bugün

Hep aynı mı olacak, zorluklar çokça mutlu anlar geçmişin fotoğraflarında, gerçekten yaşandı mı tereddüt edecek kadar kısa.
estetik olmak ya da fazlası olmak çabası olmadan olmaz mı bir ömür?
çıkılamaz mı, yok mu döngüsüz bir hayat?
sevdiğini alamadılar, rol içindeler, hayallerdeler, sıkıntılar, siyasiler, ölenler, çöpü karıştıranlar, açlığına aldırış edilmeyenler.
Böyle mi gelip geçeceğiz bu dünyadan
neye çaba göstersem, neyi başarsam anlamlı olur ki?

Üstelik bazı başarılar sırf kötülükle belki kıskançlık ile ediliyorken.
boşlukta süzülmek istiyorum sadece mutlu olmak değil. Gülümsemenin
bitişiyle dudaklarımın eski haline gelmesi olmasın mesela. Olur mu hiç bırakır mı yakamı gerçek denilenler birler sıfırlar, cennetler cehennemler, acılara rağmen umarsızca lüks hayatlar.
Bilsem çıkar mıydım bu ringe?
Hep bir sağdan yiyoruz, bir soldan.
''bitse de gitsek'' dir. devinim ne la ag.
bulaşık yıkarken insan kendisiyle hesaplaşıyor. anafikir bu lafı uzatmayayım.
+mustafaaa! hep masal ulan anlattıkların, adi hani yıkamıştın bunları?
-masallar mı? hehe masallar bir varmışşş sıfır yokmuşş..
+onu bile bilmiyosun, bi kere o "bir varmış bir yokmuş" olacak saf.
-hım dinle öyleyse;

hayal kırıklığım; babamın patronundan çaresizce fırça yediği anlarda başlamıştı
ve kimsesizliğim; bir düşman askerinin tecavüzüyle doğmuş bir bebek kadar.
durdum boş ölece, sonra iş buldum.. bir bigisayar koydular önüme
korkarım aslında, korkaklığım genetiğimden gelir, çok şeyi iten çirkinliğim gibi.
kurcalamadım ama birden "işte senin hayatın" diye açıldı izlemeye koyuldum
önceleri çocukluğu izledim
sonra sıkıldım
oysa o kadar kötüydü ki bilgisayar
ileri sarmak istesem olmuyor
çocukluğa dahi geri dönmüyor..
şimdi hayatım bu lanet bilgisayarı yumruklamakla geçiyor.
bilgisayarlar işte bilirsin; birler, sıfırlar..
hayat işte hep; varlar, yoklar..

aman ne olacakki 1 varmış 0 yokmuş
işte sana anlamsız uyduruk masallar...
+inan bıktım pınar bulaşıklardan lütfen burda yıkatma bulaşıkları.
-ne yani eşiği aştın mı?
+eşik ne be?
-hehe bir bahçe girdiğinde boyun kısa ise alttaki elmaları toplarsın ancak o yüzden senden daha uzunlardan yardım almalısın yukardaki çok kızarmış, en tatlı elmaları istiyorsan.
+pınar elma ne alaka şimdi?
-mustafa'dan bir şeyler öğrenmelisin diyorum yani, malesef sen yeterince zeki değilsin ve öğrenebilmek için eşiği aşman gerekiyor.
+eşik, eşik ! eşik ne ya?
-bak aklından şikayetçi ol(a)mayan naif dostum.. sen şu fakir halinle 800 lira kira verirsin. ama iki evin olsa ve her birinden 1200 lira alsan.. 2400 lira eder, o zaman 800 lira versen, 1600 lira sana kalır onunla da üçüncü evin taksidini ödeyip, üçüncüye sahip olursun. sonra bir diğerine, sonra diğer birine daha.. yani zengin olmak için önce zengin olmak gerekir.. sen şu halinle sadece kiranı ödeyerek ömür boyu yaşayabilirsin belki!
+iyi de ne alaka şimdi bulaşıktan sıkılmakla ilgisi ne bunun?
-bir tepkinin meydana gelmesi için gerekli en küçük uyarı miktarıdır eşik, onu aşmadan ne olur söyle.. zayıf spermleri öldürmek için salgılanan hormonları aşmazsa sperm, sen olamazdın. eskisiyle, bir öncekiyle belirlenen ve sürekli yükselen bir eşikten ibarettir hayat.. ve ölüm vuruşu derler adına!
+mesela mağaradaki karanlıktan korkan üç çocuk her biri içinden korkar ama arkadaşına güvenir. ve bu çocuklar için güven eşiği ufacık bir gürültüdür öyle mi?
-evet yaklaştın, dünyadaki insanların yaşam eşiği böyledir denilebilir. ama bak! sen küçük bir kelebeksin, çabala ki kanatların gelişsin kendi eşiklerinle yaşayıp kelebekler gibi sonsuza uçmalısın.
+pınar bişi söliyim mi? kafiyeli olsun.
-söyle
+sen de mustafa'dan betersin .
(bkz: özet geç piç)
-bitmiyor arkadaş bitmiyor bu bulaşık! neyim ben söylesene mustafa ?
+sen ne olduğunu öğrenmek mi istiyorsun?
-yardım etsene biraz hizmetçi miyim ben?
+sen bir ineksin, küçük vücudunun içine hapsolmuş dostum.
-sensin inek.
+doğru ya sen inek değilsin, inek olmalısın, inekler akşama kadar insanlık için her ottaki amino asittleri toplar,biriktirir. sonra kurbanda sen onu keser, hazır proteini paket halinde vücuduna alırsın. inekler olmasa ihtiyacın olan proteini temin etmek için, sen! otlardın akşama kadar, insanlık için en faydalı hayvanlardan biridir inek bu yüzden budistlerce kutsal sayılır. hem dinde de geçer ya "dünya öküz ve balığın sırtındadır."
-ne alaka dünya boşlukta değil mi?
+ dünyanın boşlukta durduğunu hepimiz biliyoruz burda kastedilen insanlığın yüzyıllarca tarlasını sürerken ineği kullandıkları. yemek için etini tükettileri balıkla beraber. dünyadaki insanlar böyle yaşıyordu yüzyıllarca..
-anladım ama ben neden ineğim?
+ inek olmalısın çünkü ruh tarlalarında otlamalısın akşama kadar. domatesin tadı derdinden ziyade, bilmelisin dildeki tat almaçlarının uyarıldığını, haz diktatörüne teslim olmayan bir direnişçi olmalısın skoturum kesesindeki spermlerin baskılarına dayanan... aşk olmalısın bedenden müstesna, unutulmaz bir anı olmalısın namütenahi..
-olm bırak bunları ya, önce iş bul bana iş!
+ hazine sandığının üstünde otutup dileniyorsun küçük dostum.. senin işin hayal olmak ! hayaller vardır bitmesini istemediğin tutku tarlalarında yetişir. hayaller vardır cennet cehennemleri barındıp insanları nizam, iltizam eden. hayaller; küçük çocuğun bayramlığıdır, arife akşamında her zaman yeni ve heyecan verici. sen hayal olmalısın dostum. hayaller her zaman arzulanılan güzellikleredir.
+düşünsene mustafa kumkapıda bir balık lokantasında bulaşıkçıyız.. işimiz böyle bulaşık yıkamak.
- evet garip değil mi? ama fiziksel işler para etmez küçük dostum mesela ben, geçen arabayla seminer vermeye giderken düşündüm oraya bir alet çantası götürmüyordum, bir çekicim yoktu yanımda. götürdüğüm tek şey nöronlar arasında bağlantılarımdı.
+ o ne be? beyin bedava diyen adam gibi.
- dünyanın en zengin adamları bak elle tutulur bir şey satıyorlar mı? ne satıyor söyle bakalım bana, windowsu tutabilir misin elinle? hissedebilirmisin kodlarını, c# satırlarında..
+ hay senin mizah anlayışına emi, ne dediğin anlaşılmıyor zaten?
- umut ekmeğinin kırıntılarıyla mutlu olan böceksin sen. bir bulaşıkçısın bazen, bazen doktor, bazen eski sevgili, bazen para, eski koca, telefondaki mesaj şablonusun.. soğuk bir gecekonduda yere bastığında yerin soğuk ya da ıslak olduğu hususunda karar veremeyen bir hayalsin.. bulaşıkçı olalım diyerek hayal içinde hayal kuruyorsun..
+ne demek ki şimdi bu söylediklerin? yalnız kur'an okumaya başladım da biz iki kez insanları öldürdük gibi bi ayet vardı
-evet öyle hem sen değilmiydin orda uyku ölümün küçük kardeşidir diye yazıyı okutturan..
+oğlum daha bu gün yıkamadım mı, bulaşıkları mustafa ya! temizlik yapmak ne kadar zor olabilir ki bi sürü zamanım gidiyor ayrıca, hem yıkıcam diyorsun sonra da içeri giriyorum diyorsun? allah aşkına içeri girmesen olmaz mı? yardım etsen yalan atmasan olmaz mı?
-mekke 80 yaşında dedelerle dolu bilmiyor musun? temizlik yapmak zordur ama daha zor olan bir şey varsa temizliği korumaktır. camdan dışarı bak tüm dünyayı ve evreni düşündüğümüzde şu çocukların top oynadıkları ne kadar küçük bir alan değil mi? mutluluk için bir alan çok ta mühim değil önemli olan yalanlardır.. bir kaç madde seratonin diye bir maddeyi oluşturur beynini uyarır mutlu olduğunu zannedersin tıpkı din, acı çeken zayıf toplumların afyonudur sözünde denildiği gibi. yalan içeri girmektir ayrıca. gerçek olan tek şey yalandır.
+nasıl yani?
- parayı düşün mesela bir kabuldür para bir maddeye karşılık gelen, sen bir altına şu kadar miktar paradır diye değer biçersin artık sistemin içerdesindedir. sonra o altına karşılık gider bir şeyler alırsın.. altını verdiğin kişide saklıdır artık o değer içeride saklıdır yani, ya da bir spermi düşün! spermin gerçeği yumurtaya girebilmektir. gerçek bilginin aklına, erdemin ruhuna girmesidir. her tercih bir terkediştir, bir kadını tercih etmek tüm kadınlardan vazgeçmektir.
yalan da bunlar gibidir. yalan; doğru bilinen ile söylediğin arasında farktır. ve bu farkla içeri girmişsin.. doğru bilinen değişebildiği için ne kadar içeri girdiğinde değişebilir. insanların içlerini dışlarına çevirsek bir çoğunun yaralar içerisinde olduğunu görürüz dostum... öyleyse onlarda içeri girmişlerdir kabukları, dış görünüşleri ile ruhları arasındaki fark kadar yalanlara sahiptirler, bu kadar içeri girmişlerdir. bir insanı düşün yerde yatan ölmek üzere olan bir insan. ölmeden önce ve öldükten sonra vücudunda ne değişir ki? antik yunandaki hekimler ex deyip bilinmeyene gittiği dedikleri bu olayda aslında içeri girmiştir varlığı kadar.
+ mustafa bu defa saçmalıyorsun bence?
- ah benim beyninden şikayetçi olamayan dostum..gaussu da tanımıyorsun sen, şimdi senin için sayıyorum...
1,2,3,4,5
+ne demek bu?
-bak birşeyler artarken aslında bir yerlerde bir şeyler azalmaktadır her şer o ölçüde içeri girmektedir.
şöyle;
_______1 2 3 4 5
_______5 4 3 2 1
_________________
______+6 6 6 6 6
+evet anladım rakamlar artarken tersin yönde bir yerlerde azalıyor ve toplamları aslında aynı oluyor. peki ne demek bu?
- hayır bunu anlayabilmek için tekamül etmelisin biraz daha zamana ihtiyacın var..
gel mustafa gel.. ben köpüklüyüm sen durula olmaz mı?
+olur tabi saf arkadaşım olur tabi.. güneş mesela işi sadece hidrojeni helyum'a dönüştürmek ama o işi o kadar büyük yapıyor ki bilemezsin... yaptığı iş çeşitleniyor sonra fotosentez oluyor, solunum oluyor, su döngüsü oluyor, fakirlerin suyunu ısıtıyor zenginin fotoselini yakıyor.. hayat da böyle aslında herkes için aynı başlangıç aynı son.. sadece aradaki çeşitlendirme farklı kimisi zengin sofralarda kimisi fakir çok çeşit yaşamlar ama son aynı tıpkı anne sütüyle başlayan başlangıç gibi.. insan yapacağı şeyi tek ve büyük yapmalı o yüzden. büyük şirketlerin tek bir sektöre yönelmesini bu şekilde açıklayan kaç kişi var ki dostum?
-bilmiyorum ki koç holding urfadaki çiftliğini ve market zincilerini satıp yakın sektörlere yoğunlaşma kararı almış diye duydum sadece.
+ bu yüzden diyorum sana sen benim işitecek bir kulak değilsin diye! kelile ve dimmeyi bilir misin sen?
-hayır bilmiyorum.
+ bir usta bir iğneyi baştan sona yaparsa günde 10 iğne yapabilir kendi gibi on usta toplamda 100 iğne yapabilir ama bu on ustadan biri iğnenin ucunu sivriltse biri deliğini açsa diğeri parlatsa her biri ayrı ayrı tek bir iş yapsa günde 500 iğne üretebilirler.. henry ford abinin otomibilleri bant sistemiyle üretmesi gibi .. hakikaten o dandik dediğimiz fiat fabrikasının 55 sn de bir araba üretebilmesi ilginç. bazen insanlığın büyüklüğünü aklım almıyor? halbuki kendimi ne çok önemsiyorum, bu kalabalıklar içindeki her bir fert'in yaptığı gibi. demek ki insanın bazen yalana ihtiyacı vardır.
-tamam kalsın hadi su buz gibi geri kalanını sonra yıkayalım.
Bidahali yikayisimda ben cokmu basit yasiyorum acaba dicem cunku basliktan ve entrylerden hicbisey anlamadim.
(bkz: ben bu oyunu bozarım)
şükür ki mustafa yok. bulaşık yıkamayı yıkamak isteyeceğim aklıma gelmezdi. bir darb-ı meselde denildiği gibi "doluya tutulanın yağmurdan pervası olmazmış" pervası ne ki korkmak herhalde..
bence de gestaltçılar haklı hayat, onu nasıl algıladığına bağlı baksana uyuz mustafa olmadığı için bulaşık yıkamayı bile hoş kabul ediyorum şu an. peki bu hayatta herşeyin başının üreme güdüsünün olmadığını düşünebilir miyim? mesela bir nesneyi tutamamamız gerekir normalde nesne ile elimizdeki atomlar birbiri arasından kayıp geçmelidir aslında. ama atomlar arasındaki itme kuvveti sayesinde bir maddeyi tutabiliriz burdan hareketle bekareti; penisteki bulunan atomların elektronları ile vajinada bulunan atomların elektronlarının birbirini itmesi sonucunda gerçekletiğini kuantum fiziği boyutunda açıklayabilirim mesela..

hahaha! bunu akşama kadar bekaret başlıklarını yazılanları okuyup, bu konuda bir şeyler yazanlar görse ne düşünürdü acaba? aslında öjenizm için her devlet para ayırmalı bence dünya öjenizm bütçesi kurulursa belki düzeliriz diyorum...
yani diğer türlü; insanın üzüldüğünde gülmesini istemek kadar uçuk bir düşünce, üreme diktatöründen kurtulma çabası. bir yapay arap baharı da yaşar mı vücudum bu konuda? yaşarsa da yine gerçekte olduğu gibi olur; gelişmiş devletlerin etkisiyle gerçekleşir herhalde. zaten aziz nesin'in dediği gibi; biz ancak "aa bu kur'anda yazıyordu diyebiliyoruz adamların bulduklarına." kur'an mı? biraz okudum da mitolojik bir kitap gibi sanki. bir kez daha okumalıyım bence..
öff mustafa öff ! dünden kalan yıkanmamış bir tencere yüzünden neler açtın başıma..
-bu gün söylediğin çok kabaydı mustafa.
+ne dedim ki ben?
-hani şu şirkette evde yaptıklarını getirmişti ya kadınlar, biz orda otururken bize hiçbir şey ikram etmediler, ben de neden bize bir şey vermiyorlar diye sorduğumda?
sen; çünkü biz hiç biriyle sevişmedik, sevişmediğin kadın sana bakmaz dedin. bence kabaydı!
+ah dostum hiç bir şey bilmiyorsun.. yıllar önce "kadının bilmece olduğunu ve bu bilmecenin tek çözümünün de hamilelik" olduğunu söylemiş düşünen adamlar
-biliyor musun, sözlük diye bir yere takılıyorum ve orada kadınların sikilmekten başka hiç bir işe yaramaması diye bir başlık vardı! , oysa ben çok hakaretvari bulmuştum o başlığı.
+ah benim küçük düşünceli dostum sen değil miydin orada bana her şeyin başı seks mi acaba diye soran.
- evet ama! hani kur'anda da geçiyor ya öyle bi ayet, tam bilmiyorum ama hani şey diyor "kadınlar sizin tarlanızdır dilediğiniz gibi sürebilirsiniz."
+aklına gelen ilk şeyi söylüyorsun ve üstelik biyoloji de bilmiyorsun, sen bir böceksin dostum.. eğer doğa seni üstün kılmak isteseydi sana daha çok adaptasyon verirdi. neden erkek hayvanlar daha gösterişlidir düşündün mü hiç?
-hayır
+biliyorsun her zaman doğada dişiler değerlidir senin tek görevin; türünü koru ve çoğal emrine uymaktır. üstelik söylediklerin beni çürütmüyor.
-sıkıcı oluyorsun inan mustafa, tamam yeter gerisini ben yıkarım git hadi sağol. ne yani kadınlar için dostluk gerçekten erken mi? kadınlar sevmediği her şeye karşı adaletsiz ve kör müdür gerçekten? bir daha bulaşıkta yardım almayacağım.. zahmette rahat, rahatta zahmet vardır derlerdi de inanmazdım.. tencereyi de yıkamıyorum madem çok biliyor kendisi yıkasın..
1 ay deneme süresi var efendim ! -teşekkürler.. oh be kurtuldum, şu bulaşık zahmetinden.. evet tabakları yerleştiriyorumm.. tableti de koydum.. şimdi de düğmeye basıyorum.. hehe ! bu kadar mı yani ? çok iyiymiş ya .. peki ya bunu üretenlerde benim gibi düşünmez mi? bu makineyi daha kolay üreten bir makine yapmak istemezler mi mesela? isterler bence.. böylece daha kolay çalışan makineler yaparlar.. bu kolay makineleri çalıştıran güçlü kuvvetli ustalara gerek kalmadığı için daha az para verecekleri kadın ve çocukları çalışma hayatına katarlar böylece.. sonra onlara da bişey satarlar.. böylece aslında doğasında benim gibi çalışmayı sevmeyen insanları daha çok çalışmak zorunda bırakırlar.. ve o insanlar, tembellik yapmak için o makinaları alır, ama bu makinelerı alabilmek için de daha çok çalışır.. ama böyle kısır bir döngü içine girmez miyiz ? .. ahh bu nasıl bir mantıktır ki.. öyleyse makinalar ne kadar insan doğasına uygunsa sonuçları o kadar doğası dışında.. peki ya makinalardan vazgeçmeliyim, ya da sonuçlarından.. ya bunların ortaya çıkmasını sağlayan doğamı değiştirmeliyim, ya da sonuçlarını değiştirmeliyim ! ama nasıl ?
yok artık ya, iki gıdım şey yedik bu kadar bulaşık nasıl birikiyor ki anlamıyorum ya.. neyse bi müzik açiim arkdan az az çalsın bari.. allahtan ki suyla oynamayı seviyorum.. yüzme bilmeme rağmen suyu görmeden yaşayaman insanlardan olmak ta garip doğrusu.. insan sudan gelmiş diyorlardı ya evrimde, özümüze geçmişe mi dönüyoruz acaba suyla buluşunca? bilmiyorum ki içimi rahatlatıyor aslında suyla oynamak, denizlerde ufuklara bakmak gibi mesela.. hatta zaman zaman gözlerimden akan gözyaşlarım gibi.. bu gün yine o iğrenç iett otobüslerine bindim sanki koltukta oturan o ruhsuz tiplere orda sabahtan akşama kadar birşeyler veriyorlar.. hehe !!

komik ama bazen onların benim gibi insanlar olmadığını düşünüyorum.. sahi acaba garip hareketlerde falan bulunsam birşey değiştirebilirmiyim ki onlarda .. ımm hayır sanırım... çoğu zaman şu kirli tabakların birikmesine bile engel olamıyorum ki.. sahi ben neyi değiştirebilirim ki, yada moralimiz bozuk olduğu zaman biz istemedikçe kim onu düzeltebilir ki? gerçekte dedikleri gibi "seks ölümlü bir hastalığın başlangıcı mı?" acaba..

bu gün ne yaptım düşüneyim bakalım.. kahvaltı, sigara, öle gezdim. akşam yine yemek .. e öyleyse ben sürekli ölüme yaklaşıyorum.. sadece bunları bunları yaptım deyip bahaneler üretmiş oluyorum.. off nasıl ki balkondan düşen bi adam ne kadar çırpınsa da sağa sola kaçamaz, ya da tepeden yuvarlanan bi taş eğime zıt hareket edemez.. bende öyle ölüme yaklaşıyorum her an .. yaptığım herşey bi kandırmaca sanırım.. ouvv ne büyük bi son.. evet evet ölüme bir kaç kez yaklaşmıştım.. boğulmak üzereyken sahneler kare kare geçiyordu gözümün önünden.. hani bazen korsan bir cd alırsınız da donuk donuk ilerler ya, son sahnelerim öyleydi aynen..

acaba hayatım bir film gibi de, fimin sonuna doğru yavaşlıyor mu bu şerit?..
zaten zamanı yaşarken uzun olmasına rağmen yaşadıktan sonra ne kısa di mi? o pazardaki köfteci amcanın dediği gibi;
-ah oğlum şu torunlarım dede diye seslenmesenler yaşlı olduğum aklıma gelmiyor, hala hayatın nasıl geçtiğini anlamıyorum.. biraz para arttırıp, bir makine almalıyım artık.. düşündüğüm için mi uzun sürüyor bulaşıklar yoksa çok olduğu için mi anlamıyorum..
yapacak bir şey yok.. metrobüsten indiğimde sadece bir kişi inmiş oluyor mu? halbuki o kadar kalabalık ki metrobüsler... 17.656.791 kez izlenmiş bir videoyu izlediğimde sadece bir rank artıp …792 oluyor fazlası değil ki..

hayat benim vücudumda var evet sizlerin gerçekten yaşayıp yaşamadığınızı bilemiyorum, herşeyi kendi içimde düşünüyor hissediyorum bir garip pencereden bakıyorum sizlere, ben olmasam sizler olurmuydunuz, hepiniz için hayat benimle var sanki.. sizler için de öyle doğru söyleyin..

evet tüm bunlar var ama bunlar bizi üstün kılmaz.. basit bir trafik kazasında, ya da düdüklü tencerenin buhar deliğinin tıkanmasıyla ölebiliriz.. bu kadar kendimizi önemsemelimiyiz peki? bir devlet başkanı sizi öldürse hangi adalet sistemi ona ceza verebilir ki, gerçek anlamda.. küçüktüm daha ilkokul yıllarımda.. bu dünyanın saçma olduğuna inanmaya başlamıştım.. çocuk aklı işte kendi kendime; aslında kendimin de bir tanrı olduğunu fakat tanrılardan olan arkadaşlarımın bana şaka yaptığını, beni uyuttuklarını tüm dünyayı da bu şaka için bir sahne yaptıklarını zannediyor şimdi de beni izleyerek yaptıklarıma güldüklerini düşünüyordum.. sözde bi gün kaldırıp , tamam hadi şaka bitti diyeceklerdi.. çocuklukta kaldı tabi bunlar.. hepimiz zeki değiliz, önemli de değiliz hala görmüyormusunuz? çok klişe olucak ama o hayal ettiğiniz pop starlar da olmayacağız.. yarışmaya gerek yok birbirimizle, bunca şey içinde entry'nin alacağı eksi ve artı oyun mahiyetini düşünsenize.. neyseki dağ gibi prille, bir gram bulaşık pırıl pırıl... çok şükür bugün bulaşık azdı..
hayatın temel meşgalesidir, yaşama verilen addır anlam. bir varsayımdır hayat.. sıcaklık diye birşeyi civanın uzamasına verdiğimiz anlamda buluruz, bir tahtanın batmamasını birim hacimdeki atom sayısına bağlarız.. halbuki ne hacimi gerçek mahiyetiyle anlarız ne de artı(+), eksi(-) ve boşluklardan oluşan atomları.. deneme yanılmadır sağlıkta tüm tedaviler, bir bilgisayar labirentinde çıkışı bulmaya çalışmak gibi.. programdaki kodlar hakkında ne bilgi var ki ? hayata anlam katmak isterler insanlar, bazen bu yazıyı okuyan sizler gibi.. monteigne'nin dediği gibi keşke paris sebze pazarında konuşulanlar gibi konuşsaydım, gösterişsiz ve sade anlatmak istediğini direkt anlatabilen.. çünkü günlük hayat içerisindeki konuşmalara sıkıştırılan o afili, süslü kelimeler bir yere varmayı sağlamaktan öte, kendileri bi yere götürür çoğu zaman.. işte bu yüzden karmaşık anlamlar aramamak gerekir belkide hem bu yazıda hem de yaşamda..
tıpkı adalet kavramının ortaya çıktığı gibi platonun devlet adlı kitabında dediği gibi aslında zengin insanların zayıflara yaptıkları zülumlere karşılık acaba bi gün bizden daha güçlü biri çıkarsa ve bunların aynısını bize yaparsa kaygısından doğmuştur adalet. adalet diye bir şey diye bir gerçeklik yoktur.. tıpkı o da matematik gibi zihni bir oyundur bence.. zaten montesqu'nun o çok bilinen sözünde dediği gibi “adalet örümcek ağına benzer. büyükler sinekler deler geçer, küçükleri takılır.” bu gün uzun bi aradan sonra ilk kez iett otobüsüne bindim..
1.75 lira sanırım bu hayvan taşımacılığının bedeli.. doğada adaleti görmek mümkün değildir, bence tek gerçek olan genlerdir.. peki ben birkaç karbon(c), oksijen(o) ve hidrojen'in (h) ürünümüyüm.. tüm herşeyim bunların dizilimi ve bağlanma şekli mi? zekamı, yüzümü, korkaklığımı her şeyimi bunlar mı belirliyor..öyleyse ne kadar çaresizim.. düşünsenize şu an bu yazdıklarım büyük ölçüde bu maddelerin izin verdiği kadar gerçekleşiyor ve algılayabildikleriniz de aynı şekilde tabi... şimdilik bu kadar bulaşıklar da bitti zaten...
güncel Önemli Başlıklar