bugün

-bu yazı giri sahibinin kendi toplumu üzerine kurduğu bir yazıdır-

Yazımın başlığında,
'Bireyleşme' kavramından hareketle kastedilen şey; insanın kendi farklılığını var edebilme mücadelesindeki temel hedeftir.
Ve bu 'farklılık mücadelesi' altında yapılan her şey bireyin kendisine bilinçli ya da bilinçsiz şekilde -mutlak suretle- bir kimlik oluşturacak ve kişi seçimleri doğrultusunda yaşamına kısıtlar ve özgürlükler ekleyecektir. -evet tamamen kendi elleriyle-
Bu her bireyin yaşaması gereken süreçtir doğal şartlar altında. Dünya bu kadar yapaylaşmışken ise elbette bu durum pek mümkün değildir.

Günümüz dünyasında bu kadar kolektifleşen toplumların oluşması, ve bu kolektifliğin *tümelleştiren nesnesi, insanlar henüz var olmadan dahi onların kimliklerini belirlerken, insanlar doğduktan sonra ise ait olduğu toplumun fenomenleri belleğine hücum ederken; elbette ki kimseyi sorgulayamamak ile, ait olduğu sistemi eleştirememek ile suçlayamayız. Zira normal şartlar altında insanın var ettiği toplum sistemi, günümüz şartlarında toplumun var ettiği insan sistemine evrilmiştir.
Ve bu da bize geriye evrilmenin kanıtı oluyor.
(bkz: karanlık çağ)

Toplum, eğer bireyin kimliği dışında ise, bireyin öldüğü yerdir. Toplum sizden farklılık istemez çünkü. Aynılaşmanızı, aynı olmanızı ister.
bir koyun sürüsü içerisindeki çoban köpeği, her ne kadar sürü kavramı içerisindeki bireylerden birisi dahi olsa ondan beklenen ot yemesi, irileşmesi, etinden ve sütünden fayda sağlanacak hale gelebilmesi değildir.
Başında inatçı bir çoban olsa ve ondan bir koyun gibi davranmasını istese ve köpek bunu başarsa dahi bireyin oluşturmadığı eylemler, eylem olmak ile sınırlı kalacaktır.ve bireyin kendi kimliğini kazanmasına ket vuracak, kendi toplumunu bulmasına engel olacaktır.

Bu sadece basit bir örnekti.
En kolay tartışılacak mesele olan din olgusunu da bu şekilde eleştirebiliriz. Dinin kendisini değil, olgusunu eleştirmekten bahsediyorum. insanlar ve seçimleri tartışılamaz çünkü.

Ama olguyu tartışmak pek mümkün.

Bu fenomene bağlılık da insanın kimliğini belirler.
Hatta fenomenin kendisinde bile durum böyledir.
Örneğin islam dini için ideal müslüman tanımı yapılmıştır. Kötü olan müslümanların da varlığı söz konusudur ki cennet ve Cehennem kavramları bulunmaktadır.

Ve bu da doğrudan bir gerçek oluşturur: fenomene bağlılığın dereceleri vardır.

Peki doğrudan bu sürünün içinde doğan farklı bir canlı türü ise bu kişi..?

iki seçeneği vardır:
Ya sürüye uyacak ve her ne kadar içinde 'ben bu sürüye ait değilim' şüphesi olsa da sürü kimliğini kendi kimliği gibi yaşayacaktır.
Ya da kendi sürüsünü bulmaya çalışacaktır.

Normal şartlarda bu kolay gözükebilir kendisine. Ama çobanı es geçmekte kendisi.

ülkemiz için böyle bir yazı yazabiliyorsam, insanlara fikrimi yayabiliyor, ne olduğumu ifade edebiliyorsam ülkemiz de bize bu fırsatı sunmuş demektir.

Her ne kadar yazımın başlarında da belirttiğim 'sürü' geriye evriliyor olsa da, (bkz: mustafa kemal atatürk) ün kurduğu, olmasını istediği çizgi üzerinde pek ilerleyemese de henüz bu ülke topraklarında sahip olduğumuz bir şey var.

Herkes dilediği topluma ve fenomenine bağlı olabiliyor ülke topraklarında. -hatta ülkeye zarar dahi verse *-

Aynılaşmayın. Çobandan korktuğunuz için hele hiç aynılaşmayın.
Her çoban bunu ister. Her çoğunluk toplum bunu ister, azınlık karşısında.

Kendiniz olabildiğiniz yerde bulunun. Sorgulamalarınız içinizde olmak zorunda değil. Sorgulamak suç da değil. Sorguladığınız için toplum sizi cezalandırıyorsa bu sorgulama toplumun inanmak istemediği bir şey olmasındandır.

Bu herhangi bir sürü olabilir. Bu herhangi bir sorgulama olabilir.

* : tümelleştiren nesne, toplumu bir araya getiren şeydir. Bu bir görüş olabileceği gibi bir akım, bir mücadele, bir insan da olabilir.