bugün

yönetmeniyle yapılmış rakılı bir röportaj: http://www.buyukkeyif.com...ylesiler/5000000000056932
çok büyük zevk aldığım seyfi teoman'ın ikinci filmi.

yani bir de filmdeki olayı birebir yaşamışlığımız var, biz de aynı anda sevdik aynı kızı ama aşız hatta haberimiz yoktu neyse artık kız yok hayatımızda ama biz hala arkadaşız hatta eve çıktık, daha bir ay olmadı. hakkında sayfalarca yazabilirim ama tek kelime edip susacağım : enteresan.
benden önceki entrylerde kitaptan yeterince bahsedilmiş.filme gelecek olursak;
birşey eksik ama ne olduğu tam anlaşılmıyor.yani,oyunculuk desem değil çünkü buram buram kalite kokan oyuncular mevcut filmde,müzikler desem o da değil,senaryo;e kitap kadar mükemmel olmasını
herhalde kimse beklemez,geriye yönetmen kalıyor;

(bkz: seyfi teoman) gerçi filmde öyle bir sıkıntı da yok.poff!galiba benim beklentim çok büyüktü.
(bkz: benim büyük çaresizliğim)
çok durağan ve filmin genelde aynı mekanlarda geçmesi filmi biraz sıkıcı hale getirsede ilker aksum' un dozunda oyunculuğuyla kendisi izlettireyi başarmış bir filmdir ayrıca filmi seyretmek kesinlikle bir zaman kaybı değildir film hertürlü akıp gidiyor ilk 20 dakikasını saymazsak tabii.
filmi izlediğim zaman anladım ki yalnız değilim. benim gibi düşünen insanlar da var. ama çetinle enderin dostluğu bizim dostluğumuzun yanından bile geçmez. ender neyse de, çetinden hiç o samimiyeti alamadım. ama bir kez daha izleyebilirim.
ender ve çetin.. ilave olaraksa nihal.

http://vimeo.com/23305284

filmin dinginliği ankara hayatıyla özdeşmiş olarak segilense de, ender ve çetin'in tatile gittiklerindeki ilk sahnede kendimi onların yanında gibi hissettim. ilk kadraj da amasra'nın tarihi eski yıkıntılı hamamına uzanan bi manzara, akabinden mendirek'e karşı olan kadraj.. evet, ben de hikayenin içindeyim dedim. * aynı yerlerden geçerken, hayatın çaresizliğini, unutamadığım birini ve ne yapacağımı bilememeyi düşündüğümü hissettim.

hikayeye dönecek olursam, kavi dostluk, yollar bir, hayaller bir ve aşklar bir.. ankara yaşantısının heyecansızlığı, iki arkadaşın ne derece paylaşımları olacağını gösteriyor. o yemek tarifleri, birbirine bağlılıklarına rağmen hep bi yarım kalmışlık hep bi yanı boşluluk...

filmi çok çok dolu bulmayanlara ''filmin adıyla'' orantılı şu denebilir. büyük çaresizlik başlığı altında çaresizlik büyük büyük işlendiği bi film..

dünya'nın en iyi iki insanına ek olarak, dünya'Nın en çaresiz iki insanına;

''yaşamak yaşantılar arasında bağlantılar kurmaktır,
bir hatırayı diğerine bir fotoğraf albümü değil yaşayan bir insan bağlar.
langırt masası bu nedenle önemlidir..''

en kısa zamanda kitabını ezberleyeceğim film.*
bu film insana iki erkeğin homoseksüel olmadan birbirine aşık olabileceğini ve dostluğu anlatıyor.
barış bıçakçı'nın harika romanı, ve seyfi teoman'ın kitaptan yola çıkarak çektiği bir o kadar harika olan filmi.

kuşkusuz son dönemlerde yapılmış en iyi türk filmidir. film boyunca sürekli bir mayhoşluk vardır ve müthiş bir gerçekçilik, doğallık vardır. çekim açısından da ayrıca "aşmış" bir filmdir. şiddetle tavsiye ederim efendim.

filmin güzel diyaloglarından bir kesit:

--spoiler--
- bana insan yalnızca kendini anlatabilirmiş gibi geliyor... o da zaman zaman.

* neden? ya siz erkekler neden böylesiniz? her şeye bi' kural koymak, bi' ad koymak... her şeyi bilmek için uğraşıyorsunuz. bilmediğiniz bi' şey olduğu zaman da, biz bunu zaten bilmeyiz deyip, onu gizemli bi' hale getiriyorsunuz.

- gizemli?

* evet gizemli. kadınları gizemli buluyorsunuz. halbuki gizem falan yok. biz de sizin gibiyiz. kelebek değiliz, kitap değiliz... kelebek değiliz.
--spoiler--

seyfi teoman bu film ile, takip edilesi bir yönetmen olduğunu kanıtlamıştır. allah böyle filmler çekmemizi nasip etsin*.
--spoiler--
"fasulyeyi en kısık ateşte, böyle inlete inlete pişireceksin ki, yeter ulan insafsızlar diyecek."

--spoiler--

kitabı daha güzel olandır.
ayrıca nihal karakterini canlandıran güneş sayın profilden daha güzeldir.
Sessiz sedasız geçip giden bir filmdir.

Aynı kıza aşık olma hayalleri kuran sıcacık bir dostluk hikayesi. farklı kızlara aşık olmanın onların dostluklarını olumsuz etkileyeceğini düşünen iki sıkı dostun aynı kıza aşık olarak birbirine kenetlenmesi ve birbirini anlamaya çalışması takdire şayandır. Çocuklukta kurulmuş masum hayallerini büyüyünce gerçekleştirme çabasına giren ikili izleyenlere duygusal dakikalar yaşatıyor.
temelde 3 karakterle bütünleşen film. çetin ender ve nihal.

çetin: hafif kilolu, aynen nihal gibi anne ve babasını bir trafik kazasında kaybetmiş, çok iyi yemek yapan, iyilik dolu sevimli karakter. filme renk veren en önemli karakter. benim en sevdiğim oldu.

ender: romantik karakter. nihale çetin'den daha çok aşık ama çetin'e de aşık karakter. çetin'e olan aşkı vakti zamanında ne boyuttaymış soru işareti olarak kafamızda kalsa da filmde onu ailesi olarak benimsemiş karakter.

nihal: içerisinde bulunduğu boşluktan dolayı saçma sapan hareketlerde bulunan karakter. önce çetin'in aklını çeliyor sonra ender'in. ender ve çetin'in kararlı tavrından bir halt olmayacağını anlayıp bora'nın altına atıyor kendini, sonra çetin'e yalvarıyor kürtaj için doktor kürtaj için para diye. ertesi günde bora terk ediyor nihal'i. nihal hakediyor mu evet ediyor.

film şuana kadar ankara'yi gösteren filmler içerisinde şahsımca en başarılı film. ankara'yı ankara yapan özellikleriyle seyirciyi karşılıyor. yani ankara'dan uzaktaysanız ve ankara'nın sokaklarını izlemek istiyorsanız sadece atakule ve tunalı dışında ulus, gençlik parkı, çiftlik, çiftlikteki tren yolu, sabancı kız yurdu, kızılay meydanı ve diğer tüm özellikleriyle ankara'yı görebilirsiniz. bunun dışında ankara'da insanların nasıl yaşadığını göstermek açısından da mükemmeldir. yani seyfi teoman ankara'da mı yaşamış bilmiyorum, filmde de bir çok boşluk olduğunu da düşünüyorum ama bu halde bile hakkını yememek lazım ki ankara'yı, ankaralı'yı çok iyi gözlemlemiştir. ankara'da yaşayan biri mutlaka bir eyleme gitmiştir, mutlaka çiftlik yoğurdu alıp yemiştir, mutlaka bir göl kıyısına gidip piknik yapmıştır, mutlaka mizah dergisi okur, mutlaka kızılayda bir bara takılır, mutlaka çiftlikte kokoreç yer... mutlaka dost'un önünde bekler ama film de böyle bir sahne yok ne yazık ki... ki bana sorarsanız bir eksiklik bu...

herneyse bana bunları yazdırdığına göre beni az biraz memnun etmiş bu film aynen tatil kitabı'nda hissettiğim gibiyim. hem memnunum hemde memnuniyetsizim filme karşı ve nedenini bulamıyorum. sadece şunu biliyorum bu iki filmi de başka bir yönetmen çekseydi ama seyfi teoman'dan daha iyi olan biri eminim çok daha güzel bir film çıkacaktı ortaya. ne yazık ki seyfi teoman bir önceki filminden bir adım daha öteye gidememiş, hala aynı garip hisle bırakıyor izleyicisini.

bu arada bu söylediğim memnuniyetsizlik hissi taner birsel'i gördüğüm iki sahne de yoktu. *
pek ilgi görmemiş olsada beğendiğim bir filmdir. 3 lise arkadaşının hayatları verilmiştir. arkadaşlardan biri yurtdışındadır, yalnız kalan kız kardeşini 2 erkek arkadaşının evine yerleştirir. ateşle barut yanyana durmaz. tat aldığım bir filmdi, yer yer gözlerimi doldurmuşluğu var.
filmde geçen bir telefon konuşması..

--spoiler--
- olum bundan sonra klozete ayakta işemeyelim diyorum..
- işemeyelim mi ? nereye işemeyelim ?
- klozete olum klozete !! burda şimdi bağırtma beni sağır pezevenk ! banyoda ki klozet lan. olum yok mu bizim banyo da klozet ?
- vaarr ?
- hah işte bundan sonra ayakta işemeyelim. etrafa sıçrıyor.
--spoiler--
"aslında bir hata varsa o da neydi biliyor musunuz
hata bu kadar ağır bir şeyin altından kalkabileceğini düşünmen
yani, anneni babanı kaybetmişsin
daha çocuksun
bakıyorsun, aaa yaşıyorum, diyorsun
demek ki kaldırabiliyorum
ayaktayım, bir işim var
çetin iyi kötü okuyor
bi felaket bekliyordum, olmadı, diyorsun
oysa
zamanla oluyor, ne oluyorsa
sen farketmeden, sen anlamadan
çetin, şimdiki çetin oluyor mesela
ben de şimdiki murat.."
kimim ben, böyle çöle bulanmış
alnımda güneşin tokadı
kimim ben?
önümde üç günlük yol...
ve başımın üzerinde yırtıcı kelimeler,
dönüp duruyor.

kimim ben?
sen adımı söylerken...
sesinden meyveler toplayan.
anlamın kızıllaşıp battığı ufka doğru içimde kargacık burgacık bir kervan
kimim ki ben, sana rüyalar taşıyan?

gökkubbe alçak,
hırka dar,
tecrübem eksik,
söyle,
kimim ben?
indirdiğim ancak hakkındaki yorumları okuduktan sonra izleyip izlememe arasında kaldığım film. *
sanat filmi yapan zeki demirkubuz, nuri bilge ceylan gibi yönetmenlerin filmlerinden hoşlanıyorsanız, film izlerken arkadaki fonu, sessiz kalınan anlarda konuşulanları hissedebiliyorsanız harika bir film.

dikkat spoylır çıkabilir!

orda bir sahne var işte, iki tane kazık kadar adam, kızın iç dünyasını çözüp, ona zarar verecek bir davranıştan kaçınmak için birbirlerine akıl veriyorlar. cinsellikten sıyrılıp biraz daha derin yerlerde dolaşan iki adam, hayatlarına aniden giren bir güzelliğe, bir çiçeğe dokunmadan koklar gibi bakıyorlar, o güzelliğin yakınında durup onun öylece geçip gitmesini izliyorlar ve iyi kalmayı çok önemsiyorlar.

vakit sıkışıklığından, bi bölümünü evde bi bölümünü işte olazak şekilde 3 günde bitirdim filmi ama izlemiyorken de acaba şimdi naapıyorlardır, yemek yediler mi, tatsız bir durum yaşanmamıştır umarım diye diye bi bakmmışım aralarına girmişim, evde ben de kalıyorum dördümüz. ben de aşık oluyorum kıza anasını satim. kızı hamile bırakıp da sonra terk eden tipe ben de gıcık oluyorum.
anlam veremediğim bir filmdir. sırf film çekmiş olmak için yapılmış bir film gibi geldi bana. ne anlatmak istemiş yönetmen? koca bir sıfır.
adı kadar etkileyici bulmadığım filmdir.
olabilitesi yüksek bir konuyu harikulade işlemiş, oyuncuların rollerinin hakkını vermiş olduğu film..
ilker aksum un oyunculuğundan son derece etkilendiğim, sade ama zevkli bir film. filmin ankarada geçmesi ve ankaradan çok iyi temaların yakalanması filmi çok başarılı yapmış. kitabını bilmem ama filmi çok klas. seyfi teoman tatil kitabı'ndan sonra bu filmiylede gönüllere taht kurar zannımca. tam destek hep destek seyfi can...
--spoiler--
bir gün biz de ihtiyarlayacağız çetin. zembereğimiz boşalacak. içimizde bakılacak, araştırılacak bir şey kalmayacak. biz sadece biz olacağız, "ümitsizce kendimiz" olacağız. hastane binalarına hayranlıkla bakacağız: "buranın kardiyoloji servisi iyiymiş diyorlar." ilaçlarımızı plastik bir margarin kutusuna koyup yanımızda taşıyacağız. şehirde yapamayacağız artık çetin, binalardan ve otomobillerden usanacağız. ankara'dan ayrılacağız. şehrimizden... her şeyi satıp savıp deniz kıyısında bahçeli bir eve yerleşeceğiz. bütün paralı şehirlilerin, sürükleyip getirdikleri maddi güvencelerle birlikte döküldükleri bu hayal-denize, ne yazık ki biz de döküleceğiz. ağaçlarla ilgileneceğiz, bitkilerle ve onlara iyi gelecek şeylerle: ışıklarıyla, su gereksinimleriyle ve böcek ilaçlarıyla... dış dünyanın bilgisiyle meşgul olacağız. ağaçlara, çiçeklere, kuşlara, balıklara isimleriyle sesleneceğiz. şehirde, doğanın bizi yalnızca bir ceset olarak kabul edeceğini düşünürken, orada, deniz kıyısında doğaya aitmiş gibi hissedeceğiz kendimizi. çıplaklığımızı seveceğiz. en önemli sistemlerin sindirim ve boşaltım sistemleri olduğu konusunda coşkulu bir biçimde hemfikir olacağız ve pekliğe iyi geldiğini bildiğimiz otları kurusun diye ters çevirip sayvanın tavanına asacağız.

sen sormadan söyleyeyim, balık da tutacağız çetin. küçük bir motorla sabahları pata pata balığa çıkacağız. tatile gelen genç, hevesli oltacıların "burada ne balığı çıkar?" sorusuna, birbirimize bakıp, "say, aklına gelen bütün balıkları say, hepsi çıkar," diye yanıt vereceğiz.

kışları, kıyı tenhalaştığında, sandalyelerimizi ılgınların altına koyup denizi seyredeceğiz. geçmişten konuşacağız. bütün yaşadıklarımızı bıkmadan, usanmadan ve artık utanmadan hatırlayacağız. deniz azacak burnumuzun dibine kadar gelecek. hırkalarımıza iyice sarınacağız. bedenlerimiz, olan biteni kabullenmemize olanak tanıyacak bir hızla çevikliğini, gücünü, dayanıklılığını yitirmiş olacak.

hayatı, büyük çaresizliğimizi, nihayet anladığımızı düşüneceğiz. içimizde bilmediğimiz bir şeylere isyan etme isteği doğacak.
sonra yine bahar gelecek, yaz gelecek. tekrar eden şeyler bizi tekrar tekrar sevindirecek.

bir gün başlarımızda şapkalarımızla bahçede çalışırken, genç bir kadın duvarın ardından seslenip, tek bir kökten mor, kırmızı, siyah ve sarı biberler veren süs biberinden bir tane koparıp koparamayacağını soracak. sen ya da ben (ne fark eder!) şapkamızı çıkaracağız, başımızı kaşıyacağız ve yumuşak, kur yapar bir edayla, "neden bir tane! on tane alın!" diyeceğiz

--spoiler--
"seninle konuşmanın özel grameri: hemen hemen her cümle 'hatırlıyor musun' sorusuyla biter,ortak geçmişimizin gsi büyük yazılır,eylemlerimizin kipi daima güzel geçmiş zamandır ve çetin ile enderi birbirine bağlayan bağlaçlar saymakla bitmez."
kitaptan bahsetmek gerekirse insanın ruhuna işleyen çok güzel bir kitap. hani kanlı canlı bir varlık olsa; naif diyeceğim. o derece.

--burus vilis ölüymüş--

şunu biliyorum: birine aşık olunca, ömrün boyunca onu aramışsın da sonunda bulmuşsun gibi, geçmişini tekrar kurgularsın. basit tesadüfler aşkın ilahi gücünün işaretleri olur çıkar. şimdi buraya yazınca bak ne kadar gülünç olacak: lise sonda aşık olduğum kızın ismi zuhal'di; yirmi yıl sonra, nihal, demek ki, tabii ya, büyük bir aşk bu, aşkın ilahi adaleti bizi buluşturdu vesaire..

--burus vilis ölüymüş--
--spoiler--
"okumak kimilerine yazmayı öğretir, bana ise yazmamayı öğretti."
--spoiler--
güncel Önemli Başlıklar