bugün

neşeli anlarda söylenen zevkli tsm şarkısı.

biz heybeli'de her gece mehtaba çıkardık,
sandallarımız neşe dolar zevke dalardık.
saz seslerinin sahile aksettiği demler,
etrafı bütün şarkı gazellerle yakardık.
(bkz: 7 temmuz uludağ sözlük fasıl zirvesi)
güzel bir türk sanat müziği şarkısı.
(bkz: biz heybelide her gece mehtaba cikardik)
söz ve müziği üstad yesari asım arsoy'a ait sultaniyegah makamındaki unutulmaz eser.

http://www.youtube.com/watch?v=lASShuaQ9RI
ulan bu şarkıya bu kadar mı entry girilir yazıklar olsun. Efsane bir tsm şarkısı.
heybeliada'nın gecelerini anlatan tsm parçası.
https://youtu.be/mXM3-A5ucIk?t=526

cemil, katil ve sabri bey' e..
belki geçmiş kendi gençlik çağlarını özleyen yaşlılarımız bize daima evvelki mehabetli mehtap âlemlerinin ihtişamından bahsederler ve bizim iştirak ettiğimiz bu gecelerin onlara nispetle sönük kaldığını, ziyafetin sonlarına yetiştiğimizi, sofranın son kırıntılarını yediğimizi ve son sohbetleri işittiğimizi söylerlerdi.

o zamanlarda boğaziçi geceleri kandil, mum, lamba gibi mehtabın akrabası hafif ve eski ışıklarla aydınlanırdı. mehtabın, şüphesiz, daha dokunulmamış bir büyüklüğü, el sürülmemiş bir temizliği, eşsiz bir tabiiliği vardı. başka yerlerden boğaziçi'ne gelenler burada mehtabı o kadar tılsımlı bulurlardı ki adeta sarhoş oldukları ve hatta bu füsun ile güya tekin değilmiş gibi, çarpılmaktan korktukları olurdu. fakat her şey bir alışkanlık meselesi değil midir? boğaziçi'nde yaşayanların sulardaki mehtaba senelerin verdiği öyle bir aşinalıkları vardı ki, münasebetlerine artık bir laubalilik karışır, bir akrabalık girer, artık onlar mehtaba yabancılar gibi şaşmazlar, alışkın gözlerle bakarlar, kendilerini ilk görüşte tanıdıkları bir eski hal içinde bulurlardı. bunu söylemekle mehtabı daha az beğendiklerini söylemiş oluyorum. zira her şey bir alışkanlık neticesidir. bir şey iyi sevebilmek için çok tatmış olmak lazım gelir. nasıl ki, bir kadının lezzetini en iyi bilen onu en çok sevmiş olan aşığıdır. mehtap bize bir nurlu avize gibi gelirdi. biz onun keyfine alışıktık.

bir tepenin arkasından, hazır ve bütün bir ay, doğmaya başlar, doğar ve yine yavaş yavaş yükselirdi. ay doğunca sahiller tıpkı bir vücudun yatağında emniyetle uzanışını hatırlatan öyle munis bir hal alırdı ki, bu, toprağın göklere ve sulara vefasını düşündürürdü. gece, gönüllere tabiatın şefkati gibi görünürdü.