunlu psikiyatr. büyük ihtimalle bu espirisini herkese anlatmayı düşünerek yol alır mescidine ve kahramanımız, allahım çarp artık çarpta bitsin nidalarıyla yerine oturur.
zırr telefon gelir, "oğlum bu ay kirayı yetiştiremiycem ben, ablanlarında içeri borcu varmış, gecikti baya sen avans istermisin der."
iyice omzu çöker kahramanımızın, bu akşam eve nasıl gideceğini düşünür. avans istemesi mümkün değildir. yıllardır okurken her masrafını karşılayan annesinin yüzüne nasıl bakacağını düşünür.
saat akşam olmuştur, ve sevgilisini aramak aklına bile gelmemiştir.
neyse gece gönlünü alırım diye düşünür.
eve gitmek için 2 vesait yol gider, üstelik akşam saati olduğu için ayaktadır ve bir ara ayakta bile uyuklamaktadır.
eve gelir, annesinin suratı beş karış. kendine olduğunu düşünür, "ne oldu anne" diye sorar.
"ablan eniştenden ayrılmak istiyormuş. başka kadın varmış galiba"
"e anne nerde ablam"
"teyzene gitmiş. çekinmiş benden, teyzen gizli gizli aradı"
"allah allah"
kapı çalar, evet ev sahibidir. bütün yorgunluğun, sıkıntının, üstünden geçer..
odasına gider kahramanımız ve telefonunda 3 cevapsız arama 1 de mesaj vardır.
aramalar, kankası murattan gelmiştir, herhalde duymadım diye düşünür.
ve mesajı okumaya başlar;
'ben yapamıycam galiba, birbirimizi daha çok kırmayalım.. bitsin..'
dibine kadar yorgunluk, bedenen, ruhen, madden, manevi olarak,ter bazında, gözyaşı bazında, mutsuzluk çarpı sonsuz..
her bağlamda..