bugün

çağdaş hukukçular derneği izmir şubesi tarafından yapılan acıklamadir. hic suphesiz ki zannimca tekrar tekrar halkların kardesligi semsiyesi altında mesaj veriliyor.. doguda olanlar genel kurmayın sucuymus gibi gosteriliyor ve teror adına tek bir kotu laf icermiyor(!) lanet olsun..

-alıntı-

basına ve kamuoyuna

14 nisan 2007

genelkurmay başkanlığı tarafından yayınlanan 27 nisan tarihli e-muhtıradan sonra 8 haziran günü saat 23.40'ta bir e-bildiri yayınlandı. nisan ayındaki e-muhtıra ve son bildiri "ne mutlu türküm" demeyen herkesin yanı sıra, toplumda insan hakları ve demokrasi için çalışan kişi ve kurumlar, yani "ulusal politikalar" dışında görüş ve politikalara sahip kişi ve kurumlar, düşman tanımı içine alınmış ve doğrudan hedef gösterilmiştir.

yıllardır faşistlerin kendilerine şiar edindikleri "ya sev, ya terk et" sloganını benimsemiş görünen genelkurmay başkanlığı, yurttaşları bu slogan çerçevesinde örgütlenmeye çağırmaktadır.

son yıllarda yansımasını sıkça gördüğümüz bu anlayış; muhtıra ve bildirideki "düşman" tanımı içinde yer alan türkiye cumhuriyeti yurttaşlarının linç eylemlerine maruz kalmaları, katledilmeleri, sürgün edilmeleri biçiminde tezahür etmiş ve etmeye de devam etmektedir. kemalpaşa'da, denizli'de ve başkaca yörelerde yaşama olanakları ellerinden alınan yurttaşların kendilerini daha güvende hissettikleri yörelere "sürülmeleri"; hrant dink'in katledilmesi; malatya cinayeti; son olarak sakarya'da, ahmet kaya tişörtü giyen iki kişiye yönelik linç girişimi... burada sayamayacağımız kadar çok olay yaşandı son dönemde. bütün yaşananların ortak noktası toplumun etnik, dinsel, siyasi görüş ekseninde bir ayrışmaya sürüklendiği. güçlü olan, güçsüz ve azınlıkta olana görünür şekilde şiddet kullanmakta ve "diğerini" yok etmeyi hedeflemektedir.

durum bu kadar açık ve vahim iken türkiye barolar birliği 12.07.2006 tarihinde bir açıklama yaparak, genelkurmay başkanı tarafından yapılan teröre karşı kitlesel refleks gösterilmesi yolundaki çağrının linç olaylarına yol açabileceğine ilişkin kaygılara asla katılmadığı belirtilmiştir.

tbb tarafından yapılan açıklamada, temel hak ve özgürlükleri savunmakla görevli bir hukuk kurumu adına açıklama yapıldığı göz ardı edilerek, tsk'nin açıklamasında yer alan, demokrasi, insan hakları ve barış savunucularını terör örgütünün paravanı olarak gösteren suçlamalarla ilgili herhangi bir değerlendirmede bulunulmaması üzüntü vericidir.

tbb yöneticilerinin, bir süredir çeşitli kesimler tarafından sürdürülen ötekileştirme- düşmanlaştırma-hain ilan etme politikaları sonucu toplumun farklı kesimlerinin birbirlerine karşı kışkırtılmasına, bu kışkırtmalar sonucu gerçekleşen linç girişimlerine, yaşam ve çalışma haklarının elden alınmasını gözden kaçırmaya, bu durumdan ve bu çağrıdan vazife çıkaranların muhalif yurttaşları ve aydınları yok etme adına işledikleri cinayetleri unutma ve görmezlikten gelme hakkı yoktur.

terör söyleminin arkasına sığınıp barış, demokrasi ve insan hakları kavramlarını güvenlik ya da insan hakları ikileminde yok sayıp değersizleştiren, her türlü siyasal tartışmayı devre dışı bırakan bir güvenlik siyasetinin ortalığı kapladığı yerde, hukukçu olmanın gereği, temel hak ve özgürlükleri savunmaktır.

tbb yöneticileri, terörün önlenmesi tartışmalarının yapıldığı başka ülkelerde, hukukçuların hak ve özgürlükleri savunmada hangi konumda tavır aldıklarını araştırarak, savundukları görüşlerin bir hukuk kurumuna ne derece uygun olup olmadığını gözden geçirmelidir.

göstergeler iç savaşı işaret ediyor. bir hukuk kurumu olarak tbb iç savaşın hukukunu oluşturmaya aday olup olmadığını ya da haklar ve özgürlükler hukukunu savunmaya devam edip etmeyeceğini belirlemek zorundadır.
-alıntı-

kaynak:(bkz: http://groups.google.com/group/chdgenelmerkezi)
güncel Önemli Başlıklar