bugün

delilik, çoğu insana göre oldukça aşağılıkça bir şeydir. bizim toplumumuz da dahil olmak üzere, bir çok toplumda delilere karşı inanılmaz antipatik bakılır. deliler her zaman toplumdan itilmesi gereken insanlar olarak algılanır. gündüz vassaf isimli psikoloğun cehenneme övgü isimli kitabında da bahsettiği gibi, delilik bizim algıladığımız gibi bir durum olmaya da bilir.

bir topluluk düşünün, beyazların çoğunlukta olduğu. burda siyahi biri çoğu zaman itici, antipatik gelir insanlara. ya da bir başka topluluk düşünün, birkaç kişi hariç herkes hetoraseksüel. biseksüellerden nefret edilir. peki ya tam tersi olsaydı? biseksüellerin ve siyahilerin tamamına yakınını oluşturdğu toplulukta hetoreseksüeller ve beyazlar hakkında her zaman kötü düşünülür. toplumdan dışlanırlardı. delilik de böyle bir durumdur işte. deli olarak tabir ettiğimiz bireylerin azınlıkta olduğu günümüz dünyasında onları iter kakar, toplumun dışında bırakırız. öyle yapıyoruz nitekim. onları tımarhanelere kapatıyor, daha kırsal alanlarda zincirliyor, hatta zaman zaman onları öldürüyoruz. çocuklar mahallelerinde deli akranlarını dövüyor, onlarla dalga geçiyor.

peki ya deliler çoğunlukta olsaydı? kafasında huniyle dolaşan, işe gitmeyip parayla haşir neşir olmayan, doğadan bulduklarıyla karnını doyuran, ki günümüz kentlerinde doğa çöp konteynerlerinden ibarettir. herkesin başına buyruk hareket ettiği, birbirlerini ve özgürlüklerini sınırlayan kuralların olmadığı, herhangi bir otoritenin boyunduruğuna girmemiş delilerden oluşan bir toplumda bizim gibi pragmatist, bencil, kimi zaman narsist, sadist bireyler nasıl algılanırdı? yerde bulduğu akıllıların çağından kalan 100 dolarlık banknotu ince ince kıvırıp burnunu karıştıran bir deli, 100 dolar için kendisini, bedenini, kişiliğini, çocuklarından eşinden ayrı saatlerce işverenlerine, patronlarına kiralayan insanları nasıl görürdü? delilerin çoğunlukta olduğu topluluğun delisi akıllı diye tabir ettiğimiz asıl deliler olurdu.
tımarhanelerdede, sokağa çıkıp para kazanmak için kendisini parçalamasından korkan bireyler hapsedilirdi. kendilerine zarar vermeleri delilerce, tımarhanelerde engellenirdi.

sonuç olarak, delilik diyojen gibi gün boyu fıçının içinde keyif yapmaktır. hayatın zevklerini yaşamak, zaman kavramının bize dayattığı aceleciliği gözardı etmek, metaya gereğinden fazla önem vermemektir delilik. biz kendi küçük dünyamızı dünyaya hakim ederek, hayatımızı ev-iş arası ve bu iki gelgitin arasına sıkıştırılmış, toplumun kimi zaman sosyal hayat olarak bize dayattığı, totaliter düzeni; kimi zaman da özel hayat diye lanse edilen yalnızlığı ruhumuza ve bedenimize çerçeve olarak çizmişiz. bırakın her şeyi gelin birlikte delirelim. yüzyıllardır akıllıyız da neler yaptık bizim, insanlığımızın, sözde medeniyetimizin adına?