bugün

dışarıda kalmak suretiyle gideceği bir yeri olmayınca korkudan karakola sığınmaktır.

bir arkadaşımın bulunduğu vilayete gitmek adına bilet almak için birkaç parça eşyam ile otogara gidiyordum. fakat sözkonusu vilayet için bütün otobüs firmalarında bilet bulamadım ancak iki otobüs değiştirerek oraya gitmemin mümkün olacağını söylediler. hülasa başka çaremin olmamasından mütevellit kabul etmek suretiyle bilet aldım. bilet diyorum ama biletin numarası yok dolasıyla arada gideceğimi anladığım an otobüsten inmek için davranmamla birlikte otobüs hareket etmeye başladı. artık geç olduğunu anlamıştım, sinirlerim iyice deforme olmuş ve içimden bileti aldığım adama sinkaf ediyordum. bana arada gideceğimi söylememişti. neyse.

iki saatlik kısa bir seyahat olmasına rağmen yanımdaki çarşaf suratlı teyzenin ayakkabılarını çıkarmasına ek şoförün insanı çileden çıkaran, otobüsü yavaş efendime söyliyim gayrı ciddi bir şekilde sürmesi yaşam enerji vanamın limitini doldurmama sebep olmuştu. velhasıl üç saat aradan sonra gideceğim ile bağlı bir ilçeye geldik. zaman kaybetmemek adına koşar adımlarla bilet alacağım büroya geldim zira çok geç olmuştu, hava çoktan kararmıştı. asıl darbeyi bürodaki adamın bu saatte gitmen mümkün değil çünkü bilet yok demesi üzerine yedim. hakkımı aramak suretiyle adama kandırıldığımı anlatmaya çalıştıysam da nafile.

artık bu gece burada kalacağımı biliyordum lakin ucuz bir pansiyon bulmalıydım zira çok az miktarda param vardı. ilçe de bulunan toplam 5 tane otel efendime söyliyim pansiyonun tamamına soruyorum, hepsi çok yüksek. en ucuz olanı bile yanımdaki tüm sermayenin iki katıydı. bu saatte ne yapacaktım. saatler ilerledikçe etraftan duyduğum köpek sesleri korkumu katmerliyordu. fakat beni asıl korkutan bulunduğum ilçe de bir gün öncesinde karakola bombalı saldırı yapılmıştı. sokakta ziyadesiyle keskin nişanca ve polis vardı. beni terörist zannedip vursalar bok yoluna gitmiş olacaktım. teslim olsam da bu menfur saldırıyı üstüme yıkabilirlerdi. aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık misali ne yapacağımı bilemiyordum. aslında karakola sapasağlam varabilsem ellerimi yukarıya kaldırmak suretiyle kendimi tanıtma fırsatı yakalayabilirdim. ama nasıl.

bu arada saatler iyice ilerlemişti. sokakta köpek, askerler ve benden başka kimsenin olmadığına nihat doğan misali allah ıma kuran ıma yeminler içebilirim. artık apaçık bir şekilde ölümü göze almak pahasına karakolu bulmaya çalışacaktım. her ne kadar ölümü söze aldım diyorsam da mümkün olduğu kadarıyla askerlere görünmemeye çalışıyordum. bir süre sonra polis sayısının artmasından karakola yaklaştığımı sezinliyordum, seviniyordum lakin korkuyordum. karakolun surunu görmemle ortada peyde olmam bir oldu ve tahmin edeceğiniz üzere üzerime bir grup polis saldırdı, birkaç polis te silahlarını bana doğrultmuştu. korkudan sanki dilim tutulmuşcasına konuşamıyor, birbiri arkasından sorulan sorulara cevap veremiyordum. gözlerimden yaşlar boşalmış öylece donakalmıştım. yediğim kalaşnikof darbelerini hissetmiyordum zaten. ayaklarımdan ve kollarımdan tutmak suretiyle beni içeri aldılar ve ilk olarak bir bardak soğuk su ikram ettiler. soğuk suyu içmem ve aradan zaman geçmesiyle kendime gelmiştim ki polisler yaşadığım korkudan benim terörist ne bileyim eşkiya olmadığımı anlamışlardı. her ihtimale karşı görevlerinin cereyanı için kimlik kontrolü yaptılar ve beni sorguladılar.

hülasa derdimi anlatmış ve adaletin tecelli etmesiyle devlet bana yardım edecekti. başlangıçta bana karşı yapılan bir darp söz konusu olsa da devletin bana sahip çıkması, benim devlete efendime söyliyim askerimize olan güvenimi tazelemişti. bana bir miktar para vererek bir otele yerleştirdiler. karakolda da karnımı doyurmuşlardı. yatağa girmemle uykaya dalmam bir oldu.

sabah uyandığımda copların izleri nedeniyle her yerim ağrıyordu...