bugün

islam dünyasının en büyük dördüncü muhaddisi olarak kabul edilen imam tirmizi'nin çokça övülmüş eserlerinden biri. kitap için tirmizi "Bu eser kimin evinde bulunursa, orada konusan bir Peygamber vardir" diyerek eserinin doğruluğuna olan inancına vurgu yapmaktadır.
Eski mahallemdeki camiinin adı. Halk dilinde mercedes camii deniyordu o başka tabiki.
Melik Mehmet Gazi nin kayseri de yaptırdığı camidir. Melik Mehmet Gazi, M.1134-1143 yılları arasında Kayseri yi Danişmentli Beyliğine başşehir yapınca Ulu Camii yaptırmış. (Bu camiye önceleri Sultan Camii denirken, sonra Ulu Camii ve Camii Kebir denmeye başlanmıştır.) Bu camiin Melik Mehmet Gazi nin hükümdarlık dönemi içerisinde (M.1134-1143) yapıldığı zannediliyor. Durum böyle olunca Kayseride ki ilk Türk eserlerinden biri olarak kabul etmek doğru olur. Melik Mehmet Gazi nin vefat etmeden önce Kayseri Kalesi nin surlarını da tamir ettirdiğini biliyoruz.
Camiin kıble tarafında bir de medrese varmış. Melik Mehmet Gazi nin türbesi medresenin hücrelerinden birisinde imiş. Zamanla medrese yıkılmış ve Melik Mehmet Gazi nin yattığı o tek hücre ayakta kalmış.
M. 1205/1206 yılında ise Camii Kebiri Selçuklu Hükümdarı I. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, o devrin emirlerinden olan Yağıbasanoğlu Muzaffereddin Mahmut tamir ettirmiş. Camiin kuzeye bakan duvarında sülüs yazı ile bu durumu anlatan bir kitabe vardır. Yağıbasanoğlu Muzaffeddin Mahmut un kızı Atsız Elti Hatun da 1211 yılında yine Danişmentli eserlerinden olan Gülük Camiini tamir ettirmişti. Bu durumu anlatan bir kitabe de bu camide mevcuttur. Kayseri de o dönemde bir büyük deprem olduğunu ve Danişmentli eserlerinin birçoğunun yıkıldığını veya tahrip olduğunu, Selçukluların da bunları tamir ettirdikleri anlaşılıyor. Bu yüzden yapılışlarındaki kitabeler günümüze ulaşmamıştır ama tamir kitabeleri mevcuttur.
18. yüzyılın başlarında Kayseri de bir büyük deprem daha olunca Camii Kebir, büyük hasar görmüş ve M. 1722-1723 yılında bu kez Matbah ve Sur Emini Halil Efendi tarafından camii tekrar imar ettirilmiştir.

MiNBERi, MiHRABI VE ROMAN SÜTUNLARI:
Camii dikdörtgen planlı ve 42 kemer ayağına dayandırılmış. iki kubbesi var. Çatısı ahşap ve taş kaplamalı. Minaresi ise Selçuklu tarzı olarak tuğladan yapılmıştır ki bölgemizdeki tek örnektir. Ahşap olan minberi tamir görmüş olmasına rağmen mükemmel bir yapıdır. Hunat Camiinin minberi gibi dönemin ahşap sanatında yakaladığı ihtişamı yansıtır. Mihrabı ise sonradan yapılmış. Gülük Camiinin mihrabından esinlenerek devrin özelliklerini yansıtması amacıyla mermerden yeniden inşa edilmiş. Camiin bir özelliği de, içerisinde Roma veya Bizans döneminden kalma sütunların bulunmasıdır. Bu sütunlar buraya nasıl, ne zaman ve nereden getirildi, hiçbir bilgiye sahip değiliz. Acaba, ilk kez inşa edilirken burada bir kilise vardı da onun sütunları mıydı bunlar, hiçbir kayıt elimizde yoktur.

KAYSERi NiN KABESi:
Camii Kebirde yaşlı bir amca burası Kayseri nin Kabesi gibidir demişti. Çok duygulandım. Aslında bu söz, Kayserilinin gözünde bu camiinin durumunu nasıl da güzel özetliyor. Buna halk tefekkürü denmez de ne denir? Zemzeminiz nerede? diye espri yapayım diyorum ama cevap ciddi ciddi geliyor. Aha şurası! diyor. Şaşırıyorum. Meğerse Ulu Caminin girişinden birkaç metre solda eski bir kuyu varmış. Daha sonra bu kuyu kapatılmış. Halının altından bu kuyunun kapağı hâlâ fark ediliyor.

ULU CAMiDEKi YEDi TUĞLA:
Efsaneye göre Ulu Camii yapılırken Sultan: Bu benim hayrım olacak, kimseden bir şey kabul etmeyin diye bir emir vermiş. Yaşlı ve fakir bir kadın camiin yapıldığını görünce, kendisinin de bir katkısı olsun diye yedi tane tuğla ile bir küğlek yoğurt alıp getirmiş. Ustalar aldıkları emir gereği tuğlaları kabul etmemişler. O gün sultanın rüyasına giren bir evliya, bu durumdan sultanın malum olmasını sağlamış ve bu kadının hayrını kabul etmesini sultandan istemiş. Kan ter içinde uyanan sultan, hemen kadını buldurmuş ve tuğlalar camiye konmuş. Aslında taş bir yapı olmasına rağmen camide yedi tane de tuğlanın bulunduğunu ifade ediyorlar. Bu tuğlalardan birinin üzeri kazılı bırakılmış ki gelenler tuğlanın hikayesini merak edip öğrensinler diye.

YEDi EVLiYA:
Bir zât, bir gün Ulu Camide namaz kılarken aklından caba namaz kılanlar arasında bir evliya var mı? diye geçiriyormuş. Bu sırada yanındaki biri koluna dokunmuş ve Seninle beraber aynı safta yedi kişiyiz demiş. Adam bu sözü duyunca heyecanlanmış ve aynı zamanda evliyalar arasında kendi adı da geçtiği için sevinmiş. Selam verince bu muhteremi bir göreyim, demiş. Selam verip yanına baksa ki kimseler yok. Bu efsaneyi anlatanlar, sözü şöyle bağlıyorlar: Bu camiin velîsi de, delisi de hiç eksik olmaz.

kaynak:http://www.wowturkey.com
kayseride 1148 yılında selçuklular tarafından yapılan mimari şaheserdir