bugün

Güzel film. Özellikle savcı ve ekibinin köyde muhtarın evinde yemek yedikleri sahne ve muhtarının kızının çay getirdiği sahnedeki güzelliği çok harika işlenmiş.
Filmi seyrettiğim zaman bir kış akşamıydı. Ertesi gün de hava kapalı ve yollar, sokaklar karlıydı. O akşam seyrettiğim filmin devamını sanki o gün adeta yaşamaya devam ediyordum. Karlı ve kapalı bir günü ilk kez o zaman sevdim.
oyunculuk anlamında kaliteli ancak ne yazık ki senaryo ve film gidişatı olarak abartılan seviyede olmadığını düşündüğüm film.
görsel
antalya aspendos antik tiyatrosu yağlı güreşleri...
görsel

ne muhteşem bir an değil mi?

ulu önder atatürk'ün vasiyetiydi bu.
atatürk 1930 yılında ziyaret ettiği aspendos tiyatrosuna hayran kalmış ve; "Bu tiyatroyu restore ediniz. Ama kapısına kilit vurmayınız. Burada temsiller veriniz, güreşler düzenleyiniz..." demişti.
görsel

aspendos tiyatrosundaki yağlı güreşler ilk olarak 1965 yılında düzenlenmeye başlamış ve uzun yıllar devam etmiş. ama ne yazık ki yakın bir zamanda yapının zarar gördüğü öne sürülerek bu güreşler yasaklanmıştır.

oysa ki aspendos'ta konserler ve çeşitli etkinlikler yapılmakta, tribünler lebaleb doldurulmaktadır.

bu etkinlikler içinde bir tek ata sporumuz yağlı güreş müsabakaları mı rahatsız etti acaba sayın yetkililerimizi...

#tarih
inebolu kayıkçılar loncası'nın 1924 yılında çektirdiği, istiklal madalyası hatırası fotoğrafı.
görsel

kurtuluş savaşında gösterdikleri azim ve kahramanlıklardan ötürü, türkiye büyük millet meclisi tarafından 1924 yılında inebolu'ya istiklal madalyası verilmiştir.
görsel

inebolu, istiklal madalyası sahibi tek ilçemizdir.

#tarih
bir nbc şaheseridir.

bu filme kötü, bok gibi diyen gitsin bokuyla oynasın.
bir zamanlar anadolu'da, trabzon'da opera binası vardı.
görsel

hatta trabzon kentinde filarmoni orkestrası vardı;
görsel

trabzon'daki sümer opera binası, 1958 yılında yol yapmak için yıkıldı.
(bkz: yol yabdı)

#tarih
bir zamanlar anadolu'da, siirt'te jazz band varmış...
görsel

#tarih
özenti ismi nedeniyle asla ve asla izlemeyeceğim film açık ve net.
Filmde evine misafir oldukları köy muhtarını canlandıran Ercan kesal, gerçekte filmin çekildiği köyde bir süre doktorluk yapmış. Oradan edindiği deneyimlerle bu senaryoyu Nuri Bilge ve eşi ile oturup yazmışlar.
Trt 2'de başlayan film. daha geçen yayınlamadınız mı diyecektim ki üzerinden neredeyse 3,5 ay geçtiğini fark ettim. Vay anasını.
görsel
Anlamak isteyene çok şey anlatan bir film.
en iyi türk filmidir.
Bu aralar nuri bilge ceylan filmlerine sardım. Çıldırıyorum izlerken. Karakterlerle empati yapacağım, anlatmak istediklerini anlayacağım, ufacık detayları çözeceğim derken yaşlandım. Kendimi yere atıp sürekli tavanı izliyorum mal gibi. Gözümün önünde hep nuri bilge filmlerine ait fotoğraf kareleri.

Bir şekilde benim üzerine en çok düşündüğüm filmi bu oldu. Diğerleri karakterler arası diyaloglar nedenli insanı düşündürüyor, bazen sindirmek zor oluyor ama bir şekilde empati konusunda zorlanmıyorsun. Bence. Ama bu filmde 20 yaşının başına döndüm. Biri karşımda dizlerini döve döve ağlarken bu niye ağlıyor acaba diye soran kezban'a döndüm. Ki böyle düşünmeyi sevmem.

--spoiler--

Halüylen şunu sordum kendime surekli. Neden? Doktor otopsi sırasında neden maktulün boğularak ölmediğini söyledi?

Baktım işin içinden çıkamıyorum yorumları okudum. Ortak fikir şu olmuş, katil az ceza alıp çıkıp çocuğuna sahip çıkacakmış, o yüzden doktor böyle bir oyun oynamış.

Bir doktor bir katil için mesleğini tehlikeye atar mı? Bunun getirisi çok ciddi. Küçücük bir köy, herkes bu olayı duyacak, dava açılacak, meslekten atılacak.

Ki doktor çok çocuk düşünen biri değildi. Bu da bize bazı detaylar ile verilmişti. Mesela savcının eşinin ölümü hakkında oldukça meraklı olan doktor, ne zaman konu çocuk olsa meraksız, fikirsiz ve ilgisiz bir adam haline geliyordu. Komiserin hasta çocuğunu görmemek için eve gitmediğini anlatması, savcının olan çocuklara olan konuşması ve yine komiserin köy yaşamında erkek çocuğu için hayatin zorluğu üzerine yorumlarını yorumsuz bıraktı. Çocuk düşünmeyen ve istememiş bir adam olduğunu söyledi. Bir çocuk için tüm hayatını tehlikeye atmazdı. Kendi hayatını kendi çocuğu ile değiştirmemiş bir adamdı o.

Beni düşündüren bu oldu. Altında yatan gerçek sebebi bulmak için düşündüm durdum. Buldum mu? Bilmiyorum.

Doktor savcının olduğu her yerde değersiz bir adamdı. Hiçbir önemi yok gibi davranıyorlardı. Mesela muhtar şöyle demişti. Doktor çocuklara aşı yapmak için geldi ama o başka siz başka.

Katil doktordan sigara istedi, doktor yaktı ve uzattı. Komiserden azar işitti koskoca adam. Sen safsın, bunları bilmezsin denildi. Bir katilin karşısında azarlanmakla kalmadı, bi de şu cümleyi duydu. Bak savcıya, okumuş etmiş, istediği zaman sigara yakar!

Kurbanı taşıma görevi yine ona kaldı. Onlarla beraber koşturdu, durdu, sustu, konuştu ve ona teşekkür eden tek kişi katildi. Arabanın içinde sigara için teşekkür ederim diye katil fısıldadı. Diğerleri için doktor orada yoktu.

Ve en önemlisi, her seferinde katilin yanına düştü arabanın içinde. Komiserin en önde oturup kendini katilden uzak tuttuğu arabanın içinde iki kez katillerin yanına oturdu. Katilin yanina oturması gereken doktor muydu?

Ve komiserden azar işittiği o sahne sonrası araba farının onun yüzüne vurması meselesi vardı. Rüzgarda savrulan bidon ve poşet detayı yine oradaydı. Değişimi, aydınlanmayı ve ruhun bozulmasını simgeliyordu.

Sonucunda, doktor, orada, yanisi kendi çöplüğünde kararını verdi. Siz napıyosanız yapın, ben her seyi değiştiririm dercesine. Bir ego savaşıydı sanki bu film. Bilmiyorum.

Bi de savcı olayı vardı. Eşinin ölümü konusunda kendini başka bir şeye inandırmış ve ben savcıyım bunları düşünemiyor muyum diyip doktora posta koymuş, eşinin cesedini görüp aglayan kadına acı cekme hakkı vermeyip sorularına hızlıca cevap aramış, bencil, tek gecelik ilişkiyi aldatma olarak bile görmeyen savcı, odadan çıkmadan önce nasıl baktı doktorun gözüne? iyi bakmadı. Egosu cok ciddi zarar görmüştü, bunu ödetecekti. Gerçek hayatta böyle insanlar hep ödetirdi çünkü.

Belki doktor gitmeden önce iz bırakmak istedi birileri için. Okuduğu şiir gibi. O da olabilir.

--spoiler--

işte böyle bir film. Çok delice. insanı çıldırtıyor resmen. Sahiden çok acayip. Çok.
Filmlerden yoğunluk bekleyenlerdenseniz sıkabilir ama bu filmdeki ayrıntıları keşfedersiniz tat alırsınız.
nuri bilge ceylan(nbc)ın cannes film festivali büyük ödülüne layık görülmüş flmi. bastan belirtiyim: filmi izlerken büyük bir olay, yoğun diyaloglar, belli bir sonuç beklemeyin. anadolu'nun bozkırında geçen bir cinayet soruşturması konu alınıyor. ama tabii ki de asıl film bu cinayeti cozumlemede görev alan savcı, emniyet amiri, doktor ve diğer karakterler arasında geçiyor. derinlikle analiz edilmis karakterler olmadiklari halde onların yerine geçiyor onlar gibi düşünüyorsunuz. diyaloğun olmadığı o sahnelerde ıssız bozkırın sesinde onların neler düşündüğünü duyuyorsunuz. nuri bilge ceylan in ayni zamanda fotoğraf sanatçısı olmasından kaynaklanacak olmalı ki bozkırın o samimi ve soğuk duygularının iç içe geçtiği manzarayı gayet güzel bir şekilde yansıtıyor. ayrıca belirtmeliyim ki filmde fon müziği kullanılmıyor. bu durum da bence filmin atmosferine girebilmek için daha uygun olmuş. filmin sonunda olaylar belli bir sonuca bağlanmıyor, belli ki izleyenin yorumuna bırakılıyor. pasif bir izleyen olmanız durumunda bu filmin sizi çok etkilemesini beklemeyin. gerçekten filmi yaşamaya çalışmanız onların yerine kendinizi koymaya çalışmanız durumunda anlam kazanacaktır bu film. izlerken gerçekten bir film değil de gerçek hayatmis gibi hissettiğim bir filmdir diyebilirim bu filmin arkasından. nuri bilge ceylan anadolu insanını gerçekten ustaca analiz etmiş olacak ki figuranini, oyuncusunu, kameramanini her şeyi anadolunun havasını verecek şekilde yönetmeyi başarmıştır.
bana göre nbc'nin en iyi filmidir.
Sırf Yılmaz Erdoğan oynuyor diye izlemeyi hep ertelediğim ancak nihayetinde bugün izlediğim film.

Yılmaz Erdoğan bir komser olmuş ki abboooovvv, al gerçek komseri filme koy bu derece gerçek durmaz.

—spoiler—
film fazla gerçek, adliyede keşfe çıkan şoförlerin iş kapmak için birbirini kötülemesi, jandarmanın olayın vehametinden öte kendi sorumluluk bölgesinde mi(mücavir alan) diye bakması, polis kadar savcıyla muhabbeti olmayan jandarmanın savcıya bisküvi ikram ederek prim toplamaya çalışması ama yine küsküyü yemesi, komserin dışarda esip gürlemesi ama karısından zılgıtı yemesi, muhtarın köyün işini sofrada halletmeye çalışması, savcının kendi karısının intiharını “bi arkadaş” diye anlatması, doktorun nedense hep böyle bi devlet ciddiyeti altındaki acınası hali. Hepsi fazla gerçek. Bu gerçek insanı o kadar geriyor ki doktorun otopsi raporunu dallandırıp budaklandırmaması rahatlatıyor bile insanı.

Edit:peki ya filmde tüm karakterlerin kadınlarla sorunlar yaşaması, doktorun fotoğraflarına baktığı meçhul kadın, maktul, savcı, komser, hatta şoförün bile karısının köyü olduğu için çay içmeye o köye gitmek istememesi.
—spoiler—
Hacı o muhtar sahnesi var ya HACI. o MUHTAR SAHNESi. mUHTAR SAHNESi MÜTHiŞ.
görsel

'Hanım duruyor duruyor aynı şeyi soruyor, allah bizi niye seçti diyor? Diyorum isyankar mı olacaksın, böyle soru sorulur mu hanım? Günaha girmektir bu yani, bunu sorgulayamazsın. Her şeyin bir sebebi vardır. bitti. Yazıldıysa bitti.'

2011, nuri bilge ceylan.
Muhtar sahnesine bayıldım. En kısa zamanda tamamını izleyeceğim. Evet korsan dan...
görsel

bir film veya sanat eseri içün, 'evet, bu benim en sevdiğim' demeyi çoğu zaman doğru bulmasam da, bu film için demeyi nedense seviyorum. ilginç, beni içine çeken bir havası var nedense. bir aralar arayıp ilk 1000 kopyasından birisini satın almıştım. blue-ray, dvd, vcd derken, evde 4 kopyası var filmin. ne vakit daralsam ve dünyadan kaçmak istesem, nadide sığınağımdır bir zamanlar anadolu'da.

--spoiler--
iğdebeli'ne yağmur yağıyor, yağsın. yüzyıllardır yağıyor, ne fark eder?

fakat bundan sadece yüz yıl sonra bile arap; ne sen, ne ben, ne savcı, ne komiser.

yani şairin dediği gibi; 'yine yıllar geçecek ve geride benden bir iz kalmayacak. Yorgun ruhumu, karanlık ve soğuk kuşatacak.
--spoiler--

nuri bilge ceylan, 2011.
güncel Önemli Başlıklar