bugün

göç dergisine verdiği 'aşk ve göç üzerine' konulu röportajda bir kez daha kendine şaşırmamı sağlayan deli bir yazar. ankara'da kurtuba kitap kahvede etrafa sinirli biçimde bakarken her an yakalayabilceğiniz güzel insan.
muhtedi. ihtidasına lafımız yok. allah hidayetini daim eylesin. fakat 35 yaşında ihtida eden ve 5 yıllık muhtedi olan biri için biraz fazla iddalı konuşuyor.

okuduğum tek kitabı, öğlen namazına nasıl kalkılır. bu kitapta sadece cuma ve bayram namazlarını kılıp da beş vakit namazı kılmayanlar işbu namazları da kılmasınlar diyerek içtihad yaptığını sanıp haddini aşmıştır. kişinin günahkar olması, bir farzı eda etmemesi diğerlerini de yapmaması anlamına gelmez. umulur ki o kıldığı tek tük namazları onu düzeltsin. namaz kılmamaya davet büyük sorumluluktur, daha dikkatli davranması gerekiyor iyi niyetli yazarın.

aynı kitapta nene hatun ve sütçü imamdan bahsederken parantez içinde "toprağı bol olsun" ifadesi kullanılıyor. binlerce kitap okuduğunu belirten yazarın bu tip hatalar yapmasını hoşgörmenin zorluğu yanında sözkonusu olan muhterem insanların ruhlarının incinmesi ihtimaline karşı daha duyarlı davranmak gerekir. gavura karşı bifiil savaşan bu muhterem insanlara rahmet okumak yerine gavurlar için kullanılan toprağı bol olsun demek ruhlarını incitecektir.

cemil tokpınar'ı kitabında bir okuyucu yorumuna yer verdiği için yeren sivri dilli yazar, bu konulardaki eleştirileri hoşgörüyle karşılamalı.

kitapta bunlar haricinde katılmadığım noktalarda mevcut. yine de, her ne kadar dediği gibi bayraktarı olmasa da, modernizm karşıtlığı yolunda bir taş döşemesi takdire şayan. kitapta yazara en çok katıldığım husus ise kermes müslümanları meselesi:

--spoiler--
"Ne zaman israil, Filistin'e bomba yağdırsa biz Müslümanlar "Cihad" ayetlerini saklayıp, bol bol sabır ayetlerine sarılarak kermesler kurup içli köfte, gözleme satarak, Filistin için günah çıkartıyoruz.

Gözlemeler yenilirken duvarlarda asılı resimlerde ölen çocukların kanlı suratlarını izleyerek "Oradan iki de ayran ver hele!" demeyi ihmal etmiyoruz. Aynı bilinçsiz, donuk bakışlar, aynı Kâbe'sini kaybetmiş vücut yalpalamaları, sessiz, sıkıcı ama bir cumartesiyi orada harcamanın yürek hafifleten tavrıyla dini vecibelerimizden "Cihad" emrini yerine getirmiş oluyoruz."
--spoiler--
bugün ismet özel'i eleştirirken enteresan cümleler kurmuş insan. biz kendisini popülerlik düşmanı sanırdık. ismet özel eleştirisi yapıp popüler düzene amade olmuş.

ismet özel modern şair değildir. ismet özel müslüman şairdir. bütün yazılarında bütün konuşmalarında modernite ve onun getirdiklerine sittir çekmiş bir adama modern şair demek komikliktir. ismet özel çağdaş şairdir. [çağdaş aynı zaman diliminde yaşayan manasında ]
ismet özel'i eleştirecekseniz onun modernliğinden bahsederek konuya girdiğiniz zaman çocuğunuz ölü doğmuş olur.

--spoiler--
Şiir, edebi türün ergenlik dönemidir.
--spoiler--

edebiyat dediğiniz şeyin özü şiirdir. ne ergenliği bayım.
konjöktürünüzle mutlu mesut günler.
--spoiler--
mısır'ı protesto için üç ay mısır yemeyelim.
--spoiler--

modern çağın filozofu diye lanse ediliyor bizim islamcı kesimde. filistin meselesinde mısır ı protesto ediliş fikri tamamen ironilerle dolu. ne yapsın insanlar mısır a savaş mı açalım? modern dünyanın düzenini bilmeyen yok. elin kolun bağlı vaziyette üç beş tane makarnayı, süt tozunu anca ulaştırabilirsin filistine. kendimi bildim bileli hep duyarım israil e yapılan öfke dolu sözleri, müslümanların acizliğini filan. lafta bizde üstünü yok, konuşuruz, bağırırız haa birde israil bayrağı yakarız olur biter. içimiz rahatlar, vazifemizi yapmış oluruz. bir de dünün ateist bugünün sonradan müslüman showmen yazar takımı da müslümanları eleştirdi mi işlem tamamdır. bundan yüz sene önce yapılan yanlışların bedelini ödüyor hem filistin hem de islam dünyası. türk askerini sırtından vurduğunda bunun acısını seneler sonra ödeyecekti filistin. öyle de oldu. geçmiş asla kendine yapılanları affetmez. mısır ı nasıl protesto edelim, mısır yemeyerek mi yoksa faksla maille boğalım bülent akyürek.
--spoiler--
Cihadı beceremeyen ya da buna gücü yetmeyen Müslümanlar olarak Mecazi Cihat Yolları bulduk. Peygamber efendimizinKüçük cihattan büyük cihada gidiyoruz. sözünü kalkan yapıp algılarımızla oynuyoruz.

Peygamber efendimiz, savaştan sonra ordusuyla eve dönerken nefsi işaret ederek söylemişti bunu ama bizler savaşmadan kendimizi aklamaktan bıkıp usanmadık!

Batılı kınama, eleştiri, tepki gösterme, mesaj verme, siyasi gönderiler yapma teknikleri modernitenin en büyük oyunudur. Amerika'nın Irak'a, Afganistan'a girip yüz binlerce insanı öldürmesine kılıçla karşılık veremeyen Müslüman devletlerin sivil toplum örgütleri veya eylem düzenleyen halklar Bush'un kuklasını yapıp yakmaktan öteye gidemiyor.

Kendisiyle savaşamadığımız düşmanların sembolleriyle savaşıyoruz. Yeni bir çıldırma modeli olarak adlandırmaktan çekinmediğim ve adına Don Kişot Sendromu dediğim bu davranış biçimi ne kadar zavallı hale geldiğimizi göstermeye yetmiyor mu?
--spoiler--

kendisini çeçenistan da, ırak ta, gazze de kısaca gerçek cihad meydanlarında görmek istediğimiz şahsiyet. kalemin mi yoksa kılıcın mı keskin görelim...
--spoiler--
Kılıç gitti edebiyat kaldı... Ve ben bu yüzden uğruna on yedi yılımı verdiğim roman yazarlığını bırakıp eleştiri kitapları yazmaya başladım.
--spoiler--

keşke emine şenlikoğlu gibi sadece roman yazarlığıyla kalabilseydin bülent akyürek.
--spoiler--
Kimse kusura bakmasın, ben beş vakit namaz kılmayıp yalnızca Cuma namazlarını kılan bu adamlara Bizim Hıristiyanlarımız diyorum ve yapılan eylemin masum bir şey olmadığını iddia ediyorum. Beş vakit namaz kılmayıp Cumayı, Bayram namazını, teravih namazını kaçırmayışımız bana biraz ticari geliyor. Çünkü saydığımız namaz türleri cemaatle oluyor. Mahallenin esnafı en azından Cuma günleri camide görünerek diğer Müslümanları kendisine müşteri olarak tutabiliyor. Allahtan, cehennem azabından korkmayıp namazlarını kılmayan ama kullardan utanıp cemaat namazlarını kaçırmayan insanımızın durumu içler acısıdır.
--spoiler--

çok çirkin bir yakıştırmaya imza atmıştır. müslümanları zan altında bırakmak bildiğimiz kadarıyla doğru değildir.
en yakın zamanda papa hazretlerinin elini öpmesi bekleniyor.
yılgın türkler kitabıyla 2006 yılında ankara otogarında tanıştığımdan beri hastası olduğum yazar.
eski kitaplarına hiçbir şekilde ulaşılamayan yazar.
ve tanrı ağladı, zamanın efendisi gibi kitaplarını bulmak imkansız gibi.
zamanın efendisi adlı kitabıyla eglendiren ve düşüncelere iten gönlümde taht kurmuş elazığ dogumlu yazar.
20-28 mart 2010 tarihleri arasında ankarada atatürk kültür merkezinde gerçekleşecek olan kitap fuarına gittiğiniz takdirde kendisiyle görüşmeniz, kitaplarını imzalatmanız işten bile değildir.
35 yaşına kadar Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuş yazardır kendileri.
ankara akm kitap fuarında tanıştığım üstad.
bir konferansında tanıştığım, hem güldürüp hem düşündürebilen, tıfıl ve sevimli yazar. (bkz: nasrettin hoca)
***
35 yaşına kadar sosyalist yaşamış, bir rüya vasıtasıyla hidayete ermiş, böylece ortaya yeni bir allahperest sosyalist çıkmıştır...
kişisel gelişimle değil ilahi öğretiyle kendini geliştiren ve iman zekayı meşrebinde meczeden üstün yetenek.
kendisine dair tek hayıflandığım nokta keşke onu ve kitaplarını daha evvelden tanıyabilseydimdir.
''..1969'da elazığ'da doğdu. 1985'te ankara'ya yerleşti. birbirinden alakasız onlarca işte çalıştı.17 yaşında ilk kitabı ''talabesk''i çıkardı. 125'e yakın okuru olduğu halde mütevaziliği elden bırakmadı(!) 1990'da ünsüzler dergisini çıkardı ve batırdı. bunu diğer dergiler takip etti.
1991'de ''ve tanrı ağladı''yı yayımladı. bağımsızlığı, ters fikirleri, aylaklığı sayesinde yapayalnız kalmayı becerdi.
1992'de ''cinnetim cennetimdir'' romanıyla düşman sayısını ikiye katladı. hırsından devlet dairesine girdi. bu arada aşık oldu ve evlenmeyi becerdi. 1995'de ''itin biri'' romanı çıktı. bir dönem ''ustura'' ve ''fesat'' dergilerinde çalıştı.
dört duvar arasında kozasını örerken ''hata sözleri'', ''kanlı cennet'', ''şizofren çocuk masalları'' kitaplarını hazırladı. derken ''itin biri'' isimli roman mı değil mi sorularının mengenesinde sıkışan eseri, nihayet tiyatro grubu tarafından sahneye koyuldu. aynı gruba ''yazar olmaya çalışan eşşek'' çocuk oyununu yazdı.
1997'de ''yağmur getiren fırtına'' romanı, sonunda onu üne kavuşturdu...''

şeklinde kendi yaşamını kısaca özetleyen yazardır.
"turizm bataklıktır, yunanistan bu cenabet paralar yüzünden battı."
"namazını bir hafta düzenli kılamayan adama islamcı denir."
"28 şubat sonrasında islamcı cafeler arttı."
"batı doğayla savaşıyor sürekli, doğayla savaşılmaz."
"70 kiloluk insan 1 tonluk araba yaptı kendisini taşımak için."
"salonda soba olduğu zaman merkezi yönetim vardır. genç odaları küçük uluslardır, kapılar çalınmadan içeri girilmez, kendilerine has hukukları vardır."
"batı dünyanın solunda doğu sağında kalmıştır. diyalog falan istemiyoruz baba, bizden uzak dursunlar."
"müslüman görmediği insanı vuramaz, o silahı yapamaz."
"keçi sakallı olmadığım için bana köy filozofu diyorlar."
"para artık bizim sıratımız oldu. bir insana para vermeden ne olduğunu anlayamıyorsun."

şahane bir adam.
hakkında yazılanlara göz gezdirdikten sonra nasıl olup da bu kadar şişirildiğini anlayamadığım tutucu yazardır! genel olarak yazdıkları muhafazakâr çizgide seyretse de kendiyle çeliştiği noktalar da olmuyor değil. teslimiyetçi ve yetinmesini bilen bir 'kul' yapısı çizer genel bütün itibariyle. ''içinizdeki öküze oha deyin'' kitabında geçen şu sözü, o'nun hakkında çok keskin ipuçları veriyor aslında:
- dünyevi istekleriniz yoksa eğer, suratsız bir müslüman olmanızda bir sakınca yoktur! çünkü piyasaya gülücük dağıtmak da çok çirkin, duygusal bir rüşvettir. müslüman, diyalogcu ve uzlaşmacı tavırlar takındığı an; karanlık yolların yolcusu olabilir...

böyle buyurmuş kendileri... ama bilmezler mi ki; islamiyet hoşgörü ve muhabbet dinidir...
çok güzel bir üslubu olan zekice tespitleri ve çok farklı analizleri olan okudukça okunası yazar.
sözlükte yazmasını isteyeceğim türde bir yazar.yaptığı benzetmelerle yüreğimizi hoplatan yazar ayrıca.
mavi marmara risalesi isimli kitabı çıkmıştır... henüz alıp okumadım lakin üzerimde halen 'içinizdeki öküze oha deyin' üslubu beynimde uçuşuyor, kitabı okuyamayıp yarım bırakmıştım... aman da aman akyürek'te şimdi sen kitabı bıraktığın için ağlamaktan gözleri şişmiştir diyenler varsa (ki şimdi olmasa da sonradan olur) ben bir okurum, tabiri caiz mi bilmem ama 'yeşil kalem' okumayı severim.. ve 'yeşil kalem' sahibi yazarlarımızın kitapları öyle üstünkörü yazılmış abukluklarla dolu olmamalıdır...

hakikaten iyi bir yazar ise kendisine herhangi bir yerden böyle bir eleştiri geldiğinde 'dikkatlice düşünmeli' kulak arkası etmemeli.. okuyucu, sonuçta onun için bir müşteri.. ve bir müşteri memnuniyeti ve dahi bir müşteri memnuniyetini herkes bilir ki 50 müşteridir. aynı zamanda bir müşteri şikayeti de aynı oranda değil daha büyük bir oranda karşısına çıkar...

hadi onu da geçtim, akl-ı selim sahibi herkes samimi yapılan eleştiriyle, bodoslama yapılan eleştiriyi ayırt edecek bilgi ve tahakküme sahiptir sanıyorum... eh bu yazıdan buraya kadar bir şey anlamayan varîse de allah hayrınızı versin diyorum efenim...

kişiliğini yazarlığıyla kıyaslamıyorum, zira yakinen tanıyan dostlarımız ne kadar tevazu sahibi olduğunu her defasında söylerler... ama şu da bir gerçektir ki bir insan 'çok iyi' olduğu için 'çok iyi' kitaplar yazmaz.. ya da çok iyi diye yazdığı kitap 'çok iyi' demek değildir... üslup sorunu var, nacizane ...

neyse kendisiyle ilgili bu konuyu üzerimden atar atmaz hemen alıp okuyacağım yeni kitabını... zira mavi marmara benim için özel bir yer işgal ediyor yüreğimde...
dünyada tanımış olduğum en gerizekalı insan kim diye soracak olursanız kesinlikle ilk üçe bu adamı sokarım. geçen sene istanbul bayrampaşada liselere vermiş konferansta zorunlu olarak gitmiştim içinizdeki öküze oha deyin adlı kitabını tanıtırken bir yandan batıyı eleştirmekte ve islami bilgilerden bahsetmektedir ama verdiği islami bilgiler tıpkı bir tarikatın beyin yıkamaya çalışması gibi saçma ve gereksiz bilgilerden oluşturmakta batıyı ve batılıları eleştirirkende 2 cümleyi bir araya getiremeyip adeta saçmalamanın dibine vurmuştur

--spoiler--
şimdi amerikanlar çıktı aya uzaya ne mi oldu hiçbirşey sadece 3 5 tane taş alıp geldiler böyle gereksiz bir şey için uzaya mı çıkılır hahay saçmalık. bilimsellikmiş falan bilim ne ya ? yok öyle birşey
--spoiler--

diyerek saçmalamanın dibine vurmuş daha sonrasında coca cola dan girmiş batının ürettiklerini kullanmayın falan diyerek iyice saçmalamış ve ordaki liselerin tamamına yakınının gitmesine sebep olmuştur. ve ayrıca en son 20 sene önce küçük emrah filmine gitmiştim sinemaya ama 3d teknolojisidir yok avatar şöyle böyle diyerek atıp tutmuştur lan yavşak yobazın önde gidenisin anladık teknolojiyle aran yok mağrandan kafanı pek çıkartmıyorsun sınırlı bilgin ile teknolojiye bilime ve yeniliklere niye bok atıyosun ? ve bununla birlikte sorulara cevap vermekten acizdir orada tesadüf eseri bulunan bir ilkokul öğrencisi kız çok güzel bi soru sormuş fakat bülent akyürek 2 saat bekledikten sonra konferansı bitirmiştir.

--spoiler--
ilkokullu kız : şimdi konuşmalarınızdan anladığım kadarıyla batıya ve avrupaya karşısınız peki türkiyenin avrupa birliğine girmeye çalışmasına ne diyeceksiniz ?

bülent akyürek : ımmmm şeyyy hmmmmm konferans bitmiştir hepinize iyi günler.
--spoiler--

bu nedir aq ya okulla beraber gitmeseydim orda küfrü basıp domates fırlatırdım *
okula dönerken hocalarımızın böyle gerizekalıları konferanslara çıkarmaları hatadır demesi yarmıştır.
garip bir adam.* allah bilir gerçi , neler yaşadığını tam olarak bilemem ama gözlemlediğim kadarıyla ateist bir yaşamdan müslümanlığa dönüşünde toplum içinde çektiği aşırı yalnızlık duygusu fazla etkili olmuşa benziyor.(bu kötü bişey değil, aslında hepimiz aynıyız) islami camiaya "ait" bir yazar olmakla bu duygusunu biraz olsun bastırmış gibi. Müslüman gençlerle beraber vakit geçirirken yüzüne yansıyan mutluluk ve biraz da çocuksu sevinç bunu fark ettiriyor. Bir romanı dışında başka hiçbir kitabını okumadım. Modern yaşamı eleştirip, yerlere vurma ve milletimize özgü bazı klişeleri yerme meselesinde fazla mesai harcamış birisi. ancak onun için bir tehlike var : o da tekrara düşme ve artık tıpkı eleştirdiği o klişeler gibi klişe söylemler ortaya çıkarma, ilk baştaki özgünlüğünü yavaşça kaybetme. ben kişisel gelişime savaş açmaktan çok , daha kalıcı işler yapmasını isterim bu kalemin. mesela yine temelinde ve anafikrinde "anti-modernizm" olan edebi romanlar yazabilir.

tüm bunlar dışında karşılıklı bir ya da yarım saatlik bir sohbetten çıkardığım kadarıyla kişilik olarak muhteşem bir insandır. özellikle mütevazılığıyla hayran bıraktırır...

*not : buradaki garip "acayip" manasında kullanılmamıştır.