bugün

(bkz: Charlie Chaplin)
Çok sayıda işçi işini kaybetmiş, ancak bir o kadar işçi de hâlâ çalışıyordu. Birçok sanayici servetin tadını sürüyordu. Henry Ford, o dönemlerde dünyanın en zengin adamıydı. Acımasızca ve bazen gerekli olduğundan fabrikalar kapanırken, yeteri kârlı görünmeyen işletmelerin ayakta kalma çabası sırasında kendisi ve ailesi lüks içinde yaşamaya devam ediyorlardı.

Chaplin, mağazayı hırsızların bastığını gördü ve onları durdurmak için gitse de dayanamadı. O hırsızlar tam onu yakaladıklarında onlardan birinin eski fabrikasında beraber çalıştığı iş arkadaşı olduğunu gördü. işler öyle bir raddeye gelmişti ki, artık hırsızlık her kesimden yapılıyordu. Arkadaşlarıyla mağazadaki yaptıkları tirajı komik küçük partiden sonra uyuya kalan Chaplin kumaşlar arasında uyanır. Aslında onu uyandıran bir müşteridir. istediği kumaş ise Chaplin’in içliğidir. O yine işten kovulmuştur ve hapse girmiştir.
Bir süre sonra hapisten çıkınca kız arkadaşı çok iyi bir iş buluştur ve onu da yanına aldırır. Garsonluk yapar ancak başarısız olur, sonunda patronu şarkı söyleyebilir mi diye sorar. istemeden onaylar, aslında kız arkadaşı zorlar. Sahneye çıkınca tuhaf bir şekilde oynamaya başlar ancak şarkıyı söyleyemez. Çünkü, kız arkadaşının ona verdiği, sözlerin yazılı olduğu kağıdı kaybetmiştir. Ancak, bir şeyler uydurur ve çok da başarılı olur.
Modern Zamanlar, Charlie Chaplin tarafından yazılmış olan ve pek çok siyasal içeriğe örnek olmuş bir filmdir. 1936 yılında Charlie Chaplin yazıp yönettiği filmde dönemin endüstriyel diktatörlüğü ele alınmıştır.

Dönemin insanları için "zamanın" en değerli varlıkları olduğunu bu filmde dünyaya aktaran Chaplin, filmin başlangıcında “özellikle” büyük bir saat kullanmıştır. Ardından gelen, “Modern Zamanlar, endüstri ve özel teşebbüsün(kuruluş) hikâyesidir. insanlık mutlu olmak için mücadele veriyor.” şeklinde ikinci bir giriş ile asıl anlatılmak isteneni ortaya koymuştur. Aslında buradaki saat sembolü ve bu metin girişinin anlamı açıktır; “insanlar, mekanik ölçümlendirmelere dayanan bir ‘zaman diktatörlüğünün’ zulmü altında yaşamaktadır.” Ve mesaj, "zaman her şey" olduğudur.

Filmin konusunun başladığı anda bir koyun sürüsü hareket etmekte. Sonrasında gösterilen işçilerin durumu ise bunun neden filmde yer aldığını açıkça ifade ediyordu. işçiler metro istasyonundan dışarıya boşalıyordu. Bir yere gidiyorlardı. Fabrika kapılarına...

Koyun sürüsüne dikkatli bakıldığında dikkati çeken bir şey var. Beyaz koyunların içerisinde siyah bir koyun. Sadece farklı olan o vardı. Bu hikâyenin kahramanıydı.

işçiler çalışmalarına yüksek otomasyona sahip Elektro-Çelik Şirketi’nde başlarlar. Bu çalışma, baskı altında süregelir. Dev bir ekrandan işçileri gözetleyen üst bir yönetici ve hareket merkezi mekaniğini ve montaj hatlarını kontrol eden bir usta başının gözetimi altında. Hikâyenin isimsiz kahramanı da bu bölümden sonra ortaya çıkıyor; Charlie Chaplin. Hiç durmayan bir makinenin başında arkadaşlarıyla birlikte çalışırken görebiliyoruz. O’nun en ufak bir dalgınlığı üretimi kökten durduracaktır. Komiktir, kafasını kaşımaya bile vakti yok.

Onu rahatsız eden bir arı ise işe engel olmaktadır. Arıyı başından def etmek için “harcadığı zaman” onun sıkması gereken vidaları es geçmesine sebep oluyordu. Arıyı başından def ettikten sonra es geçilen vidaları sıkmak için hattın sonuna doğru atılır. Ancak, arkadaşlarının çalışmasına engel olur. Sıkışan hattı toparlayan Chaplin’in başı bu sefer hız ile derttedir.

Masasında yayılıp oturan üst yönetici hızın artırılması için emir verir. Bu süreç, işçilerin hiçbir yerini kontrol edememesine sebep olur. Özellikle Chaplin’in. Bu iş onları robot hâline getirmiştir. Fabrikanın durmadan ilerleyen şeritleri(hat), “onların gerçek insanlığıdır.”

Aslında bu sahnelerde gördüğümüz şeyler “Fordizm” parodisidir. 1914 yılında Henry Ford, insanları otomatik montaj hattıyla tanıştırdı. Bu cihaz, verimliliği ve üretimi benzeri görülmemiş düzeye çıkarmıştır. Talepler doğrultusunda, endüstriyel dünyanın birçok bölgesinde standart bir prosedür hâline geldi. Fabrikalar için büyük verimlilik sağlayan bu cihaz, Ford’u dünyanın bir numaralı otomobil üreticisi yaptı. Aynı zamanda, dünyadaki en zengin insanlardan biri de yapmıştı. işçilerine, o dönemlerde olağanüstü denecek düzeyde ücret ödüyordu. Göstermelik fabrikaları, modernleşmişti, çok iyi aydınlatılmış ve temiz hâle gelmişti. işçileri de bu şanstan payını, konut, sağlık hizmetleri ve faydalanabilecekleri pek çok şeyden alıyordu. Çünkü, Henry Ford’un başarılı yenilikleri onun bir peygamber gibi anılmasına sebep oldu. Hatta, bazı araştırmacılar, O’nun önemini Napolyon ve isa ile karşılaştıracak düzeye geldi. Bu, sanayideki büyük bir devrimdi.
Charles Spencer Chaplin olarak da bilinen sessiz film yıldızı Chaplin, sadece komedyenlik açısından değil, yönetmen ve yazarlık bakımından da, yaşadığı dönemin ve kuşkusuz dünya sineması tarihinin en büyük isimlerinden biridir. Ayrıca, Amerika'da büyük bir üne sahip olsa da, kendisi aslında bir ingiliz vatandaşıdır.

Hayatına değinecek olursak, 1913 yılında genç bir delikanlı olarak ABD’ye giden Charlie Chaplin, çok geçmeden 1914 yılında ilk filmine imza attı. Chaplin’in 1914 çevirdiği “Making a Living” adlı filminin ardından çevirdiği 2. filminde, efsanevi Şarlo karakteri ortaya çıkmıştır. “Kid Auto Races in Venice” isimli 2. filminde oldukça bol bir pantolon ve melon bir şapka takan Şarlo karakterine bürünen Charlie Chaplin, ayrıca bu karaktere yerinde asla durmayan bir baston da ekledi. Şarlo karakterinin palyaçoları andıran kocaman ayakkabıları da karakterin çok daha komik görünmesine neden olmuştu. Daha sonraki yıllarda ise, çektiği A Dog's Life filmi ile uzun metrajlı filmlere de başlayan Chaplin, Mary Pickford, Douglas Fairbanks ve D. W. Griffith ile birlikte kurdukları United Artists film şirketinin ortağı olduktan sonra Altına Hücum, Şehir Işıkları, Büyük Diktatör, Asri Zamanlar, Sirk ve Sahne Işıkları gibi pekçok baş yapıta imza attı. Sinema sektöründe çalıştığı sürece, ''konuşursam beni sadece Amerikalılar anlayacakama sessiz bir filmi herkes anlayabilir ve dünya Amerika'dan ibaret değil'' diyerek sesli filmlerin yeni çıktığı dönemde sessiz filmleriyle döneme elinden geldiği kadar direnmiştir.

Filmlerini dikkatlice izleyecek olursak eğer, şu andaki komedi filmlerinin temelinin atılmasında büyük katkıları olduğunu da görmüş oluruz. Özellikle de o zamanın şartları ve imkanlarıyla Chaplin'in zor bir işi başardığını söyleyebilirim. Günümüzde hala komedi dendiğinde akla gelen ilk isimlerden biri olduğunu da düşünecek olursak, Chaplin'in yakaladığı başarıyı daha iyi anlamış oluruz.

Yarattığı 'modern palyaço' Şarlo ile dünya üzerinde filmlerinin gösterildiği her ülkede insanların hayranlığını toplamasına rağmen, Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlığını reddetmesi sebebiyle bu ülkede kendisine yönelik olarak başlatılan karalama kampanyası; kendisinden bir hayli genç olan kadınlarla yaptığı dört ayrı evlilik, bir dönem kendisine açılan babalık davası, The Immigrant filminde bir ABD memurunu tekmelediği sahne ve son olarak 'Altına Hücum' filmindeki bazı sahnelerin komünizm propagandası olarak yorumlanması gibi olayların etkisiyle Chaplin'in ABD'ye girmesi yasaklandı. Bunun üzerine karısı ve çocuklarıyla birlikte hayatının sonuna kadar yaşayacağı isviçre'ye yerleşen Chaplin, ancak 1972 yılında Oscar Özel Ödülü'nü almak için yıllar sonra ABD'ye geri döndü.


1952'de isviçre'ye yerleşen Chaplin 1966'da Hong Kong'lu Kontes (A Countess from Hong Kong) filminin yönetmenliğini yapıp sinema dünyasına veda etti. Ölmeden önce ise, ''Tanrı ruhunu affetsin'' diyen papaza: ''Neden olmasın? Ne de olsa kendi malı'' diyerek son espirisini de yapmış oldu.
sinemasever yazar. en azından kaybedenler kulübü repliklerini iyi biliyor.
9.nesil.
hoş gelmiş çıtır yazar, inşallah kızdır.
(bkz: charlie chaplin)
gerçek ismi charles spencer olan ve efsanevi şarlo tiplemesiyle tüm dünya tarafından tanınmış sanatçıdır.