bugün

arkadaşta görülen köpük balon oyuncağına özenip, bir bardağa bulaşık deterjanı koyup halı yıkama hortumundan bir parça kesip köpük balon yapmaya çalışmak. akabinde nefesi burundan almak gerektiğini unutup ağızdan almakla hatırı sayılır bir miktarda deterjanlı suyu yutmak. sonra kusmak... kusmak... kusarken burundan baloncuklar çıkartmak.
balkondan aşağıya işemiştim. herkes çükümü görmüştü.
Bir arkadaşımla elimizde kalınca bir halat, atlayacak üçüncü kişi yok. Mal mal birbirimize bakarken, iki motosiklet bize doğru yaklaştı. Saniyeler içinde birbirimizle göz göze geldik ve halatı gerdik. Bir anda her iki motorsikletli de yere savruldu biz eve kaçtık.Bahsi geçen olay Almanya'da oldu. Polislerin ambulansın gelmesi çok uzun sürmedi. Korkudan öldüğüm anlardan biriydi...
çizgi filmlerin etkisinde kalan bünyenin yapacağı ve o olaydan sonra pişmanlıktan 2 hafta ağlayacağı hadisedir.
6 yaşımda road runner ve coyote nin maceralarını ağzımdan salyalar akarak izlerdim.bu çakal acme denilen garip markalı aletleri kullanırdı,bi ara beline füze gibi bişey bağlamıştı ve bildiğin ucmuştu.bende bir kedinin üzerinde deneyim dedim bir güzel bağladım havai fişeği bakalım nereye kadar ucacak dedim,sonrası malum.
(bkz: ama cocuktum sözlük) :(.
bakkaldan aldığım demir düdüğü yutmak oldu sanırım. nefesimi bir iceri, bir dısarı verir iken iceri cekilen kısmı biraz abartmış olmalıyım ki bi cekişte mideye indiriverdim. Sonrasında cıkarmakta cok zorlanmadım ama. *
boncuklu tabanca türkiye de yeni modaydı o sıralar.bende heves etmiştim,almıştım.komşunun 3. kattaki evinin balkonundaydım ve kendimi polis kabul edip aşağıda yürüyen insanları da kötü adam ilan etmiştim.boncuklu tabancayı yürüyen insanlara sıkmaya başlamıştım.bir kaç kişiye sıktıktan sonra benden biraz büyük bir genç abiye sıkmıştım,kafasına geldi.genç abi 'laaaaaaynn' diye bir tepki verdi ve belinden mantar tabancası çıkarıp bana doğru sıkmaya başladı.sesi duyduktan sonra gerçek silah diye fazlaca tırsıp,dehşete kapılmıştım.o gün boncuklu tabancayla ilk ve son oynayışım olmuştur.
bir arkadaşla balkondan şırınga yolu ile insanları su ile ıslatmaya çalışmak. sonrasında teyzenin birinin sövmesi ile durumu bu şekilde fark eden anneden bir temiz sopa yemek.
7-8 yaşlarındayken arkadaşımla bulduğumuz yarı dolu sinek ilacıyla bi fantezi yapalım dedik.ilaç tüpü dolu olduğu halde sıkılmıyordu, herhalde sıkışmıştı. sinek ilcanı göbek hizamda, püskürtme deliğini yüzüme bakar vaziyette sıkmayı denedim. iş öyle bir inada binmiş ki elimi acıtır şekilde zorluyor zorluyor püskürtmek için bastırıyordum. tam püskürmeye başladı ki arkadaşta elinde hazır bulunan çakmağı heyecanla ilaca yanaştırmasın mı... vay ananı sayın seyirciler ! alev bir yüzüme fışkırıyor bir yüzüme fışkırıyor tahmin edemezsiniz. ondan sonrası belli zaten lösemi hastalarına iyi davranın...
(bkz: mezar kazmak)
üç tane gerizekalının(birisi benim) nasıl bir mantıksa köyün mezarlığına giderek mezar kazması efendim.içinde altın olduğunun sanılıp,yoğun uğraşlar neticesinde hiçbir şeyin çıkmaması..sonrasında Tam yaklaştık, ha gayret derken,yaşlı,sakallı ve bastonlu bir amcanın bizi peşlemesi.Sonra düşünüyorum da ya o gerçek değil de kazdığımız mezarın ruhuysa?..
Köyde eşeğe binmiştim. Hayvan sakin sakin yürürken bir ara karşısına dişi bir eşek çıktı. Seninki onun peşinden takıldı. O hızlandı, ardından bizimki. Az sonra tam gaz köyün dışındaydık. Telaşlandım tabi. Tarlalara doğru gidiyoruz. Ama ne gidiş, hayvan sanki turbo motorlarını devreye soktu. Eşşek herif kızdan başka birşey düşünmüyor. Bir ara dişi olanı dalı alçakta olan bir ağacın yanından geçiverdi. Bizimki de ardından geçmeye yeltendi. Tabi ben dala tosladım ve önce az bişey uçtum, sonra küt diye yere çakıldım. Gündüz vakti gözümün önünde yanıp sönen yıldızları unutamayacağım.
(bkz: tırstım korktum altıma işedim)
hem eğlenceli hem dumur eden olaylardır. bir arkadaşın evindeyiz. 1 gün sonra onun sünneti var. ev süslenecek onun için evde yüzlerce şişmemiş balon vardır. biz de balonları alır içine su doldururuz. balonun esnekliği sayesinde caddenin taaa karşısındaki apartmanı bile ıslatabilmekteyizdir. neyse sokağa, karşıya falan artıyoruz balonları. ben yanlışlıkla yola doğru atmışım. arabalar geçiyor tabi o sırada. düşüşünü dehşet içinde izledim ve balon polis arabasının üstüne düştü. 2-3 saniyelik şoktan sonra balkondan nasıl kaçtığımızı bilmiyorum. yatağın altına sindik ve bekledik. ne kadar süre orda kaldık bilmiyorum.

başka balkon maceraları için:

- içi su dolu büyük migros poşeti atmak (favorim)
- boncuklu tabanca ile boncuk atmak (klasik)
- ıslatılıp bir süre dondurucuda bekletilmiş* peçete atmak (bi kere bi kadını kafasından avladım)
- domates ve makarna atmak (polise şikayet edildik)
birgün ankara'da apartman bahçesinde arkadaşlarla su savaşı yapıyoruz. bende şu tazyikli su tabancaları var ya başparmak kalınlığında su fışkırtan onlardan var. apartmanın da her köşesinde su hortumu var bahçe sulamak için. neyse sıkıldık biz dedik ki gelen geçen arabaları ıslatalım. duvarların arkasına saklandık. 2 kişi çeşmelerin başında 2 kişi hortumlarda ben de tabancamla bekliyorum. arabalar köşeyi dönüp bizim sokağa geçince işaret verilir hazır olunur ikinci işarette hortumlar açılır ve araba ıslatılır. neyse 2-3 araba geçti. ıslattık adamlar korna çaldı güldü geçtiler böyle biz de adamlara şirin şirin gülerek tekrar saklandık. başka bir araba geldi yine işaret verildi. ve inanılmaz bir gazla 3 noktadan su sıkıldı. bi süre ortalıktaki su püskürüklerinin durmasını bekledik. ortamdaki sis kalktı. araba duruyordu. sonra arabayı inceledik. sağ ön koltuğun camı açıktı. ve içerdeki adamın saçından sular damlıyordu. tişörtü sırılsıklamdı. kapı açıldı. o andan sonra biz deli gibi koşup kaçmaya başladık. normalde tırmanamadığım balkona 1-2 kiloluk su tabancasıyla saniyeler içinde tırmandım. en az yarım saat kılımızı kıpırdatmadan bekledik orda. en sonunda cesaretimizi toplayıp olay yerine gittik. araba yoktu. gülmekten yerlere yıkıldık.
(bkz: çocukluk arkadaşını poposundan hatırlamak)
küçükken demirden tutunacaklarımız vardı okulda. oyun oynardık. 3. sınıftayken 5. sınıflara özenip 3. demirden atlamaya çalışmıştım. tabii atlar atlamaz elim kaymış ve yaklaşık 2 metreden kafa üstü düşmüştüm.

bu anımı hiç unutmam sözlük. 2 hafta boyunca yatakta sağ tarafıma yatamadığımı hatırlıyorum. televizyon izlemek cehenennem olmuştu..
kaydıraktan kayayım derken nefessiz kalıp ölüme yaklaşmak.
ben küçükken köyde eşek zikmiştim. *
bayram günü mahalleye çingenelerin ayı getirip oynatmaları, acayip korkmuştum hatta öyleki 1 hafta okula gitmek için 5 sokak aşşağıdan dolandım.
serhat isimli mahalleden arkadaşımın evlerine yanlış hatırlamıyorsam "şöhretler" isimli kart serisini almaya gitmiştik, yaşı müsait olanlar hatırlar "oya aydoğan'ın" memesinin açık olduğu bir kart da vardı içinde. bu kartların hepsinin numarası vardı, yere sırayla atıp son numarası aynı olunca yerdekilerin alındığı bir oyunu oynardık neyse mevzu bu değil, bahçeli, etrafı çitle çevrili bir evleri vardı ağaçların içinde, eve geldiğimizde bahçenin içinde bir taksi duruyordu, serhat bana " koş lan kesin teyzemler geldi, bir ton şeker çikolata falan getirmişlerdir" dedi. bir koşu içeri daldık, eve girdik iç odaların birinden sadece bağırma sesi geliyor " ahhhhhhhhh uhhhhhhhh kökleeee " vs. tabi ne olduğunu anlamadık, çocuktuk lan biz. ses gelen odaya serhatla beraber girdik, gördüğümüz 2 tane bacak havaya dikilmiş arasında da sırtı ayı gibi kıllı bir adam ve adamın kıçı açık, sürekli yukarı aşağı iniyor, indikçe serhat'ın annesi bağırıyor. bizim farkımızda bile değillerdi, serhat " anne ne oluyo, napıyonuz siz? " diye seslendi. bir anda durdular adam çarşafı yorganı önüne kapadı, annesi çıkın dışarıya diye bize bağırdı. korktuk, çıktık bahçeye. 5 dk sürmeden adam giyinmiş şekilde çıktı bir kez yüzümüze baktı ve arabaya binip gitti. annesi de hiç bişey yokmuş gibi geldi bize karnımızın aç olup olmadığını sordu. yok dedik, aslında ben açtım ama serhat yok diyince bende yok dedim. serhat'ın babası serhat 1 yaşında iken trafik kazasında ölmüş idi. sonra ne oldu? serhat annesine ne sordu? ne konuştu bilmiyorum, yıllar boyu da birbirimize bu mevzuyu asla açmadık ama o sahne gözümün önünden hala gitmez.

editlemeyi sevmem ama: serhat burdaysan görüşelim olum.
rüyamda, kız olan sıra arkadaşımın poposuna cetvel sokup çıkardığımda üstüne bok görünce ağlayarak uyanmıştım. o zaman anladım ki kızlar da sıçıyor. sonra hiç eskisi kadar hayranlıkla bakamadım onlara. büyük travmaydı lan.
çocukluğumuzda kalorifer denen alet henüz evimize girmemişti. biz de herkes gibi sobayla ısınırdık. nedense o yaşlarda benim o yanan sobaya ilgim ve merakım bir hayli büyüktü. annem temizlik yaparken kapı çalar ve elektrik süpürgesini sobanın yanında bırakır. e, biz de afacanlığın ve merakın verdiği gazla yerimizde durur muyuz? sen kap elektrik süpürgesini, sok sobanın içine, içeride ne var ne yok çek makinenin içine. sonrasında ise makinenin arkasından çıkan alev ve dumanlardan çok korkmuştum tabii. annemin hemen gerçekleşen acil müdahalesiyle olay ciddi bir boyuta ulaşmadan bitti. tabii bu da bana büyük bir ders oldu. bu olaydan sonra sobaya 1 metre bile yaklaşmadım.
*freni tutmayan bisiklete bindiğinden habersiz yokuş aşağı giderken son sürat karşıdaki duvara toslamak, boyun civarına denk gelen darbenin nefesi kesmesi ve sağ eldeki 3 parmağın derilerinin kalkması, işaret parmağıın kemiğinin görünmesi.

*dinazor ağzı şeklinde dizayn edilmiş kaydıraktan kayıp aniden kalkarak demirden yapılmış(!) dinazor dişleriyle kafayı yarmak, bembeyaz tişörtün kıpkırmızı olması.

*2 yaşında anneyle havuzun kenarında bacaklar içeride olacak şekilde top oynarken havuza kaymak, annenin şok olup yerinde kalakalması, benim kendi çabamla çıkıp herkesi şoke etmem.

velhasıl bende dehşet verici anı çok.
eskiden kömürlük denen evin yanında yapılmış tek katlı barakalar olurdu. orda oturmuş masum masum evcilik oynuyordum. derken ilerden komşumuzun dilsiz oğlu göründü ve bana kızdığını ifade eden bir iki hareket çekti. o kadar korkmuş ve panik yapmıştım ki yanımdaki şemşiyeyi açıp çatıdan aşağı atladım. o zamanlar barış mançonun klibindeki teyze uçuyorduya bende uçucağımı filan sandım yani bari hızımı kesseydi. ne acımıştı topuklarım.
fazlasıyla küçüktüm . teyzemlere ziyarete gitmiştim ve evde tarladan toplanmış çuvalla fındık vardı , benim gibi küçük afacan durur mu ? fındıkları caddeden geçen arabalara atmaya başladım tabii daire de apartmanın en üst katında olduğundan kamufle olabileceğimi düşünmüştüm . her geçen arabaya fırlatıyor ve çıkan o 'taklama' seslerinden de derin zevk alıyordum . artık final zamanıydı , elime bir avuç fındık alıp ilk geçen arabaya atacaktım . şu ana kadar arabasından inip bakan olmamıştı ama bu kez her şey farklı gelişti . taklama sesi duyulduktan sonra otuzlu yaşlarında kel bir adam arabadan inip etrafına baktı , mahallenin çocuklarını onların attığını düşünerek azarlamaya başladı, ben dehşete kapılmıştım . derhal balkonun kapısını kapatıp odaya kaçtım, sanırım vicdan azabı duyuyordum . ah ah o gün bu gündür kel adamlardan çok korkarım .
küçücükken tam apartmana girdiğim sırada evimizin bodrumundan önüme koskocaman ve simsiyah bir köpeğin fırlamasıdır. inanılmaz korkmuş ve ağlamışım. bu sahneleri hatırlamıyorum ben ama öyle olmuş. ondan sonra epey bir süre köpeklerden korkmuşum.
güncel Önemli Başlıklar