bugün

bize niye haber vermediniz baba diye iç geçirerek okuduğumuz bir zirve olmuş.
kadıköyde yapıldıysa bende gelirdim bea diye üzüldüğüm zirve.ileride toplu halde kadıköy zirvesi yapalım coşalım derim.kadıköyde bir gün az bile gelir bize.kılavuzluk benden merak etmeyin zaten kadıköylü yazar populasyonu az değildir diye tahmin ediyorum.
bize anlatacak bişey kalmamış dediğim zirvedir..ama birkaç eklemek istediğim şey var..arabanın içinde beklememiz tamamen trafik yüzündendir..üstelik ben arjen robben e demişimdir.."oğlum bak inelim gidelim karşılayalım, ayıp" diye *..ama trafik izin vermedi işte..neyse kırmızı halı olayına gelirsek o da tamamen şanssızlıklar silsilesiydi..* amerikadan özel getirticektik aslında halıyı..o oscar ödüllerindekinden, hakiki yani * ama işte orda da çok trafik varmış, * hem yolda haydutlar ve eşkiyalar * yolunu kesmişler tırın..halıyı çalmışlar..gül gibi halı..hem de türkiyede dokunmuş..hulk olayına gelirsek efenim napalım yani bu allah vergisi bişi..filinta gibi delikanlılarız hepimiz* biraz korkuttuk sanırım gerçekten park mark, orman derken..montajelemanı da insanların olduğu bir yere gitmek istedi tabii..kendini güvende hissedebileceği bir yere..* ha bi de sözlükte popüler olmanın yolunun nerden geçtiğini de tartıştık bulduk *neyse efendim bu zirvede montajelemanına sessiz sakin tarafımı göstermiş oldum * zaten korktu adamcağız..ama dönüşüm çok farklı olacak..*
tadından yenmemiş zirvedir.
efendim biraz geç olsa da zirve hakkındaki notlarımı ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum, malum iş ve güçten dolayı zaman sorunumuz mevcut. *.
montajelemani baş harflerine sahip montaj elemaninin zirve satma konusundaki yüksek lisans ve master programları degreelerini gayet iyi bildiğim için "abi ben yarın istanbuldayım görüşelim" şeklinde yorumunu gayet lakayit bir şekilde sallamamışımdır. bir sonraki gün, yani zirve günü geldiğinde yaptığımız telefon konuşmalarındaki engin kahkahalarımdan da anlaşılabileceği üzere halen saygıdeger montajelemaninin geleceğini tahmin etmemekteydim, taa ki vapur iskelesinde sırtında laptop çantası ile belirene kadar. biz atan alir spor ve arjen robben ile birlikte vapur iskelesinin önünde bekler iken vapurun yanaşmasının ardından vapurdan assolist tadında inen son kişi olan montajelemani, zirve esnasında sözlüğe girmek ve ayrıca sosyetik bir insan olduğunu gösterebilmek için laptopunu da getirmeyi unutmamıştır. birbirimizi tanıyabilmek adına ben göğsüme devedikeni takmışımdır. tanışma, koklaşma faslından sonra fenerbahçe parkının derinliklerine doğru yaptığımız yolculuk sonucunda bir yerde oturarak sözlüğün, türkiyenin, eskilerin, yenilerin, entrylerin, diğer sözlüklerin ve sanal alem dışındaki hayatın fırsat bulduğumuz her kısmını konuşmuş ve gülmüş eğlenmişizdir. montajelemani ismindeki şahsiyetin otobüsüne yolcu edilmesi esnasında tüm kadıkoy ahalisinin katıldığı bir heyecan, bir görkem, bir ihtişam taşıyan çoşkulu veda sahnesi ise unutulmaz idi. otobüs şoförünün "abi önemli biri mi arkadaş?" sorusuna "çok önemli ve ünlü biridir, aman dikkat edin, kasislerden kesinlikle hızlı geçmeyin" şeklinde yanıt vererek tüm yolculuğunun leziz bir şekilde geçmesini sağlamışızdır. *. arjen robbene de ayrıca transport yardımlarından dolayı da teşekkür eder, atan alir spora da öpücüklerimi ileterek, montajelemanini selamlar, katılımcıların hepsini tekrar beklerim.
bundan sonra zirvelerin baslıgını zirveyi yaptıktan sonra açmamıza sebebiyet verecek zirve olmuştur. *
bilahhsa bir terbiyesizliktir.
efendim olmuştur böyle bi zirve. olayı bi de benim gözümden irdeleyelim;

salı akşamı montajelamı'ndan mesaj gelmiştir, "yarın istanbul'dayım. devedikeni ile buluşacağım sen de gel istersen". tabi böyle iki sözlük selebritisinin mevcut olacağı bi zirveye teklif edilmem ilk başta hafiften bir göt kalkıklığına sebep oldu. ama sonradan "ulan yemişim selebritisini, onlar da bizim gibi insan" diyerek o saçma duygunun yaşattığı mağrurlk yüzünden kendimden utandım. neyse efendim, nihayet o çarşamba günü geldi. sınavım vardı, okula gittim. hayatımın en boktan sınavlarının birine daha imza attım ama konuyla alakası yok. sonradan eve döndüm. gün içinde devedikeni ile sürekli bi görüşme halinde olup, zirvenin netlik kazanıp kazanmama olayını, kazanmışsa mekan olayını sorguladım. beklenen haber akşam üzeri geldi. kadim dostum atan alır spor "saat 6bçukta kadıköyde buluşuyormuşuz" gibi tüm türkçe kurallarını ihlal eden bir mesaj attı. bu arada bilen bilir atan alır spor, devedikeni'nin 20 yıllık kardeşidir. neyse efendim içimde bir sevinç, yine istmeden de olsa bir göt kalkıklığı falan oldu. atan alır spor'a "saat 5:20'de hazır ol" dedim ve duşa girdim. burayı biraz hızlı geçeceğim. neyse sonra çıktım duştan en güzel kıyafetlerimi, kokularımı sürüp kendimi arabada buldum. atan alır spor her zamanki gibi bekletti beni. ama o gün içimdeki sevinç yumağından hiç kaale almadım bile. bu arada çıkmadan 10 dakika önce devedikeni aradı beni de işyerimden alın diye. sonra bi de "bak bulamazsan hiç gelme ben biner giderim burdan bişeye" gibi olta atma gafletinde bulundu. yer mi anadolu çocuğu? "ohooo abijim biz o yollardan yıllar önce geçtik. heheheheytt" diyerek oltayı iade ettim. uzun lafın kısası gittik aldık mr devedikeni'ni. bişey daha diyeceğim çalıştığı ofis çok hoş. businessman'lerle içiçe. buradan sözlük bayanlarına selam etme hakkıda tanıdım kendisine (bu kıyağımı unutma)

efendim sonunda vardık kadıköy'e. yolda devedikeni'ninin başına ufak bi kaza geldi ama burda anlatmayacağım. iskeleye vardık, ışıklarda çektik sağa. montajelemanı'nın vapuru daha yeni gelmişti. aramızdaki en yetkili kişi olan devedikeni ni karşılama için görevli tayin ettik. bekledik bekledik yok gelen. efenim sonra bi hareketlilik, bi heyecan, bi nolduğunu anlayamama durumu. devedikeni yanına takmış birini geliyo. aman allah'ım o da ne? yoksa, yoksa, aman allah'ım, bu, bu o, bu, bu montajelemanı'ydı evet (gereksiz heyecan, gerilim hadisesi). elinde laptop çantası, suratında bir batman sakal, bi de gözlüğü var tabi. neyse bindi arabaya sonunda. sarıldık, öpüştük falan filan. sanki almanya'dan dayımın oğlu geldi a.q. çıktık yola. bi yandan o bizi kesiyo, tiplerimizi kontrol ediyo, bi yandan da biz ona yapıyoruz aynısını. hedeyle hödöyle fenerbahçeye kadar gittik. bu arada mr devedikeni sağolsun bi kaç kez sokturacaktı bizi bi yere. yaw uyuz olurum buna, sağa dönülecekse niye geçmeye doğru söylersin be adam? 10 saniye önce söylesen ölür müsün?

fenerbahçe'ye vardık nihayetinde. yolumuzun bundan sonraki levelını yayan devam edeceğimiz için arabayı bırakıp yaya yaya yürüdük (iğrençti bu). bi anda ormanın içinde bulduk kendimizi. tabi bu arada sözlükle ilgili biçok konu görüşülmekte. mal gibi sessiz sessiz yürümüyoruz yani. bi cafe gördüki daldık. cafe dediysem üstü açık çay bahçesi gibi bi yer. bizden başka kimsenin olmaması, buradan kıllanmamın ilk halkasıydı. ama misafir var diye ağzımızı açmadık o ayrı mesele. biz limonata içtik, misafir çay. ben burda hafiften bir sosyolojik mesaj verdiğini düşünüyorum bize ama neyse. yanında katık olarak da yine tatlısı, tuzlusu söyledik bişiler. ben ilk başta apple pie söyledim. sonradan bok varmış gibi değiştirip tart söyledim. işte bu nokta cafeden kıllanmama sebep olan 2. halkadır. ulan hayatınızda hiç yediniz mi o yaptığınız tartlardan. o ne kadar şeker lan? ama vereceğimiz para boşa gitmesin diye yedik (gerçi hesabı devedikeni ödedi ama neyse). neyse efendim azığımızı içeceklerimiz yordamıyla zıkkımlandık allaha şükür. bi süre sonra ben de çok ağır tahrişatlara sebep olacak bu tart ama fazla uzatmayalım mevzuyu.

bu yemekte neler konuşulmadı ki. sözlük dersen zaten ana gündem maddesi, spor dersen olmazsa olmaz, siyaset dersen allahına kadar (bu arada selebriti melebriti demedim verdim ağızlarının payını). ne bileyim işte daha önce yaptığımız şeyleri, askerlik anılarını (gerçi bi tek devedikeni askere gitti) paylaştık. güzel oldu. orada çalışan genç diğer masaları toplamaya başlayınca kalkalım dedik, demekle kalmadık kalktık. şöyle ormanın içinden sahile doğru bi yürüyüş yaptık. bu arada selebritilerimizin hayvanlarla, bilhassa köpeklerle olan bağlarını öğrenme fırsatı bulduk. buraları hızlı geçiyorum çünkü tam buralarda montajelemanı denen insan evladı, verdiğim bir sırrı diğerlerine anlattı (bak nasıl da kızıyorum. hrrrrr)(şaka lan onlar benim kardeşim onlar bilmeyecek de kim bilecek)(yalnuz şu da var tamamen bir yanlış anlaşılma var ortada. yani öyle bişey yok).

neyse bindik arabaya caddeye çıktık. kral fm'i açıp duygusallığın zirve yapmasını istediğim anda bi taşak geçip güldüler benle ki hala unutamıyorum. kulaklarımda çınlıyo. tatlıcıya gittik bu sefer de arkadaşlar bişeyler yedi ben malum olaydan ötürü sadece izledim (ulan ne tartmış arkadaş). sonra çıktık falan işte. gittik nilüfer in oraya misafirimizi yolcu ettik. tabi yolcu etmeden önce fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedik. alkışlar eşliğinde uğurladık servis otosuna. diğer yolcular yolculuk boyunca kikir kikir gülmüşlerdir ex misafirimize. işte bu kadar sözlük. olay bundan ibarettir. eğlenceli bi akşam geçirdik anlayacağın. baksana, bana hayatımın en uzun enrtysini girdirtti. hepinize çok tşk.
kıvır, kıvır bir sağdan bir soldan.kıvıranlar zirvesi.
katılanların %50'sinin dansöz olmasına rağmen böyle bi isim almış zirvedir. *
güncel Önemli Başlıklar