bugün

süvarilerle kazanılmış son savaş. bugun 93. yıl dönümü.
Allah atatürk den razı olsun dediğimiz savaştır.

93. Yılı kutlu olsun
Zoruna gidenin borusuna gitsin.Atalarimiz sağlam koymuş zamaninda taarruzda
https://www.youtube.com/watch?v=EdhJu9gqctM
gazi mustafa kemal atatürk'ün bizatihi kendisinin idare ve sevk ettiği zaferle sonuçlanan muharebedir.

görsel
iki aşamadan oluşur: kuzeyde eskişehir'de oyalama, güneyde afyon/sincanlı ovası civarlarındaki tepelerde yarma.

sincanlı ovası civarındaki mevziler çok sağlamca berkitilmiştir. bu mevzilerin hiçbir ordu tarafından aşılamayacağına dair ingiliz raporu vardır. afyon da buraya yakındır, hatta güvenliğin (!) sonucu karargah, hastane vb. yapılar komple buraya toplanmıştır.

türkler? 1 yıl hazırlığın ve en riskli ama en çabuk verecek planın birleşimiyle o mevzileri 32 saatte sikip atmıştır. ani baskınla oluşan düzensiz kaçış ve türklerin kıskaca almasıyla 30 ağustos'ta pornonun en büyüğü yaşanacaktır.

şehitlerimizin ve sağ kalanlarımızın ruhu şad olsun.
Yunan ordusu ikiye bölünmüş ve savunma pozisyonunda mevzilenmiştir. Taarruza hazırlanan türk ordusuda yunan ordu pozisyonuna göre ikiye bölünerek karşısında mevzilenmiş durumdadır.

Arada düşman keşif uçakları uçmakta ve her değişikliği takip etmektedirler. Her ne kadar güçlü bir savunma pozisyonunda olsalarda, gördükleri bir zayıflığı değerlendirerek saldırmaktan çekinmeyecekler.

Mustafa Kemal ikiye bölünmüş orduyu bir tarafa gizlice ve hızlica kaydırmak istemektedir. Böylece düşmandan daha güçlü, kalabalık bir ordu ile saldıracaktır.

Ancak diğer tarafta düşman ordusuna karşılık küçük bir birlik kalacaktır. Düşman bunu tespit edip saldırırsa birliğin şansı olmayacak ve düşman arkadan dolanıp tam bir imha saldırısı yapabilecektir.

Mustafa Kemal dışında kimse bu planı uygulamak istemez. Düşmana gözükmeden ve 24 saatte ordunun kaydırılması mümkün gözükmemektedir.
Risk büyüktür ve tüm ordu imha olabilir.

işte dehalar ve geri kalanlar arasındaki fark burada ortaya çıkmıştır. Mustafa kemal paşa kafasında her detayı planlamış, uygulamış ve sonucu görmüştür. Planla ilgili hiçbir endişesi yoktur.

Büyük taarruz daha başlamadan kazanılmıştır.
büyük taarruz planı gerçekten dahiyane, bir o kadar da cesur ve tehlikeliydi.

30 ağustos'ta yapılan başkomutanlık meydan savaşı nda yenilen düşman kaçmaya başladı. kaçan düşmanın izlenmesi ve düşman işgalindeki yerlerin kurtarılması için mustafa kemal tarihe geçecek emri verdi: ordular! ilk hedefiniz akdeniz'dir, ileri!

falih rıfkı atay ın mustafa kemal'in bu emri ile ilgili düşünceleri şu şekilde;

ben, ömrümde hiçbir edebiyat eserinde, ordulara ilk hedeflerinin akdeniz olduğunu bildiren günlük emri okurken duyduğum zevki duymadım. bu, bütün heyecanların üstünde bir heyecan veren, bütün şiirlerin üstünde bir şiirdir. ne olmuştuk, biliyor musunuz? kurtulmuştuk.

ve ben tamamen aynı fikirdeyim.
Nazım Hikmet'in kuvayı milliye destanında arhaveli ismail'in hikayesiyle beraber en güzel kısmı. Bir cephe tüm unsurlarıyla bundan daha iyi tasvir edilemezdi.

26 AĞUSTOS GECESiNDE SAATLER
iKi OTUZDAN BEŞ OTUZA KADAR
VE
iZMiR RIHTIMINDAN AKDENiZ'E BAKAN NEFEr

Saat

2.30.

Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
ne ağaç, ne kuş sesi,
ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin,
gece yıldızların altında kayalardır.
Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim,
daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan
ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için
kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den
dünyanın en yıldızlı karanlığını.Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa
Afyonkarahisar şehrinin ışıklan gözükecek.
Kuzeydoğuda Güzelim dağları ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor.Ovada Akarçay bir pırıltı halinde ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde
şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var:
Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir
Akarçay Dereboğazı’ında değirmenlieri çevirip ve kılçıksız yılan balıklarıyla Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar.
Ve kocaman çiçekten eflatun kırmızı beyaz ve sapları bir,
bir buçuk adam boyundaki haşhaşların arasından akar. Ve Afyon önünde Altıgözler köprüsünün altından
gündoğuya dönerek ve Konya tren hattına rastlayıp
yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp, gider.Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve
yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri.Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular?
Birçoğunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan'dan önce
ve Seferberlik'ten evvel Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken
Manisa'da geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek. Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.Paşalar onun arkasındaydılar.

O, saati sordu

Paşalar: 'Üç', dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.

Saat 3.30.

Halimur - Ayvalı hattı üzerinde manga mevziindedir.izmirli Ali Onbaşı (Kendisi tornacıdır) karanlıkta göz yordamıyla
sanki onları bir daha görmeyecekmiş gibi
baktı manga efradına birer birer:
Sağda birinci nefer sarışındı, ikinci esmer.
Üçüncü kekemeydi fakat bölükte yoktu onun üstüne şarkı söyleyen. Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı.
Beşinci, vuracaktı amcasını vuranı tezkere alıp Urfa'ya girdiği akşam.
Altıncı, inanılmayacak kadar büyük ayaklı bir adam,
memlekette toprağını ve tek öküzünü
ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için kardeşleri onu
mahkemeye verdiler ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için
ona 'Deli Erzurumlu' derdiler. Yedinci Mehmet oğlu Osman'dı.
Çanakkale'de, inönü'nde, Sakarya'da yaralandı
ve gözünü kırpmadan daha bir hayli yara alabilir,
yine de dimdik ayakta kalabilir.
Sekizinci ibrahim korkmayacaktı bu kadar
bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp birbirine böyle vurmasalar.
Ve izmirli Ali Onbaşı biliyordu ki:
tavşan korktuğu için kaçmaz kaçtığı için korkar.

Saat: 4

Ağzıkara-Söğütlüdere mıntıkası.On ikinci Piyade Fırkası.
Gözler karanlıkta, uzakta.
Eller yakında, mekanizmalar Üzerinde.
Herkes yerli yerinde.
Tabur imamı, mevzideki biricik silahsız adam: ölülerin adamı,
kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru, durdu boyun büküp
el kavuşturup sabah namazına, içi rahattır.
Cennet, ebedî bir istirahattır. Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı,
meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir
Cenabı rabbülâlemîne şühedâyı.

Saat: 4.45.

Sandıklı civarı.Köyler.Sarkık, siyah bıyıklı süvari,
çınar dibinde, beygirinin yanında duruyordu.Çukurova beygiri kuyruğunu karanlığa vuruyordu:
dizkapaklarında kan, kantarmasında köpük...ikinci Süvari Fırkası'ndan Dördüncü Bölük,
atları, kılıçları ve insanlarıyla havayı kokluyor.
Geride, köylerde bir horoz öttü. Ve sarkık, siyah bıyıklı süvari
ellerinin tersiyle yüzünü örttü. Karşı dağlar ardında,
düşman elinde kalan bir başka horoz vardır:
Baltaibik, sütbeyaz bir Denizli horozu.
Düşmanlar her hal onu çoktan kesip çorbasını yapmışlardır.

Saat beşe on var.

Kırk dakka sonra şafak sökecek.
'Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak'
Tınaztepe'ye karşı Kömürtepe güneyinde.
On beşinci Piyade Fırkası'ndan iki ihtiyat zabiti ve onların genci,
uzunu, Darülmuallimin mezunu Nureddin Eşfak,
mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak konuşuyor:— Bizim istiklâl Marşı'nda aksıyan bir taraf var,
bilmem ki, nasıl anlatsam, Akif, inanmış adam,
fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum.
Meselâ, bakın 'Gelecektir sana vadettiği günler Hakkın.
'Hayır, gelecek günler için gökten âyet inmedi bize.
Onu biz, kendimiz vadettik kendimize.
Bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair.
'Kim bilir belki yarın...

Saat beşe beş var.

Dağlar aydınlanıyor.
Bir yerlerde bir şeyler yanıyor.
Gün ağardı ağaracak.
Kokusu tütmeğe başladı:
Anadolu toprağı uyanıyor.
Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp
ve pırıltılar görüp ve çok uzak
çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak
bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada,
şahlanıp ölesi geliyordu insanın.
Topçu evvel mülâzimi Hasan'ın yaşı yirmi birdi.
Kumral başını gökyüzüne çevirdi, kalktı ayağa.
Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa.
Şimdi bir hamlede o kadar büyük.
Öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki bütün ömrünü
ve hâtırasını ve yedi buçukluk bataryasını
ağlanacak kadar küçük buluyordu.Yüzbaşı sordu:

— Saat kaç? — Beş.

— Yarım saat sonra demek...98956 tüfek ve şoför Ahmet'in üç numrolu kamyonetinden
yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar,
bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için
ölebilmek kabiliyetleriyle Birinci ve ikinci Ordu'lar baskına hazırdılar.Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık,
siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına.
Nureddin Eşfak baktı saatına:

— Beş otuz...

Ve başladı topçu ateşiyle
ve fecirle birlikte büyük taarruz...Sonra.
Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü.
Bunlar:
Karahisar güneyinde 50
ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler.Sonra.
Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihata ettik Aslıhanlar civarında 30 Ağustosa kadar.Sonra.
Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyi külliyesi imha ve esir olundu.Esirler arasında General Trikopis: alaturka sopa yemiş bir temiz ve sırmaları kopuk firenk uşağı...Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nureddin Eşfak'ın ayağı.
Nureddin dedi ki:
'Teselyalı Çoban Mihail,' Nureddin dedi ki:
'Seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni...'Sonra.
Sonra, 31 Ağustos günü ordularımız izmir'e doğru yürürken
serseri bir kurşunla vurulan Deli Erzurumluydu.
Devrildi. Kürek kemikleri altında toprağı duydu.
Baktı yukarı, baktı karşıya. Gözleri hayretle yandılar:
önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları
her seferkinden kocamandılar.
Ve bu postallar daha bir hayli zaman
üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından
seyredip güneşli gökyüzünü ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler. Sonra.
Sonra, sarsılıp ayrıldılar birbirlerinden ve Deli Erzurumlu ölürken
kederinden yüzlerini toprağa döndüler.Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı,
Kan içindeydi yüzü gözü.
Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala.
Kaçanı kovalamıyordu yalnız ulaşmak da istiyordu bir yerlere
ve sadece kahretmiyor yaratıyordu da.
Ve kılıçların, nalların, ellerin ve gözlerin pırıltısı
ardarda çakan aydınlık bir bütündü.Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu:
'Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e
bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim.Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim...'

Sonra.

Sonra, 9 Eylülde izmir’e girdik ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinde gelip öfkeden, sevinçten,
Ümitten ağlıya ağlıya,
Güneyden Kuzeye,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber seyretti izmir rıhtımından Akdeniz'i.Ve biz de burda bitirdik destanımızı.
Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap,
Türk halkı bağışlasın bizi,
onlar ki toprakta karınca,
suda balık, havada kuş kadar çokturlar,
korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar
ve kahreden yaratan ki onlardır,
kitabımızda yalnız onların maceraları vardır...
95 yıl önce bu gece son mevzilerine yerleşiyordu gazi mustafa kemal atatürk ve askerleri!
26-30 ağustos 1922 tarihleri arasında gerçekleşmiş, Türk milletinin kaderini değiştiren topyekün bir taarruzdur. Onlarca yıldır savunma ve çekilme aşamasındaki türk milletinin yıllar sonra yaptığı silkelenme ve ayağa kalkştır. Muhareblerde yüzlerce yıllık kurt kapanından almanların modern blitzkreig(yıldırım) taktiğine kadar çok çeşitli taktikler kullanılmıştır. Yapan komutanların önünde saygıyla eğilinmesi gerekmektedir. Çünki eğer bu taaruz püskürtülseydi şu anda bu sözlükte yazamıyor, kendi cumhuriyetimizde yaşayamıyor olurduk.

büyüksün kemal paşa, büyüksün türk milleti!
dünya askerlik tarihinde ender görülen bir "imha taarruzu"dur.
ve pek çok imha taarruzları gibi yine türk milletine nasip olmuştur.

büyük taarruz planı esasen akla mantığa aykırı bir kumardır.
başbuğ mustafa kemal türk milleti adına inisiyatif almış, türk ordusu'nun tüm imkanlarını seferber ederek bir kerede düşman kuvvetlerini imha etme kararı almıştır.

aslında şartlar mustafa kemal'i buna mecbur etmiştir.
zira karşımızda sürekli takviye alan, modernize edilen ve ikmal yolları tıkır tıkır çalışan bir düşman vardı.

bir sene evvel sakarya'da durdurulan yunan kuvvetleri'nin bir daha taarruza geçmesini beklemeden bozguna uğratmak gerekmekteydi.

işte büyük taarruz bu şartlar altında, tek atımlık barutumuzun ve işgale olan başkaldırımızın "ya hep ya hiç" mantığı ile düşmana boca edilmesidir.

ve 26 ağustos 1922'de saat 04.00'te türk milleti'nin, türkiye'nin temelleri kahraman türk topçusunun yunan ordusu'nun afyon müstahkem mevkilerini dövmesiyle atılıyordu.

sonrasını hepiniz biliyorsunuz.
sarı saçlım mavi gözlüm haykırıyordu;
"hacianesti neredesin gel de ordularini kurtar..."

görsel

ek: (bkz: 26 ağustos zafer yolu/#37598203)
"şu kopan fırtına türk ordusudur, ya rabbi!
Senin uğrunda ölen ordu budur, ya rabbi!
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın,
Galip et, çünkü bu son ordusudur islamın."

(bkz: yahya Kemal beyatlı)

Bir milletin yeniden doğuşunu anlatan büyük zafer. Kutlu olsun.
dünyanın en iyi komutanlarından olan mustafa kemal paşa'Nın kazandığı ve yunan ordusunu imha ettiği büyük zaferimiz. şehitlerimizin tini şad,mekanı cennet olsun.
ATATÜRK NE BÜYÜK ADAM! 26 AĞUSTOS 1071 'E DEK GETiREREK BiZANS TORUNLARINA TEKRAR ODUNU VERMiŞTiR.
25 Ağustos 1922 gecesi. Yani Büyük Taarruz'un başlamasına saatler var. Son değerlendirmeler yapılmış ve birazdan cepheye hareket edilecek. Kurmaylarıyla tüm hazırlıklarını tamamlamış olan Mustafa Kemal Paşa, Keçiören'de bir evde, yorgun gözlerle onların yüzüne bakar ve şöyle der: “Düşmana hücum haberini aldığınız zamandan itibaren hesap ediniz. 15. gün izmir'deyiz!” O esnada herkes şaşkın bir şekilde birbirlerine bakar. Hatta pek çok kimse galiba çok yorgun diye içinden geçirir ve 15 güne ihtimal vermez.

26 Ağustos günü Mehmetçik, BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL PAŞA'nın emriyle 6 ayda aşılamaz denilen Yunan tahkimatlarını 6 saatte aşar ve önüne kattığı Yunan ordusunu izmir'e kadar kovalar. Sonuçta Türk ordusu 9 Eylül 1922 tarihinde yani taarruzun başlamasından 14 gün sonra izmir'e girer. Eey hacıanesti gel de ordularını kurtar !

Mustafa Kemal Paşa yanılmıştır. Hatta Keçiören'deki evde yanında bulunanlara imalı şekilde yanıldığını ifade eder ve “Sadece bir gün yanılmışım ama bu kusur bende değil düşmanda” diye söyler.

Anadolu'yu alandan da kurtarandan da allah razı olsun ! kendisinden sayıca büyük orduları yenen iki komutanın da ruhu şad olsun ! Milletimiz var olsun !

Tarih 1000 yıl sonra alparslan'ı , 100 yıl sonra ulu önder'i yazıyor. Onlara ve silah arkadaşlarına rahmet dileriz. Türk demeye utananlara inat, Türk Taarruzumuzun yıldönümü kutlu olsun !
abartilan bir taarruz. alti ustu 15 gunde izmire girilmis. bunda allanip pullanacak birsey yok.
görsel

95 yıldır hala aynı ruhla atatürk'ün izindeyiz.
(bkz: büyük deir ez zor taarruzu)
görsel
Dünyada sadece çılgın bir komutanın en az onun kadar çılgın bozkurtları ile yaptığı ve yapabileceği düşman kuvvetlerinin en kuvvetli ve en müstahkem mevkiine bir balyoz gibi inerek kendisinden çok daha donanımlı düşman kuvvetleri çekilmeye hatta kaçmaya zorladığı imha taarruzudur.

Bugün bu muhteşem taarruzun 96. Yıldönümündeyiz.
26 Ağustos sabahı kocatepe'den hücum emri bekleyen mehmetçikler gibi daima ve her zaman hazırız.

O gün mustafa kemal'in ordusu öyle bir orduydu ki, 4 gün boyunca 100 kilometreden ziyade bir mesafeyi sadece geceleri yürüyerek katetmiş ve afyon'un güneyinde konuşlanmıştı.
tam 4 kolordu, 100.000 asker, binlerce at, yüzlerce top arabası…
gündüzleri gölgeliklerde dinleniyor, sonra gece boyu hiç durmadan yürüyordu.
zafere doğru, zafer yolundan yürüyorlardı.

türklerin tek bir kurşunu vardı. 
ve o tek kurşunu da bu büyük taarruz'da harcayacaklardı.

büyük taarruzun planı o güne değin görülmemiş bir risk içeren, askeri literatürde "deli saçması" olarak tanımlanacak bir plandı.
dünya savaş tarihinde daha önce hiç böyle bir imha taarruzu yapılmamıştı ve yapılmayacaktı.
ama türk milleti buna mecburdu.
ani baskın, ivedilikle sonuca gitmek lazımdı.

Işte 26 ağustos sabahı kocatepe'den beklenen hücum emri geldi ve türk topçusu 4 yandan yunan mevzilerini dövmeye, ardından da mehmetçik akın akın afyon üzerine akmaya başladı.
Taarruzu hiç beklemeyen düşman hazırlıksız ve şaşkın yakalanmıştı.

Akşama varmadan türk süvarileri sincanlı ovasına, piyadelerimiz de afyon'a girmişti.

Düşman şaşkın bir şekilde kaçıyordu. Nereye kadar kaçacaktı?
Vatanı için, milleti için, bayrağı, kuranı için savaşan bozkurtlar karşısında ancak 4 gün dayanabildiler ve 30 ağustos günü dumlupınar'da anadolu maceralarının sonunu yaşadılar.

Ne mutlu o günleri yaşayanlara, ne mutlu o günleri yaşatanlara.
Allah razı olsun.
Yaşa mustafa kemal paşa yaşa...
görsel

Görsel: 26 ağustos günü atatürk'ün büyük taarruzu sevk ve idare ettiği kocatepe mevkii.
96. yıldönümü kutlu olsun.

emperyalist destekli yunan ordusunu ve işbirlikçi şerefsizleri kırıp yok ettiğimiz büyük gün.

malazgirt zaferi de aynı gündür.
bugün günlerden büyük taarruz...
bugün günlerden malazgirt...

bugün büyük taarruz'un 97. yıldönümü. türk ulusunun elinde avcunda ne varsa kurtuluş için harcadığı son büyük hamlenin yapıldığı gün.

size büyük taarruz'a ne şartlar altında hazırlandığımızı ve kocatepe'den afyon'a, oradan da sincanlı ovası'na nasıl aktığımızı anatayım.

işte size büyük taarruz öncesi ve büyük taarruz sabahı...

tarihler 17 ağustos 1922'yi gösterdiğinde mustafa kemal paşa, ankara'dan gizlice ayrılıyor, önce konya'ya, sonra da akşehir'e geçerek kurmaylarına resmen büyük taarruz'u tebliğ ediyordu.

26 ağustos günü sabaha karşı türk ordusu bütün kuvvetleri ile kocatepe'den afyon'a doğru saldırıya geçecek ve ivedilikle netice alınacaktı.
20 ağustos sabahı ise ankara gazeteleri mustafa kemal'in "çankaya köşkünde bir davet vereceğini" yazıyordu.

bütün dünya böylece mustafa kemal'in ankara'da vereceği davete hazırlık yaptığını, ankara'da olduğunu düşünürken, mustafa kemal zaman kazanıyor ve kurmayları ile görüşüp, türk ordusunu denetleme fırsatı buluyordu.

bu bir aldatmacaydı ve son derece gerekliydi.
çünkü türk milleti'nin atacak tek kurşunu, vurabilecek tek yumruk darbesi şansı vardı.
o yumruk düşmanın tam kalbine atılmalı, düşman tek yumruk ile parçalanmalıydı.

işte o yumruğun atılacağı yer afyon'du...
afyon müstahkem mevkii...
sakarya'da durdurduğumuz, bozduğumuz yunan ordusu geri çekilmiş, afyon'u merkez almak suretiyle büyük bir savunma hattı inşa etmişti.
yunan ordusunda başkomutanlık mevkisi el değiştirmiş, sakarya meydan muharebesini kaybeden general papulas başkomutanlıktan alınmış, yerine georgios hacianestis getirilmişti.
yunan ordusu'nun afyon müstahkem mevkii komutanı ise general Nikolaos Trikupis'ti.

trikupis dersini iyi çalışmıştı doğrusu.
afyon, kütahya ve eskişehir tahkimatları mükemmeldi. başkomutan hacianesti haziran 1922'de izmir'den cepheye gelmiş ve 15 gün boyunca incelemelerde bulunmuş, hatta "tüm cepheyi dolaştım mustafa kemal adında bir komutana rastlamadım" diye gazetecilere küstahça röportajlar vermişti...

aynı şekilde yunan savunma hatlarını ingilizler de teftiş etmiş ve "mükemmel" bulmuşlardı.

izmir'de bulunan ingilizlerin atine askeri ateşesi albay naire'nin yanında iki ingiliz istihbarat subayı ile cepheyi dolaşması ve sonucunda ingiliz dışişleri bakanlığına yazdığı rapor şöyledir;

--spoiler--
Haziran Ayı içinde, izmir’de görevli Binbaşı Johnston ve Binbaşı Strover ile birlikte, Yunan Küçükasya Ordusu’nun genel durumunu öğrenmek üzere Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir’de incelemelerde bulundum.

Cephede edindiğim izlenimlere göre, Yunan askerlerinin genel durumu umduğumdan daha iyidir. Askerler iyi giyinmişler, iyi besleniyorlar, haftada üç dört defa et veriliyor, açıkta asker yok, bütün askerler bir barınakta veya örtü altında kalıyorlar, silahları iyi ve bakımlı.
Erler ile subaylar arasında iyi bir ilişki var.
Askerler her zamankinden daha iyi eğitim görüyorlar. Cephe tahkimatı olağanüstü ve çok kuvvetlendirilmiş.
ilk deha organize eğlenceler düzenleniyor, kukla oyunlarından, iddialı piyeslere kadar çeşitli temsiller veriliyor.

Sonuç olarak, gerek askerlik ve gerekse moral yönünden Türk askerlerine göre Yunan askerleri daha iyidir.
Türk taarruzuna, aktif bir savunma ile karşılayacaklarına ve başarı kazanacaklarına tam bir güvenleri vardır.
Türkleri püskürttükten sonra, büyük bir hırsla geri atıp kovalayabilirler.
Ama geçen yıl olduğu gibi, Yunan Ordusu kendiliğinden taarruza geçmek niyetinde değildir.
Yunan komutanları, Mustafa Kemal’in kuvvetleri karşısında, cephenin güven içinde olduğundan şüphe etmiyorlar.

albay naire, atina-13 temmuz 1922.
--spoiler--

işte büyük taarruz öncesi yunan tarafının durumu buydu.
ingilizler rahattı, yunanlar rahattı...
hatta ve hatta türklerin taarruz edebilecek durumda olmadıklarını düşünüyorlardı.
esasen harp tarihine baktığımızda hakikaten de öyleydi.
günlük düzenli hava fotoğrafları da bunu kanıtlıyordu.

türk ordusu afyon müstahkem mevkiine 100 km mesafedeydi ve afyon'a taarruz edecek büyüklükte bir askeri kuvvetin yunanlardan habersiz yer değiştirmesi mümkün görünmüyordu...

peki nasıl oldu? ne oldu da 26 temmuz sabahı kocatepe'den afyon'a taarruza geçtik...

hiç şüphesiz ki yunanların ve ingilizlerin bildiklerini mustafa kemal paşa'da biliyordu.
yukarıda da belirttiğimiz gibi tek bir hamle yapma, tek bir darbe vurma şansı vardı.
bu darbeyi de yunan ordusu'nun merkezine, en kuvvetli olduğu yere yani afyon'a yapmalı, yunan ordusunu bölmeli ve tek hamlede kesin zaferi kazanmalıydı.
aksi bir durum 1919'dan beri ilmek ilmek işledikleri kurtuluş planının bir hayal olması demekti.

işte bu tek darbelik vuruş için türk ordusu afyon'un hemen yakınına kadar sokulmalı, topçularımız afyon'a ateş kusacak mesafeye kadar gelebilmeliydi.

mustafa kemal paşa işte 20 ağustos'ta çankaya'da davet vereceği haberlerini bu yüzden yaptırmıştı.
bakınız ne muazzam bir tarih, ne muazzam bir mücadele.
askeri mücadeleyi boşverin. şu milli mücadele ruhuna bakın...!!!
ankara'daki medya o zaman milli mücadele'nin bir parçası olmuş resmen. milli çıkarlara uygun bir şekilde hareket ederek büyük taarruz hazırlıklarına zaman kazandırıyor ve düşman istihbaratı yanıltılıyor.
bunu ankara'da çıkan gazeteler sayesinde yapıyor mustafa kemal paşa.
milli ruha bak arkadaş...
nerede şimdiki yavşak ve yalaka medya, nerede milli mücadele medyası.

neyse...
ordumuz afyon'a taarruz yapacak şekilde sevk edilmeliydi.
mustafa kemal paşa bunu muazzam bir şekilde örgütlemişti.
işte ordumuzun zafer yürüyüşü burada başladı...
burası zafer yoluydu...
görsel

zafer yolu nedir?

30 ağustos zaferimizin parçalarından biri olan "zafer yolu" bizim tarihimizin dönüm noktalarından biridir.

zafer yolu, büyük taarruza hazırlanan kahraman ordumuzun, düşman kuvvetlerinin bulunduğu afyon müstahkem mevkii'ni tek hamlede parçalamak adına kocatepe civarına yaptığı yığınağın tanımlamasıdır.
başlı başına bir kahramanlık destanıdır zafer yolu…
görsel

kemal'in ordusu öyle bir orduydu ki, 4 gün boyunca 100 kilometreden ziyade bir mesafeyi sadece geceleri yürüyerek katetmiş ve afyon'un güneyinde konuşlanmıştı.
tam 4 kolordu asker, 100.000 asker, binlerce at, yüzlerce top arabası…
gündüzleri gölgeliklerde dinleniyor, sonra gece boyu hiç durmadan yürüyordu.
zafere doğru, zafer yolundan yürüyorlardı.

20 ağustos'ta ordu'nun yürüyüşü bitmiş, 20 ağustos'u 21 ağustos'a bağlayan gece hava karardığında ordusuna erzak ve mühimmat taşıyan bir milletin yürüyüşü başlamıştı.

zafer yolunda sevkiyat başlamıştı.
şuhut yönünden kocatepe'ye ve afyon'u çevreleyen tüm müstahkem mevkilere büyük bir sevkiyat yapılıyordu.

sevkiyatı yapanlar kimlerdi?

köylüler, halk, asker, subay herkes.
hatta anadolu'nun türlü hayvanatı…
öküzler, beygirler, katırlar, eşekler, köpekler bile bu kutlu zafere sebep olacak sevkiyatı birlikte yapıyorlardı.
filhakika zafer yolunda 25 ağustos sabahı katarın önünde beliren bozkurt da bunlara dahildi.
o bozkurt adeta zaferin müjdecisiydi...

şuhut dağlarından afyon tepelerine.
kiminin ayağı çıplak, kiminin kolu kırık.
kimi ateşli, kimi gebe, kiminin kucağında çocuğu…

halk ve asker birlikte.
bomba taşıyordu, mermi taşıyordu, top arabası itiyordu.

hepsi tam imanlıydı.
zafere iman etmişlerdi...

birinin bile kazanılacak zaferden şüphesi yoktu.
çünkü onların hepsi aynı amaç doğrultusunda ilerliyordu.
kadını, erkeği, çocuğu, genci, yaşlısı…
hep birlikte onlarca kilometre yol katetti.
bir yudum suyunu, bir parça ekmeğini kahraman mehmetçik ile pay etti.

kurtarılacak bir vatan vardı o dağların arkasında.

ve binlerce asker, binlerce insan yürüdü durdu zafere, zafer yolu'ndan.
afyon'a taarruz edecek bir ordu sevkedildi elbirliğiyle zafer yolu'ndan.

taaruzdan 1 gün önce çekilen şu fotoğraf zaferi müjdeliyordu adeta.
25 ağustos 1922, mustafa kemal ve inönü cephede bir ağaç gölgesinde.
görsel

başkomutan mustafa kemal paşa zaferden o kadar emin ki, rahat rahat oturuyor, taarruzdan önce son kez dinleniyor belki de...

türk ordusu taarruz için son saatleri beklerken ingilizlerin atine büyükelçisi "Türkler bu mevzileri dört-beş ayda geçebilirlerse, bir günde geçtiklerini saysınlar" diyerek tatile çıkmıştı...

türk ordusunun eskişehir'den afyon kocatepe'ye geldiğini anlamamıştı düşman,
bu asil sevkiyattan, zafer yolundan yapılan bu asil ve kutlu yürüyüşten haberdar olmamıştı.
o kadar teknoloji, o kadar uçak görmemişti...haberleri olmamıştı.

ta ki 26 ağustos sabahı türk topçusu en müstahkem mevzilerini dövene kadar hala haberleri yoktu.
nereden gelmişti bunlar?
kimlerdi?
nasıl bir güç bir gecede onları tam da tepelerine bindirmişti…
görsel

bırak yunan'ı, ingiliz'i de, fransız'ı da şaşkındı. tüm dünya şaşkındı.
26 ağustos sabahı tüm askeri teammülleri yıkan bir harekat başlıyordu.
"kurt kapanı" adı verilen bu taarruz bir yıldırım savaşıydı.
görsel

26 ağustos sabahı saat 05:30'da türk topçu ateşi ile taarruz başlamıştı.

yıldırım savaşı taktiği yıllar sonra almanlar tarafından Blitzkrieg adıyla uygulanıyordu. ne var ki türk piyadeleri ve süvarilerinin yerini alman mekanize tümenleri ve panzerler almıştı...

türk ordusu sabahın erken saatlerinden itibaren akın akın kocatepe'den afyon'a akıyordu.
saat 6.45'te kalecik sivrisi, 10 dakika sonra tınaz tepe ele geçirildi.
sonra belen tepe, kazuçuran...
yunan mevzileri birer birer düşüyordu.
yunanlar toparlanmaya çalışsa da, fahrettin altay komutasındaki türk süvarileri afyon ile uşak'ın arasına çoktan girmiş, afyon'un izmir ile bağlantısı kesilmişti.
yunan palikaryası kurt kapanındaydı...

saat 13.00'te ilk birliklerimiz afyon kent merkezine girmiş, saat 14.00'te türk süvarileri sincanlı ovasına inmişlerdi.

düşman yok ediliyordu.
atatürk büyük taarruz'u şöyle özetlemiştir;
Yunanlılar iyi dövüşüyorlariyi dövüştükleri için de mahvolacaklar. Çünkü savaşmakla hata ettiler. Bugün Dumlupınar’a çekilseler belki kurtulurlardı. Yarmak için gerekli bütün kritik yerler elimizde. Yarın bu iş biter...”

işte bir başkomutan.
yaptığı plandan o kadar emin ki, düşman ordusunun yanlış kararını bile o an değerlendiriyor ve o değerlendirdiği ancak 2 gün sonra yunan'ın aklına geliyor ve dumlupınar'a çekiliyor. fakat mustafa kemal hep bir adım önde. dumlupınar'da yunan ordusundan önce mevzileniyor ve o son noktada yok edici darbeyi vurarak 30 ağustos'ta zafer kazanıyor...

4-5 ayda geçilir denilen mevzilerin sadece 1 günde geçildiği ve başladıktan sadece 15 gün sonra izmir'de nihai zaferin kazanıldığı taarruzdur büyük taarruz.

bugün 26 ağustos.
bugün günlerden hem malazgirt, hem kocatepe...
görsel

fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır...

kutlu olsun...

#tarih
Cephe Komutanlığı’ndan yazılı telefon alındı:

“57. Tümen Komutanı Miralay Reşat Bey’e; umumi vaziyete tesir ediyorsunuz, harekâtınızın yavaşlığı bütün harekâtı geciktirmektedir.”

Başkomutan Mustafa Kemal, I. Dünya Savaşı’ndan beri tanıdığı ve hep güvendiği Miralay Reşad Bey’in iki tepeyi alacağına inanıyordu. Ancak zaman azalıyordu. Tepelerin alınması gecikiyordu. Topların tepelere ulaşamaması düşmana dayanma gücü veriyordu.

Reşad Bey kıtalarının önünde hücuma kalkıyor, ilerliyordu. Ama tepeleri ele geçiremiyordu.

Kafası hep telefon yazısında idi; evet, Başkomutan haklıydı. Emir Subayı Refik Selimoğlu ile Başkomutana haber yolladı; yarım saate kadar emri yerine getirilecekti. Sözü sözdü.

Tepelerde dayanan 7. Yunan Tümeni’ne haddini bildirilecekti.

Ardı ardına hücumlar yaptı...

Yarım saat geçti…

iki tepe alınamadı…

Miralay Reşat Bey şerefli bir askerdi. "Verdiğim sözü yerine getiremediğim için yaşayamam" diyerek beylik tabancasıyla intihar etti.

Ardından bir veda yazısı bıraktı:

“Verdiğim sözü tutamadığımdan dolayı artık yaşayamazdım.”

turgut özakman-şu çılgın türkler...

tanım: öyle bir inanç idi büyük taarruz...
Uzun yazmayın ohunmuyor mına hoyyim.

Tam şu saat 97 yıl önce başladı.