bugün

https://vocaroo.com/1eBI8LLp4XFS
Mansur ark.
Sana demedim mi.
Cem karaca güzel seslendirmiştir. Evet.
zannımca alevilere karşı olan kişilere yazılmış bir mehter marşıdır. ve insanın demedim mi diye bağırası gelir.
Duyulması asap bozan serzeniş.
Evet söyledin ama ben yaşayıp görmek istedim.
Alla allaaa yaa!
demedim mi nazlı yarim ben sana,çok muhabbet tez ayrılık getirir.
Bu bir demdir gelir geçer 
Kıyamazsın demedim mi? 

haykonun seslendirdiği tekrar tekrar dinlediğim müzik.
En güzel hayko'nun söylediği nefes.
bu bir rıza lokmasıdır
yiyemezsin demedim mi ?
Başa kakma itemidir.
https://www.youtube.com/watch?v=Z01xKhfIaoM
Bir daha aramam diye.
https://www.youtube.com/watch?v=VoDL5tYA7O4

bir de böyle dinlenmelidir.
http://www.youtube.com/watch?v=8NWgeT78vhA
--spoiler--
Demedim mi demedim mi?
Gönül sana söylemedim mi?
Demedim mi deme-demedim mi?
Gönül sana söylemedim mi?

Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi?
--spoiler--

lüks bir konağın bahçesine kurulmuş kırmızı halılarla kaplı, ışıklarla süslendirilmiş ve seçkin bir müzisyen grubunun saz aletlerinden dökülen tınılarla yüklü sahneden taşıyordu bu sözler.

Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi?

gecenin finaline pek birşey kaldığı söylenemezdi... yılların kemale erdirdiği çam ağaçlarının rüzgarla dansa tutuştuğu noktada durup, sırtımı bir ağacın gövdesine yasladım. yorgunluğu, sırtımdaki sızıdan hissedebiliyordum. saatlerce ayakta kalmak zorunda kaldığım tüm işlerimde yaşardım bunu. Sırtımdan boynuma doğru, ince bir şerit olarak ilerlerdi sızı…

boğazımda ilmek gibi hissettiğim kravatımı gevşetip, ceketimin iç cebindeki sigara paketini çıkardım. rüzgar, yüzüme yüzüme çarpıyordu ya, dert değildi. şıklık derdine ince giyinenler düşünsündü bunu. Birçoğu, konağın muhteşem manzarasından mahrum kalmak pahasına sığınmıştı duvarların ardına.

Anlık ve yapay bir tebessümle yaktım sigaramı ve şehrin, sınırları muğlak genişlikteki ışıklarına baka baka çektim ilk nefesi. Şu ışıklar, şu körfez..tokuşturulan kadeh tıngırtıları altındaki marina… ne çok yaşanmışlık vardı şu ışıkların bağrında… ne çok soluklanmıştı hikayem bu şehrin sinesinde…

tuhaf…

aslında tuhaflık, bu bildik hakikatte değildi. her gecenin son deminde, adres şaşırmaz bir maharetle gelip de gönül kapımı tıngırdatan melankoliye merhaba diyeli, zaten epey olmuştu. Düşüncelerimin tümü, kaçınılmaz hüznüme elbise giydirme çabasından ibaretti.

--spoiler--
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi?
--spoiler--

sözler aşındırıyordu ruhumun mukavemetini. Efsunlu bulduğum melodinin sarıp sarmalamaları eşliğinde dalgın bir seyir tutturmuşum şehirden yana. aklım, bir zamanlar bu konakta soluk alıp vermiş paşanın ve seçkin ailesinin hatıralarına gidip gidip gelirken, bir yandan da tasavvufun ikliminde sendeliyordu.

bu hal ile ne kadar kaldım orada bilmiyorum.
o, bir köşede durup da, ne zamandan beridir beni izliyordu bilmiyorum.

ikinci ya da üçüncü sigarada olsa gerek, kafam bir an sağ omuzumun üstünden sahneye doğru döndüğünde fark ettim onu. gözlerimin gözlerine çarpması ile, dingin ruhunun dalgalandığını fark ettim.

tatlı bir surat ve rengarenk elbiseler kombinasyonuydu.
Farkedilmek hoşuna gitmemişti. Bunu duyumsayabiliyordum.

bilinçsiz bir mahcubiyet içerisinde hareketlendirdiği ellerini bir yerlere koyma, bir şeylere uzatma ihtiyacı hissettiğinde, gözlerini gözlerimden alıp da elleriyle uyumlu kılması gerektiğini algılaması birkaç saniyeyi bulmuştu.

Daldığı evrenin hangi noktasında yakalamıştım onu bilmiyorum. o evrende ne vardı, onu da bilmiyordum. Gördüğüm tek şey, hazırlıksız yakalanmış bir madamın, bedensel koordinasyonunu kaybettiren mahcubiyetiydi. Bakışlarını yere yıkıp sahneye döndüğünde, topuz yaptığı saçlarının sert rüzgardaki kımıltısız görünüşüne şahit oldum.

Bu hal, suçluluk hissini kapıma kadar getirse de, tamamen istemsiz gelişmiş bir hadisenin mazeretine sığınarak, rahatlama imkanı bulabildim.

Ben onun hangi hissine denk gelmiştim bilmiyorum ama, o benim bozkır durgunluğuma denk gelmişti. En ince ve önemsiz duran bir detaya tutunarak, dehlizlerde kaybolmak tutukluğu yani… bir parça da hülyalı bir perspektif…

onun yaptığına benzer bir şekilde, fakat onun bilinç alanına girdiğimi hissettiğim, dolayısı ile onun kadar avantajlı olmayan bir temaşa ile, bu sefer ben seyrediyordum yalnızlık taşan bir insanı… kimdi bu kadın? Neden diğerleri gibi sahneye yakın durma çabası göstermiyordu ya da soğuktan ürpererek duvarların ardına sığınma titizliğini? Ne işi vardı, işinden fırsat buldukça sigara tellendirmek isteyen çalışanların sığındığı bu uzak köşelerde? beni uzun uzadıya izlediği her halinden belli olan o demlerde düşündüğü şey neydi? bu rengarenk elbiseleri ile uyumlu durmayan hüzünlü suratının altında ne vardı? Ve şuan, meraklı bir çift gözün hapsinde olmak ona neyi düşündürüyordu?

Sorular, sorular, sorular… sonu gibi, cevabı da olmayan sorular…ve bir sigara daha, madamın hissedilir hüznüne karşı…

+Hey, malajor!
-...
+arkadaş, insan haber vermez mi… dostluk bu mudur? Bak ben de dostuma içecek getirdim.
-şu bayanı tanıyor musun?
+hangisi?
-sırtı bize dönük olan, saçları toplu…
+ha o mu? Sorma ya… sahnedeki şarkıcının ekibinden… konserden önce saatlerce adamın başında dikilip, serinlemesi için yelpaze yaptı. Bi zoruma gitti ki, sorma…
-nasıl yani?
+adam purosunu tüttürüyordu, bu kızcağız da yelpaze…

--spoiler--
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi?
--spoiler--



içecekten bir yudum aldım. Elimin tersi ile dudaklarımın nemini alırken, aklım ar bilmez misafirime, bana müptela hüznüme gidiyordu… aklım, hüznümü karşısına alıp, etrafında fır dönmeye niyetleniyordu. Çünkü Bir çıkış yolu bulmanın o an mümkün olabileceğine, bu bendeki hüznün kırılmaz görünen efsunlu ketumluğunda bir gedik bulabileceğine inanıyordu. Bana izahat raporları dökebileceği bir fırsat olarak değerlendiriyordu bu kısa diyaloğu…

O an biliyordum ki, şu sırtı dönük yabancı kadınla, bu bendeki hüznün arasında çok büyük bir nedensellik ilişkisi vardı.
Bu bendeki karanlığı aydınlatacak ışığın bir parçası da bu kadının varlığında gizliydi.
Onun kırıklıkları, un ufak olmuş hisleri, toplum makinesince yok edilmek yerine benim boşluklarıma serpiştirilecek olsa, kendimle tanışmak için biraz daha mesafe katedebileceğim.
Muhtemelen daha içten ağlayabileceğim…
ve şayet ona temas etme imkanı bulursa gözyaşlarım, ruhunu daha sert bir şekilde hırpalayabileceğim.
onu ağlatabileceğim.
Yükünü hafifletip, doğrulması için bir fırsat sunabileceğim.

--spoiler--
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi?
--spoiler--

-demek öyle…
+anlamadım?
-üşümüyor musun?
+ha, haklısın. Hava epey serin…
-hadi içeri geçelim.
+hadi geçelim.

Teğet geçmelerin ruhumda bıraktığı burukluğu tadımsayarak yürüdüm. Yanına vardığımda, bir an durup yüzüne baktım. Başı yerdeydi. Kaldırdı, yüzüme baktı. Kaşlarının birbirine kavuşmak istediği amansız boşlukta duraksattım gözlerimi. baktım. Kaçırmadı gözlerini…

Yürüdüm…
http://www.youtube.com/watch?v=XTK8ximy1-I cem baba da güzel söylemiş.
https://www.youtube.com/watch?v=XTK8ximy1-I

cem karacanın alıp götürdüğü türkü.
hayko cepkin tarafından daralmış bir ruha aydınlık bir kapı açar gibi seslendirilmiş deyiş.
http://www.youtube.com/wa...mp;v=VKwBFGuzpMg&NR=1
Demedimmi deme deme dimmiii gonuül sana söylemedimmi?
salih gürkan çiftinin mükemmel coverladığı tasavvuf müziği.
haykonun performansında istemeden kafamı saga sola oynattığımı farkettiğim deyiştir, bazıları da ilahi sanar.
gördüğüm en iyi performans; http://www.youtube.com/watch?v=76Fl2YkPlbE
(bkz: sus artık)
çalgı çengi filminde müthiş ikilinin ankara havası gibi seslendirdiği ilahi. onlar da bir başka güzel söylüyor.
güncel Önemli Başlıklar