bugün

günümüz kollektif futbolunda artık göremediğimiz futbolcu tipidir. şimdi geriye dönüp baktığımızda garip gelmesinin sebeplerinden birisi de bu bıyıklı abilerimizin kısacık şortlarla sahada oradan oraya koşturmaları olabilir. bıyıklı futbolcu denildiğinde akla ilk gelen örneklerden birisi de fenerbahçeli müjdat'dır...***
(bkz: ünal karaman)
en iyi ornegi mujdat yetkiner abimizdir, ugur tutuneker biraz daha magara adami formundadir, sac - sakal ne varsa, berbere bir gitse servet birakacak tiptedir...
(bkz: david seaman)
(bkz: bernd schuster)
(bkz: Semih Yuvakuran)
ünal karaman bu kategoriye girmemeli. o daha çok futbolculu bıyıklar kategorisinde. *
özellikle 90 yillarina kadar olan dönemdeki futbolcularda çokca görülür.
(bkz: ian rush)
(bkz: gabriel batistuta)
(bkz: bernd schuster)
(bkz: ismail demiriz)
(bkz: semih yuvakuran)
(bkz: yusuf altıntaş)
(bkz: cüneyt tanman)
(bkz: müjdat yetkiner)
(bkz: samet aybaba)
(bkz: kadir akbulut)
(bkz: rudi voller)
(bkz: ruud gullit) görsel
Fenerbahçe'ye Kocaelispor'dan gelen 'Orman' FARUK:)
en meşhuru Ali Daei dir.
bıyıklı futbolcu deyince benim aklıma babam gelir.

öyle müthiş bir futbol ustası falan değildi babam, hatta anlamadığı da söylenebilirdi futboldan; ama oynamaya çalıştığı zamanlar benim için en büyük bıyıklı futbolcuydu babam; şimdi de gelmiş geçmiş en iyi bıyıklı futbolcu.

birgün sitenin basket sahasında maç yaparken bi grup genç siteli, şu an hatırlayamadım neden ordaydılar, ne vesileyle geldiler oraya ama babam ve diğer elemanların babaları sahanın içindeydiler; kurdular takımları başladılar maça; biz de kenarda büyük bi tarihi olaya tanıklık edercesine izlekmekteydik maçı.

kenarda göbekli göbekli adamların can havliyle topun peşinde koşturmalarının ne kadar eğlenceli geldiğini söylemeliyim; atılamayan çalımlar, topun kontrolünü bi türlü sağlayamayışları, komik komik vuruşlar, vuramayışlar ve yere yuvarlanmalar;hepsi çok komikti.

maçı seyrederken hissettiklerimi şimdi düşününce, nası bir baba, küçük bebeğine saçma da olsa bikaç kelime söylettiğinde, ordan oraya koşturduğunda delice bi mutluluk yaşar, ben de o anda komik de olsa babamın top oynamasını aynı hazla izledim; çünkü onun anlamadığı bişeyi benim çok daha iyi bildiğimi düşünürdüm ve öyleydi de; benim çok iyi bildiğim bişeyde bu kadar toy olması bana bir anda sanki onun yerine geçebilme,benim de onun yapmaya çalıştıklarıyla eğlenebilme, onu şefkat dolu bi mutlulukla izleyebilme şansını vermişti; çünkü top oynamasını biz bilirdik -zamanında onun benden daha iyi konuşabildiği,daha iyi yürüyebildiği gibi- , onlar değil; çalım atmasını, güzel şut çekmesini.

babam ne kadar sahada bu top oynama işini beceremezken, ben kenarda o denli yapabildiklerimi, müthiş yeteneğimi ona ispatlama,gurur vesilesi olma hevesindeydim; "keşke çıksa da ben girsem,bi iki çalım gol mol atsam da görse babam" deyip durdum içimden bütün maç boyu.

sahada bi süre hünerlerini göstermeye çalıştıktan sonra babam yoruldu ve kaleye geçirdiler bir anda. ben doya doya babamın sahada etkili koşular yapışını, fizik mücadeledeki üstünlüğünü, gol yollarında etkili oluşunu, nefis top kontrolünü izleyemeden kaleye geçirmişlerdi bile babamı. hayır beni kimse kaleye geçiremezdi, ben sitenin en iyi topçusuydum, nası olur da babamı kaleye geçirirlerdi; oyuna girip hepsini maymun etmeliydim; babama davranış biçimlerinin hesabını sormalıydım, onu bi hiçmiş gibi kaleye koymalarının. bir anda öyle bi öfke nöbeti geçirmiştim ki, babamın kaleye girer girmez beşikten yediği gollerin, kale arkasında ben, bana doğru gelen acımasız sert şutların farkına neden sonra varabilmiştim.

babamın kaledeki çaresiz duruşu, ardı ardına yediği goller ve her golden sonra babama karşı yapılan sitemli ve sert eleştriler boğazımda bi düğüm bırakmıştı sanki, ne kadar yutkunsam da gitmeyen; babamı elinden tutup hemen eve götürmeliydim ama yapamazdım işte. o hiçbirşeyin farkında olmadan gollerini yemeye devam ederken ben yanında, gözünün önünde bi ton adamın arasına alınmış, bi yumrukta başkasının kucağına düşen gencin dayak yiyişini seyretmekte olan babaymışcasına kahrolmaktaydım; bir an önce bitsin diye bekliyordum sadece; acıyı hissetmemekteydim artık.

neyse ki çok uzun sürmedi bu; babam "ben çıkıyorum" dedi ve bana da "sen de geç kalma" uyarısında bulunup oyun alanını terk etmişti. çektiğim acı son bulmuştu şükür ki. babamı bu ilk ve son kez top oynarken izleyişim benliğimde ona karşı duymaya başladığım çocukça sefkatin muhtemel sebebiydi belki de.

içimde ceryan eden tüm bu duygu patlamalarından bihaber babam evin yolunu tutarken ben sahaya döndüm ve babamın aksine, daha sonraları beni hep mahallenin en meşhur topçusu yapacak, sahalarda fırtına gibi estirecek, en teknik hareketleri segiletecek, bu alanın en saygın adamı olmamı, bu vesileyle takımımı kendim kurmayı ve en önemlisi asla kaleye geçmememi sağlayacak olan yeteneğimi sergilemeye koyuldum.
küçüklüğümden beri ekol olmuş david seaman.2000 de uefa finalinde güzelim bıyıklar yolununca başka bıyıklı insanlara kaptırdı bu özelliğini.
(bkz: ali daei)

görsel