bugün

genelde kötü örneklerini gördüğümüz edebiyat uyarlaması filmler içindeki istisna iyi örneklerdir.
(bkz: kelebek) *
stephen king' in shawsank redemption adlı, tim robbins ve morgan freeman ile hatırlanacak eseri.
(bkz: yeşil yol)
the lord of the rings; the return of the king
(bkz: mystic river)*
(bkz: yüzyılın fırtınası)
(bkz: red rose konagı)
bizim evin halleri- piano piano bacaksız *
(bkz: the last mohican) *
(bkz: fight club)
maalesef romandan uyarlanan hiç bir film roman olurken insanın duyduğu o eşsiz hazı hissettirememektedir ne kadar özen gösterilse de,başarılı sayılsa da...
(bkz: salkım hanımın taneleri)
sinemanın ilk çıkışından bu yana senaryolar genelde edebi metinlerden uyarlanmıştır. ancak son dönemde amerika'da hız alan sinema endüstrisi sayesinde özgün sinema senaryolarına da rastlanmaktadır. buradan yola çıkarsak beğendiğimiz, unutamadığımız çoğu filmin bir edebiyat uyarlaması olduğunu görebiliriz. Türkiyeden buna en güzel örnekler başarılı edebiyat uyarlamalarına imza atan Tunç Başaran'a aittir. * *

(bkz: piano piano bacaksız)
(bkz: uçurtmayı vurmasınlar)
(bkz: sen de gitme triyandafilis)
vs
vs
vs
kızıl nehirler - Jean Christophe Grange.
to kill a mocking bird/ 1962
film haline getirilen, stephen king'in bütün romanlarının dahil olduğu filmler.
(bkz: iyi kötü çirkin) *.
anthony burgess'in romanindan bir film eden, büyük bir film eden; sanatsal degeri -bu türde pek aranmaya lüzum olmasa da- kitapla boy ölcüsen, ikna etmeyen vuran, acarsak, sanki romandan uyarlanmis degil de, roman filmden uyarlanmis izi birakan derince, epey derince bir yerde, söze mahal yok capinda bir film eden stanley kubrick'in calismasi, otomatik portakal da boy gösterir kanimca, basarili uyarlanmis filmler icinde...
othello.
zoru başarmış filmlerdir zira romanlarda sıkça yer verilen iç konuşmalar ve bilinçakışlarını filme aktarmak oldukça zordur. benim bildiğim bir örneği yok...
the showshank redemption,
la lengua de las mariposas,
the lord of the rings (1-2-3).
kanımca büyük romanların sinema versiyonlarının iyi olanları genellikle, yazınsal olanı " görüntülemek" yerine, "yorumlamayı" yeğleyen yönetmenlerin işidir. büyük bir romanı filme çekmek, bir bakıma kamerayla yazı yazmaya benzer. görsel unsurulardan çok, yapıtın ana teması üstüne eleştirel bir deneme yaklaşımı esastır bu filmlerde ki film, üstüne kurulduğu yapıtın ne kölesi olmalıdır bence, ne de yıkımcısı.
(bkz: mutluluk)
(bkz: zülfü livaneli)
(bkz: Perfume The Story of a Murderer) (bkz: koku)