bugün

bir yazarın içinin dışına akışıdır.

bugünlerde istanbul gibiyim biraz,
iki yakam var birbirinden ayrı, köprüler atmışım ortaya ama trafik hep sıkışık, ne tarafa geçsem, öbür taraf hep çağırır beni,
yedi tepe olmuşum ,her tepeme yedi milyon dert doldurmuşum da, hiç haberim yok gibi öylece dururum orada,
dışardan baksan cakama aşık olmayacak yok, cakama kanıp içimde durmaya kalksan, nefes alacak yer yok,

bugünlerde istanbul gibiyim biraz,
sanki bin yıldır tanıyorum kendimi,
bin yılda bin kere işgale uğramışım, bin kavim bin kez geçmiş içimden, ama ben bin yıldır aynı ben,
kıtaları kavuşturacak heybetimin, ortasında bir yalnızlık, yalnız bırakılmışlık,

bugünlerde istanbul gibiyim biraz,
gel sen cazibeme aldanma, gel sen beni uzaktan sev sokulma, gel sen kendini kalabalığımda harcatma,
surlar öreli etrafıma çok oldu, son boğulandan sonra atmamak için kimseyi boğazımın derin sularına,
eskimi örttüm çoktan dev demir bloklarla, yeşilimi yaktım, taşım artık ben kuru bir taş,

bugünlerde istanbul gibiyim biraz,
ekmek atılacak bir martı kadar aynı zamanda hem yakın hem ürkek,
sokaklarında kaybolunmaya müsait, merkezi olmayan, dağınık ve bulanık,
bir semtimde yağmur yağarken diğerinde güneş açacak kadar tutarsız,

bu günlerde istanbul gibiyim biraz,
içimden ağlamaktan çok ağlatmak geliyor, ağlattıkça da gülmek, yutmak sadece yutmak ve susmak,

bugünlerde istanbul gibiyim biraz.
onca kalabalık için yalnız ve öksüz,
büyük kitle içerisinde bir başına,
çaresiz ve kimsesiz,
bugünlerde istanbul gibiyim biraz,
tıpkı eskisi gibi. evet.
güzel bir benzetme.