bugün

birazdan vereceğim örneğin içinde bulunduğu yegane durumlardır.
buna hikayenin temelini oluşturan tepkiyi verecek kesimler de elbet olacak da kopyala bu entry i yapıştır bir sözlükte yaşanabilecek en dumur olaylar başlığına, beni yorma.
şöyle ki aylardır elalemi yusuflattıran bir vizenin yarım saat öncesidir. sınıf harıl börül çalışmakta, çalışmaktan sıyırmış bünyeler de hararetlerini dindirmektedir. tipin birisi sorar "beyler zıdıvıdı negatif olursa ne oluyordu?" akabinde cengaver yiğit cevap verir. "bozulmuş hiperbol olur o hacıı, bozulur o, bekaretini kaybeder, ehehe"...
o an ki sınıfta soğuk rüzgarlar eser. cengaverin yanında oturan sığır der ki "abi sınıfta kızlar var napıyorsun ya?"...
"sınıfta kızlar var"... şimdi düşünelim. bekaret bir küfür mü? hayır. küfür olsa bile bir kızın, kadının artık her ne boksa amına koyim onun yanında söylemek ona bir zarar verir mi? hayır. ne ki şimdi bu o zaman? sen türkiye nin en baba üniversitelerinden birine girmişsin ama kafan sabit. örümcekler ağ yapıyor o kafaya. kertenkeleler kuyruklarını bırakıyor. zemin yarım karış asitle dolu ve giderek parkeleri kabarıyor.
kadınların yanında küfretme. bekaret hayattaki tek tabun olsun. bunlara rağmen üniversiteliyim diye ortada gururlan. matematiği, fiziği sığır bile gece gündüz çalıştırsan yapar. kafanın değişmesi zor ama işte.
başta da dedim bu zihniyetteki çok fazla yazarın burada da olduğunu görüyorum. eksi yağmuru başlar zaten yakın tarihte. neyse ben içimi döktüm lan.
hocanın haftalardır derse gelmemesinin sebebinin, dersi olduğunu bilmemesi olması.
arkadaşım anlatmıştı çok gülmüştüm gerçi olayı yaşayan elemanın benim kadar güldüğünü zannetmiyorum ama yine de yazayım.
arkadaşımızın üniversitede ki ilk dersi bölüm edebiyat. ilk dersten hocanın biri buna olmadık şey söyler. bu da sinirlerine hakim olamaz. derken 15 dakika içinde olay kopar bunlar birbirlerine saymaya başlarlar küfür kıyamet. en nihayetinde bu dersten geçemiyeceksin der kapatır konuyu bizimki de aslan ya bırakırsan bırak der. ilk sene bırakır derken iki üç bizimki bakar uzayacak okul hocanın odasına gider.

+hocam ben size karşı saygısızlık ettim kusura bakmayın affedin hede hödö..
-çık dışarı çıııkkk

okul uzar 5. sene çocuk biraz daha sert bir tavırla

+hocam özür diledim ya daha ne yapayım bırakın gideyim artık bir tek sizin dersiniz kaldı
-tamam bir düşüneyim

sonuç yine hüsran. 6. sene yine aynı şekilde derken 7. sene olur eleman artık okuldan atılacak hocanın odasında tekrar

+hoca! bak valla benim kaybedecek kimsem hiçbirşeyim kalmadı. annem öldü babam öldü. hayatımda kaybedeceğim hiçbirşey yok. valla öldürürüm seni.
-valla ben seni yine geçirmem.

sonuç: eleman atıldı
zaman: hemen geçen sabah
mekan: fransa'da bir üniversite
sınav: stratejik yönetim
ve kisladankampuse hayatında ilk defa kopyadan yakalanır. ilkokulda gözün şeklini, katmanlarını çizerken, sınıfın kıskanç ve gözlüklü bir öğrencisi tarafından öğretmene ispiyonlanması sonucu yakalanmasını saymıyoruz tabii.

dumur eden olay yakalanmaktan ziyade, yakalayan disiplinli fransız hocanın bu duruma gülerek tepki vermesidir. diğer kısa saçlı, disiplinli hoca durur mu, yapıştırır cevabı: "ayakkabının oradan gizli gizli bakmana gerek yok, masanın üstüne koyabilirsin." yakalanmış olmanın verdiği dehşetin ardından bizim temel etrafına bir bakar, görür ki hiçbir oturumuna girmediği bu dersin sınavında meğer notlar açıkmış... dehşetin ardından kopyadan işlem görmeyecek olmanın sevinci, sevincin ardından iki gün süren kafa patlatmaların boşa olduğunun hüznü yaşanır. üç saniyede üç ayrı duygusal geçiş...

ama kopyalar öyle bir hazırlanmıştır ki notlar önde açıkmış gibi sınav kağıdı doldurulur. kalem yazar, sayfalar ağlar...
ders anlatan profesörün ansızın 'isterseniz bi daha özet geçeyim gençler' demesi ve daha kötüsü de arka taraflardan bir çocuğun;

-hocam 12.5 dakika falan var. boşverin

demesi.

aynı hocamız ayrıca 'ayy çocuklar itü sözlükte başlığımı açmışlar. kim açtı ihihi' demiştirdir. sözlükçü sanırım.
bir dozer tarafından ezilme tehlikesi atlatmak.
şu aralar ytü davutpaşa kampüsünü* şantiyeye çevirmekle meşgul olan yetkililerin bir bir kulaklarını çınlatırım efenim.
saygılar.
hocanın balayında olduğu için derslere gelmeyip, telafi derslerini ne örgün ne de ikinci öğretime uymayan saat olan bir buçuğa alması.
Aynı bölümde ve aynı dönemde üniversite eğitimine başladığınız arkadaşınızın üniversiteyi bitirip yüksek lisans doktora derken yardımcı doçent olması ve mezuniyet töreninizde mezuniyet belgenizi o arkadaşınızın elinden almak.
Üniversite hayatında yaşanan saçma ve insanı şoke edebilecek olaylardır. Kimi zaman da gül gül güldürür.

örnek olarak

(bkz: #9150976)

edit: bu bir ukte idi.
ortam : sınıf ortamıdır. öğretmen masasının önündeki üçlünün ortasında oturmaktayım . arkamızda üçlü sırada da sınıfımızın güzide bir güzeli oturmaktadır.
hanım öğretmen : ya fıstık ben senin adını yine hatırlayamadım diyerek bana baktı. sevinerek ysn dedim.
öğrt : sen fıstıkmısın lan,
sınıfın kopmasıyla her derste tekrarlanacak bir hatıra olarak kaldık.
spoiler
80 lerin başlarında, ankara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi, totoloji bölümünde bir sınav yapılmaktadır.. bu arada, anlatacaklarım ilk ağızdan bana anlatılmıştır ve şehir efsanesi değildir..

hocanın o güne değin pek görmediği bir yüz, sessiz sakin bir şekilde oturmuş, kalemini oynatmadan soruları incelemektedir.. hoca yavaşça öğrenciye doğru yaklaşır.. ve şu diyalog gerçekleşir..

- dersleri takip ediyor musun?
+ yok hocam.. ( kısık bi sesle )
- kaç alman gerekiyor sınavdan?
+ 100.. ( net bi tavırla )
- kaha kaha kaha kaha.. oğlum bu arkadaşların 50 alabilmek için gece gündüz çalışıyorlar.. hiç benim hakkımda bir şey söylemediler mi sana? ( hoca ağzını kocaman açmış, sırıtmaktadır )
+ söylediler.. ( sakin bir tavır devam ediyor)
- iyi bakalım.. geçmiş olsun.. ( hocanın suratında pis bi gülümseme vardır )

öğrenci dayanamaz bu duruma.. hoca yanından az ilerliyordur ki arkadan bağırır..

+ hoca!

hoca döner, yaklaşır çocuğa doğru.. öğrenci sorar, hocaya..

+ hoca, karına güveniyor musun? seni hiç aldattı mı? ( suratında yarı pişkin bi tebessüm )
- bunlar ne biçim sorular böyle!.. ( hoca afallamıştır.. gergindir )
+ peki ya bunlar ne biçim sorular?.. ( hala sakindir ve tebessümlüdür )
- ne varmış sorularda? hal ve hareketlerine çeki düzen versen böyle demezdin!.. ( hoca hala gergindir.. )
+ evet hoca.. demek ki, hal ve hareketler önemli.. demek ki, sınavın ortasında bir öğrencinin yanına gelip ona kalacağını ima etmek iş değil.. ( hala sakindir, tebessüm de aynı yerinde )
- bunun benim karıma olan güvenimle ne alakası var? ( hoca hala aynı noktada kalmıştır.. daha da gergindir.. )
+ şüphe hoca.. hepsi şüphe.. ben de gelmeyecektim sınava ama tesadüf oldu.. tarlada iş olmadığını söylediler, bir arkadaş cepten aradı, gel belki geçersin en azından sınava gir diyince kalkıp geldim.. bir umut, bir de şüphe hiç bitmez hoca anlıyor musun? ( hala sakindir, hala tebessümlüdür )

hoca ne cevap vereceğiniz bilemez ve döner arkasını, sınıfı terk eder.. yerine gözetmenler sınava bakmaya devam etmektedirler.. öğrenci de çok durmaz.. on dakika sonra kağıdını teslim edip çıkar.. sınav notları okunur.. öğrenci 95 almıştır.. hoca, bir de altına bir not düşmüştür a4 kağıdının.. puanına itiraz etmek isteyenler, yanıma gelsinler.. muhtemelen, o öğrenciyi tekrar görmek istemiştir hoca.. zira, öğrenci 95 lik bir kağıt vermediğinden emindir ancak hocanın yanına gitmez.. ve yıllar sonra olayı bana anlatırken şöyle demiştir.. "95 i veren 100 ü de verirdi.. benim bitirdiğim şüpheyi, başkası canlandıramaz.."

bu hikayedeki öğrenci, dayım olur.. ve bir daha ankara üniversitesine hiç gitmemiştir.. olaydan 2 yıl sonra, boğaziçi iktisatı kazanır.. oradan mezun olur.. ve yıllar sonra, ankara üniversitesinde düzenlenen bir kariyer gününde bu hikayeyi öğrencilere anlatır..

şaka lan şaka.. hepsini götten uydurdum.. sırf okuyun diye, ambiyans yapıp süsledim mınagoim.. dayım yok lan benim, hiç olmadı.. bir de ne totolojisi lan, ne cepten araması, yok bir de okula bir daha hiç uğramamış falan.. valla gene de güzel hikayeydi hakkını verin, yeni nesil okumuyor diye kıçımı yırttım en çok ilgilerini çeken şeyleri püf noktalara koyarak.. sevgiler:)

spoiler
kampüsün kapısında bir kadının elime mendil içinde sünnet derisi vererek arka bahçeye gömmemi istemesi. allahtan tensel birşey olmadı aramızda.*
iki farklı ders programı ve 2 farklı öğretim görevlisi listesi çıkartmak.zannedersin bölümdeki bütün hocalar numarasının sonu çift öğrencilere ders vermek için kapışıyor.halbuki yıllardan beri en sikindirik hocalar b grubuna düşerken.
nijeryalı ekonomi hocama sabah sınıfa girerken elimdeki negroyu ikram etmem.
geçme notunun 60 olduğu bir üniversitede son yıl.
bir ders yüzünden okul uzatılacak.
vize-final ortalaması 56.
hemen hocanın odasına gidilir.

ö:öğrenci
h:hoca

ö:hocam bu yıl son yılım bu derstende kalırsam tek ders sınavınada giremeyecem. okul uzuyor.
h:hmm... öylemi?
ö:evet hocam yaa. 56 dan adam bırakılırmıymış?
h:doğru söylüyosun..56 dan kalınmaz. tamam bir notta iteliyeyim 57 den kal o zaman.

sonuç:öğrenci gerçektende 57 den kalır.
kız arkadaşıyla el ele tutuştuğu, sakal bıraktığı veya küpe taktığı için satırla kovalanan öğrencileri görmek. şehrin ankara olduğunu belirtince hangi üniversite olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.
örgütsel davranış dersi,

profesör bir kadın öğrenciye yönelerek sorar:

- gayrimeşru bir doğum yaptın ve ailen bunu bilmiyor. hatta çocuğun babası, şu arkanda oturan top sakallı uzun saçlı arkadaş. onun da babası aşırı muhafazakar bir adam. sana hayat kadını muamelesi yapabilir durumundan ötürü...

ne yapardın?

+ hocam siz kendinizde misiniz?

- hatta top sakallı uzun saçlı arkadaş başka bir kadınla daha yattı ve onun karnında da bir çocuğu var. tüm bunlar karşısında ne yaparsın?

+ hocam!

- ne demek hocam! yaparken iyi, anlatırken mi kötü oluyor kızım? hadi söyle, uzatma. ne yapardın diyorum sana!

+ (hocanın suratına tükürür) çocuğun babasına böyle yapardım hocam (der ve dersi terk eder).

yazarın notu: yarım saat kendimize gelememiştik. kanım dondu o soruyu duyunca benim bile. soruş şekli o kadar küstahcaydı ki, orospuya sorsan o soruyu, suratına tokadı yapıştırmamak için kıvranması gerekirdi. okursun belki denk gelir de, hiç tebessüm etme ulan dürzü; sen safkan orospu çocuğusun.
ilyas salman'ın rektör olması.
her köşede kedilerin çiftleşmesi. ya da hayır. çiftleşen kedileri azgın öğrencilerin zevkle izlemesi.
öğrenci işlerinde 35 alınan sınava itiraz dilekcesi verecekken yanınıza gözlüklü hafif kel kafalı bir talebenin yaklaşıp

-pardon sınavdan 100 bekliyordum ama 95 almışım nasıl itiraz edebilirim demesi.
geçtiğimiz ay başımıza gelen durumdur.

atatürk inkilapları 2 dersinde vizeye kadar olan konularımız bittiği için hoca bize belgesel izletmeye karar verdi. bu bağlamda bir belgesel bile satın almış bizim için. fakat projeksiyon makinesi bozulmuş. hocanın aldığı belgesel altyazılıydı ve belgeseli 15 inçlik laptop ekranından izletmeye kalktı bize.

çok garip bir görüntü ortaya çıktı, 35-40 kişinin 15 inçlik ekrandan belgeseli takip etmeye çalıştığını hayal edin. hayal edemediyseniz, sırf ilginç olduğu için bir ara en arka sıraya geçip fotoğraf çektim. koyayım hatta:

görsel

bu fotoğrafı okulda okutman olarak görev yapan ve facebooK'ta arkadaşım olan bir hocanın beğenmesi de ayrıca ilginçti.
genellikle öğrencidir. (hoca açısından bakarsak)
1 sene boyunca tek dersine girmediğim hocanın ismini kapı kapı arayarak bulup notuma itiraz etmişliğim vardır.
bir final döneminin son sınavıydı. bölüm dersi olduğu için sınava girip, dersi vermek zorundaydım. her zamanki gibi ders çalışılmaz ve sabah uyanılıp saate baktığında sınavın başlamasına sadece 20 dakika vardır. rutin olarak 15 dakika süren hazırlanma dönemi 5 dakika yapılır. kalem, silgi, öğrenci kartı vs. herşey hazırdır. geriye sadece 10 dakika kalır. eğer dolmuşa binersem min. 5 dakika bekleme ve indi-bindiyle sınavı kaçırma riskim var. ve yarım saatte yürüdüğüm okul yolunu tam 8 dakika gibi muazzam bir süreyle, koşarak katettim. iki dakika içinde de sınav salonunu buldum. soluksuz bir şekilde sınav salonuna koşarak giriş yapıp, masadan sınav kağıdını alıp boş sıraya oturdum. herkes şaşkın. umurumda bile değil, çünkü artık kendi içimde bir kahramanım. kalemimi cebimden çıkarır çıkarmaz o hollywood filmlerinde bile bulunmayacak bir hüzünle sonla karşılaştım ve dünyam başıma yıkıldı. kalemim kırılmıştı. yanımda duran hocaya döndüm ve şu sözleri sarfettim:"hocam müsaadenizle ağlayabilir miyim?"
Genellikle dalga geçme ile gelişen olaylardır.
hocaların öğrencilere kafayı takması. profesörlerin bile bunu yapabilmesi.
güncel Önemli Başlıklar