bugün

haberini gördüğümde ilk an şok olmakla çok da üzüldüğüm, içimde garip bir hüznü peyda eden sanatçı.

haberi öğrendikten birkaç saniye sonra, onun o ne kadar gülerse gülsün hüzünlü olan gözleri canlandı önümde. sonra dedim "sanki hissetmişim adamın bir sıkıntı içinde olduğunu ya da olacağını". nedendir bilmem bana hep içinde ince ve derin bir hüzün taşıyormuş gibi gelirdi.

ölen bir sanatçı için ilk defa üzüldüm diyebilirim. başka bir insandı o başka bir adamdı. gözlerinde farkı bir şey vardı. bir dönemi onun şarkılarıyla geçirdim. garip bir bağ kurmuştum... bende böyle nadirdir ünlü kişilere karşı bir şeyler hissedebilmek. hatta şimdi düşündüm de kendisinden başka bir de feridun abi demeyi tercih ettiğim feridun düzağaç var, o kadar.

keşke senin için elimizden bir şey gelseydi. keşke bir gün bir yerlerde tanışabilseydik. ve döndüm dolaştım seni bana sevdiren o ilk şarkılara geldim yine.. "show me how to live" geldi aklıma. sanırım cevap bulamadığından gittin...

ve en sevdiğim şarkı: like a stone.. ölümden dem vurduğu sözlerine bir bakın..

"bir örümcek ağı öğleninde
kocaman bir boşlukla dolu bir oda
itiraf ettiğim bir karayolunda
sayfalarında kaybolmuştum
ölümle dolu bir kitabın
nasıl yalnız öleceğimizi okuyarak
eğer iyiysek dinlenmek üzere yatacağız
nereye gitmek istersek orada

evinde hep istediğim yerde
oda oda sabırsızca
beklerim seni orada
bir kaya gibi seni orada beklerim
yapayalnız

ölüm döşeğimde dua edeceğim
tanrıya ve üç meleğe "

https://www.youtube.com/watch?v=qpLQv5xL9Dc

https://www.youtube.com/watch?v=epXN1eUkFGU

"sayfalarında kaybolmuştum
ölümle dolu bir kitabın
nasıl yalnız öleceğimizi okuyarak
eğer iyiysek dinlenmek üzere yatacağız
nereye gitmek istersek orada " ...

"ölüm döşeğinde dua edeceğim tanrıya ve üç meleğe" demişsin. nasıldın o anlar allah biliyor...
Yeni öğrendim, kısa süreli bir şok geçirdim...

Ne derdin vardı be reyiz...

Şimdi bu şarkılar daha bir işlemez mi içimize...
kaç gün oldu.
rock star ölünce yemeden içmeden kesilen, depresif emolar ve onlarla alay edenler beride dursun şimdilik, sonra devam ederler oyun oynamaya. öyle kendini perişan eden ara sokak ergenleri gibi değil de, derinde bir sızı taşıyan kederli bir fani gibi anlatayım.

kendi müziğimi keşfettiğim çocukluk yıllarımdan itibaren grunge benim yaşamımın soundtracki oldu. şu an da ölüyor olmasına bakmayın, o zamanlar yıldızdı. imkânlar kısıtlı, mtv göz bebeğiydi. bir grunge weekend oldu mu, geri kalan her şey dururdu. müzisyenlerin yaşamlarının kaotik halini anlamaktan çok uzaktaydım, çok genç, çok steril, kayıtsız kalınacak her türlü şarta sahipken, sırf bu müziğin içindeyim diye duyduğum bir muhaliflik sancısı vardı. aşık olunca bu sancıya tutundum, aile ile ilk mücadeleri bu şarkılarla verdim, ilk yazılar bu adamların müzikleri ile yazıldı. 17 de şehri terk ederken, terk ettiğimi zannederken, anneye babaya meydan okurken grunge çalıyordu kulakta hep. bir yerlerden bulunan doldurma kasetlerde, mtv den televizyonun yanındaki teyp ile kaydedilen kayıtlarda araya anneciğin daha genç sesini sıkıştıran ev tipi o berbat ve lezzetli kayıtlarda, unplugged işinin zirvesinde hep bu şarkılar vardı. ilk cd çaların içinde, büyüdükçe karşı cinsin alakasına mazhar olabilmek için giyilen kıyafetlerde, o dağınık saçlarda hep bu grunge rüzgarları vardı. evi terk ettiğimi sanan ergen kafama hayıflanırken, annemin babamın kıymetini anlarken, eddie vedder babasının hikayesini alive ile anlatırken, ilk gençliği böyle buruk gülümseme ile uğurlarken bu müzik oradaydı. saçma sapan gönül ilişkilerinde vuruldukça, her şeyi çok bilen yanlarım yontuldukça, odalara kitaplara, kendi başına alkol akşamlarına karıştıkça grunge da o odalara doldu doldu taştı. biraz daha büyüyüp daha güzel insanların arasına katıldıkça, müzik tartışırken tüm ciddiyetimizle, glam rock mı, blues rock mı, grunge mı diye kafa patlattıkça, hep galip gelendi benim için grunge. hayatım boyunca çok farklı konularda çok çark ettim, bir sene önceki aklımı beğenmedim, istikrarlı olamadım, çok kereler ne istediğimi bilemedim. işimde gücümde hayalimdeki şeyleri bulamadım. hayalim nedir onu bile bilemediğim zamanlar çoktu. grunge bunların hepsinin ötesinde durdu. o, her zaman benim en sevdiğim müzikti. eddie vedder ile chris cornell de bu en sevdiğim müziğin en sevdiğim iki insanı.

şimdi bu yazıyı bana yazdıran, onca şahane şarkının müellifi chris cornell'in öte aleme göçüşü mü? o eski parlak günlerinden uzağa doğru çekilen, sönümlenmekte olan bir yıldız olan grungemı? yoksa eski güzel gençlik günlerinin benden uzakta sönümlenmesi mi? gençliğin o günlerde daha temiz düşüncelerle, yersiz endişelerle, vasıfsız kederle dolu dolu masum kafası giderek uzaklaşıyor. o günlerin tertemiz anısı da böyle böyle ufuk çizgisinden ötelere doğru kayboluyor. kim bilir kaç gençlik vardı soundgarden in, audioslave in içinde. mazi ve özlenen temiz günler de kayıp gitmekte bu gruplarla birlikte.

bir rockstarın ölümüyle iş gücü bırakıp ofiste hayatı durup, kafamızı taşlara vuramıyoruz elbette. perişanlığın şovundan geçeli de yıllar oldu.

gözleri uzaklara sabitleyip dolduran sevgili geçmiş, bu yazı sana plaza denen modern mahpusluktan yazıldı.
Hakkında ne yazsam ölümüyle birilerini sürüklediği boşluğu anlatamayacağım daha düne kadar yaşayan "efsane" Yeni tanıyanlar bilmez ne kadar büyük olduğunu ki ben de önce Audioslave ile tanıdım. Soundgarden dönemini yaşayamadım (o dönemde küçük bir çocuk olarak metallica, pantera peşindeydim), o efsaneliği ben de döneminde etkileri sürerken bilmezdim. Kurt Cobainle aynı kulvarda, hatta ondan daha önce çıkmış önemli biri olduğunu uzun süre bilemedim. (ki 90ların sonu 2000lerin başı benim için önemli derecede Kurt Cobain hayranlığıyla geçmiştir)

Ne desem boş. Ama işin en kötüsü de ölümüyle hissettiğim duyguları ucundan yakınından anlayabilecek yanımda, yakınlarımda bir kişi bile olmaması. Muhtemelen de hayatımın önemli bir parçası olarak olamayacak olması.

(bkz: beyond the wheel)

http://www.youtube.com/watch?v=gh20q3Dx8RI
Chester Bennington, yine intihar ederek yaşamına son veren Chris Cornell ile çok yakın arkadaştı. Ve dün Cornell'in doğumgünü...

görsel
Chester ı karşılamış mıdır diye merak ettiğim sonsuz yakışıklı.
Erken gidişiyle üzmüştür, güzel adamdır, iyi şarkıcıdır detayları zaten herkesce malum.

Ama bi billie jean coverı vardır ki, bence üzerine konuşulmayı hakeden detaylardan biri de odur.
özlüyoruz be reis.

like a stone çaldı şimdi de ne sağlam vokalmişsin.. toprağın bol olsun.
Cidden özlenen adam. Chris Cornell gibi birinin hayatta olduğu dönemde yaşamak jim morrison'un hayatta olduğu dönemde yaşamak gibi bir şeydi. Rahmetli Kurt Cobain onun kadar yaşasaydı onun kadar üretemez, onun kadar efsaneliğini devam ettiremezdi ki bende Nirvana'nın da yeri başkadır.
an itibari ile dinlerken özlendiğini hissettiğim kral.

kral senin de jeff buckley in de bunu yapmaya hakkı yoktu müziğe. daha sizden çok iş bekliyorduk oysa ki.
Change me şarkısı bence en iyi şarkısı olan zat-ı muhterem.
duyulan en özel insanlardan biridir.
Ölümünün üçüncü senesi olmuş bugün. Acayip, insanın içine dolan bir sesi var. Keşke buraya konsere geldiğinde gidebilseydim.

Rip.
Erken gitmiştir.
Ulan ölüm yıl dönümü mü dedim ayrı bir hüzünlendim.

Kendisi Audioslave dönemlerinde "Like a Stone" parçasını bilinenin aksine sevdiği bir kadını beklediği için değil, ölümü beklediği için, ölüme duyduğu özlemle yazmıştır.

Bir röportaj esnasın adam "Nasıl bir kadın size böyle bir şarkı yazdırdı gerçekten merak konusu" diyor, kendisinin cevabı da "Aslında bunca haksızlığa ve kötülüğe tahammülsüzlükten ölüme duyduğum özlemle yazdığım bir şarkıydı" diyor....

Eminim huzur bulmuştur artık kendisi, bırakalım huzur içinde uyusun.

Onun yanında Chester Bennington ve Kurt Cobain var artık.
Ölümünden üç sene sonra Patience diye bir şarkı çıktı.
güncel Önemli Başlıklar