bugün

çanakkale savaşı sırasında siperlerin gerisinde en çok ihtiyaç duyduğumuz ağrı kesici morfindi. doktorlar ağrı kesici bulmakta zorlanıyorlardı. bu yüzden bir nöbet tutuyorlardı. ameliyathane olarak kullanılan çadırın önüne bir masa kurulmuştu.

görsel

sedye ile getirilen her yaralı, önce o masaya konuluyordu. masanın başında doktor, elinde enjektör, enjektörün içinde ağrı kesici. doktor ilk muayeneyi yapıyordu ve yaşama olasılığı yüksek olan, ameliyat edilirse yaşayabilecek olan hastaya ağrı kesiciyi yapıyordu. oysa gelen her yaralının ağrı kesiciye ihtiyacı vardı. fakat ağrı kesici çok azdı, herkese yapılamazdı.

masaya bir yaralı asker konuluyor, doktor muayene ediyor, öyle çok zamanı da yok, sedyeciler sırada bekliyor;

bunu kaldırın!!!

asker, bağıra çağıra, ağlaya inleye gidiyor. hemen yeni bir yaralı getiriliyor doktorun önüne:

bunu kaldırın! bunu kaldırın!!!

bu ameliyat edilirse yaşar, yaşama olasılığı yüksek bir yaralı bu. kararını vererek o' na ağrı kesiciyi yapıyordu.

her askerin ağrı kesiciye ihtiyacı var ama yok.ağrı kesici çok az.
yine yaralı bir asker getiriliyor doktorun önüne:

bunu kaldırın!!!

baba!!!

askerin yüzüne bakıyor doktor. oğlu, öz evladı. önünde perişan bir durumda. herkes doktora bakıyor. doktorun elinde ağrı kesici. doktor oğlunun yüzünü okşuyor:

bunu gölge bir yere kaldırın!!!

doktor görevini diğer arkadaşına devrettiğinde yaralı askerlerin yanına koşuyor. çoğu çoktan ölmüş. o arada oğlunu buluyor, oğlu son nefesini vermiş.
doktor oğlunu kucaklıyor, o' na sarılıyor ve göz yaşları içinde diyor ki;

beni affet oğlum!, babanı bağışla!, ağrı kesiciyi sana yapamazdım. o senin hakkın değildi, oğlum o senin hakkın değildi!!!

işte bu topraklar, hakkı olmadığı için bir ağrı kesiciyi bile oğlundan esirgeyen, onurlu insanlar tarafından vatan yapılmıştır. bizim çanakkale savaşında kazandığımız o tarihi anlardan biri doktor tarık nusret in hakkı olmadığı için o ağrı kesiciyi öz evladına yapmadığı andır.