bugün

yalnızsınızdır. dünyanın, yaşamanın bir zevki, neşesi kalmamıştır sizin için. hayattan tat alamama noktasına gelmişsinizdir. hayalini kurduğunuz, düşlediğiniz, yürekten istediğiniz bir sevgili modeli vardır kafanızda ama yıllar geçmiş olmamıştır, bulamamışsınızdır onu. eski aşklar sevdalısısınızdır siz. siz anlatılan hikayelerdeki, efsanelerdeki, okunan şiirlerdeki aşklar gibi yaşamak istemişsinizdir hep aşkınızı, sevdanızı. aşk ve sevda sizin için iki öpücükten ibaret olmamıştır asla. çoğu zaman ilk adımı hep karşıdan beklemiş, ilk adımı atmaktan hep korkmuşsunuzdur. ve o beklemeler size hiçbir şey kazandırmamıştır. ve artık öyle bir an gelmiştir ki yalnızlık büsbütün sarmıştır içinizi, dışınızı... bir kurşun kalem alır yazarsınız halinizi gözünüzden dökülen yaşlarla ıslanan kağıda. bir vefalı yarin eksikliğini derinden duyarsınız. bilirsiniz ki hayatta herşey paylaştıkça güzel. mesela bir şiiri, güzel bir hikayeyi, acıları, dertleri, minnacık bile olsa bir sevinci, önemsiz bile olsa bir düşünceyi paylaşmak... hayattaki gözle görünen, görünmeyen, hissedilen herşey paylaştıkça bir başka güzeldir sizin için. önemli olanda zaten paylaşabilecek o doğru insanı bulabilmektir ama işte öyle biri yoktur hayatınızda. ve onun yokluğunu derinden hissettiğiniz bu anlar acı verir size.
romantik komedi tarzında güzel bir filmin izlendigi haftasonu akşamları.
baharın gelip vizelerin bittiği andır.
en çok sevindiğiniz anlardır. insanoğlu bir gariptir, acısını, üzüntüsünü her zaman paylaşmak istemez. belki de zayıf görünme korkusundandır, bilinmez.

ama sevincini, neşesini, başına gelen güzel şeyleri herkesle ve hemen paylaşmak ister. bu durumda da akla ilk gelen sevgili olur.
hayatın monotonluğundan, insanlardan ve hatta ailenizden sıkıldığınız, her şeyden bezdiğiniz, kimsenin sizi aramadığı sormadığı her an bu anlara dahildir.

(bkz: sabrın taşma noktasına gelmesi)
gece yarısı şu zamanlarda, sarılıp huzur bulmak istediğiniz anda.
terk edildiğiniz ya da reddedildiğiniz zamandır.
ihtiyaç duyulan anlarda olmuyorlar, işte bütün mesele bu.
Sonbahar ayazında hırkanıza sarıldığınızda, Ankara soğuğunu derinden hissetmeye başladığınız ekim gecelerinde, kar yağan sokaklarda yalnız yurda dönerken, baharın ilk ışıklarını yüzünüzde hissettiğinizde yanınızı yoklarsınız, yalnızsınız... işte o andır.
çaresizlik anlarında.
gülerken
ağlarken
sevinirken
üzülürken
televizyon izlerken
rüya görürken
uyurken
içerken
giyinirken
bakkala giderken
otobüse binerken
okula giderken
sınava girerken
su içerken
yemek yerken
banyoya giderken
oyun oynarken
dışarı çıkarken
araba kullanırken
bisiklete binerken
müzik dinlerken
somurturken
sıkıntıdayken
parasızken
paralıyken
kola içerken
kahve yaparken
yemek yaparken
çiş yaparken
işe giderken
ders çalışırken
orgazm olurken
ormana giderken
pikniğe giderken
namaz kılarken
hacca giderken
seyehat ederken
yüzmeye giderken
kısacası, nefes alırken.. her an ihtiyaç olur sevgiliye..

sevdiceğine..
yanlızlığımızı hissetiğimiz zaman.
yeni yıl...yepyeni bir yıla girerken yalnızlık daha bir vurur belden aşağı. aslında yalnız olan sen değilsindir ama için bir yalnızdır, ihtiyaç duyarsın bir çift küçük ele.
canlı müzik yaparsın; ya da bir mini konserde davulcusundur.sahneden inersin, diğer grup elemanları kendilerini tebrik edenlere ayrı, sevgililerine daha bir ayrı sarıldığı vakit baget tutmaktan ağrıyan parmaklarınıza dolanmış bir çift ince parmak en fazla ihtiyaç duyulanlar arasındadır.
bir göle nazır mızıka çaldıktan sonra çıkan sesi dinleyen tek kişinin kendin olduğunu anladığın anlardır bir küçük kıza ihtiyaç duyduğun andır.
ölüme bir adım daha yaklaştığını hissedersin, sebep çeşit çeşittir.beynindeki yıkımların sayısı artçı sarsıntılardan daha fazladır. acıtan her şeyi söküp atmak istersin içinden. ama seni sen bile kaldıramazsın. yüzüstü yatarsın, hiç olmayacağını bildiğin bir anda seni seven birisinin gelip seni kaldırmasını beklersin. olmayacaktır, ama genede beklersin işte, ne de olsa gönül bu, ister.
en enteresanı da kurduğun hayallerin bitmesine yakın bir anda gelmesini umut edersin gelmesini o en sevgilinin. olmayacak bir şeydir, ama dersin, olur ya diye. beklersin, işte o anlar ihtiyacın sevgili olur; hava, su, kan, ruh...hepsi boş gelir.
yalnız kalındığı anlarda. umutsuzken umut getirmeleri beklenir. ama ne kadar beklenir bilinmez..
nefes almaya devam edilen her an'dır.
en alakasız yerlerde bile çiftleri görünce hissettiğiniz burkulmadan ötesi yoktur. sanki kalbinizden kollarınıza ve bacaklarınıza bir zehir yayılıyor gibi. en ufak örneğin bu olduğunu düşünürsek, hele de özel birinin beklendiğinin bilincindeysek, çok fenadır.
(bkz: şu an)
evlenirken de gerekiyormuş.
o canınsa eğer, o bir parçasıysa ruhunun ya da bedenin, ihtiyaç duymaktan öte bir hiçsen onsuz anlatılması güçtür bu başlığın. fakat aslında onu sadece özlediğini sanıyorsan, aslında o bir cisimse hayatının bir yerlerinde tamamıyla vasıfsız, kullanıyorsan onu ve kendini aynı anda ona özlemin bir hiçten ibarettir. ihtiyaç duyduğun tek an içtikten sonraki sızma eylemine kadar geçen süredir.
damsız girilemez anlarında. yoksa eşli davete yalnız gelen lavuk olursunuz.
kimse yazmamış ama,

azmışken efenim. *
çok sevip beraber olamadığı bir insanı varsa kişinin, nefes aldığı her an ihtiyaç duyar. o nefes ciğerlerini yakmasın diye!
yolda yürürken birbirine sarılan 2 eşsiz bünyeyi gördükten sonra.
çocuklukta başlayan sevgili ihtiyacı yaşam sonuna kadar sürer. çünkü insan denilen varlık sevgi ve sevgili olduğu zaman yaşadığını hisseder.
sevdiginiz sizi sevmedigi zaman.