bugün

münir özkul'un unutulmaz yaşar usta rolünden bir bölümdür. burdan ustaya selam gönderiyoruz

(bkz: köle efendi diyalektiği) içerisinde değerlendirilebilecek sahnedir.

burjuva sınıfının temsilcisi saim bey ile işçi sınıfını temsil eden yaşar usta ile filmin son anındaki çatışmayı anlatır.

başlangıçta saim bey için herşey yolunda gitmektedir. tek sorunu özel hayatında kızı ile arasında varlığını sürdüren ve mazisi olan soğukluktur. kızının ayaktakımından biriyle (yaşar usta'nın üvey oğlu ile) beraber olması saim bey'in yaşar usta'nın üvey oğlu'nu tehdit etmesine yol açar. fakat genç adam bu tehditlere ve şiddete direnç gösteririr. daha sonra burjuva ikinci kozunu oynayarak yaşar usta'nın fabrikadaki işine son verir. böylelikle ayaktakımın yılması ve boyun eğmesi sağlanacaktır.
ayaktakımı direncini sürdürmekte daha önemlisi kızı bir burjuva gibi davranmamaktadır. saim bey'i kaybeden yapacak bir başka faktörde burda yatmaktadır. kızının küçük yaştan itibaren annesiz ve sevgisiz büyümesi saim bey ile kızı arasındaki mesafeyi açmaktadir. bu sevgi açlığı kızın aslında içerisinde yaşadığı sevgi açlığını ruhsal tatminsizliği burjuva sınıfının sağladığı imkanlar ile doyuramamasından kaynaklanan burjuva sınıfına kendini ait hissetmeme duygusu derin ayrılığın başlangıcını oluşturur.

kızının gizlice ayaktakımı ile evlilik yapması saim bey'i zor durumda bırakmaktadır. saim bey ilk olarak kızının beraber olduğu gencin üvey babası olan yaşar usta'nın kendi fabrikasında çalıştığını öğrenir ve onun işine son verir. yaşar usta bu durumu kabullenir hayatını sürdürmeye devam eder. saim bey istediğini alamaz. zaten kızı da lumpen ailenin oğluyla evlenmiştir.
bu noktada başlangıçta kızının ayaktakımından biri ile evlenmesi sözde hukukun herkes için eşitliği gereğince fakir aileyi korumakta, saim bey'in istediklerini elde etmesini engellemektedir. fakat bu sadece gecici aldatıcı bir durumdur.
bu durumda yapması gereken tek birşey vardır. servetin sermayenin koruyucu güçsüzü güçlüye karşı koruyan hukuk sistemi onun bekçi köpeği polis ile birlikte karanlık yollara başvurmak. sahte evraklar ile oturdukları ev hakkında işlem yapılır. evin derhal boşaltılması istenir.
bu hukuksuzlğa karşı tepki gösterilen ailenin üyeleri içeri atılır. ayaktakımı dışarda yaşamak pahasına direnç gösterme yolunu seçer. ve dışarda yaşamaya başlar.

işte bu noktada efendinin tükendiği andır. efendi kendisine verilen bütün kozları kullanmış ama en son noktada kaybedecek hiç bir şeyi olmayan, lumpen aile elindekileri sürekli kaybederek nihayetinde efendiyi yok etme yoluna gitmiştir.

yaşar usta yaşadığı tüm haksızlıklara rağmen hukuk eliyle hiç bir şey kazanamamış devletin bu savaşı kazanmasında zerre kadar katkı sağlamamıştır.

o ana kadar bütün zorlukları maddi sıkıntıları kabul eden yaşar usta, fabrikaya saim bey'e o konuşmayı yapmaya giderken aslında sanılanın aksine saim bey'e yalvarmaya af dilemeye değil meydan okuyarak zaferini ilan etmeye gitmektedir. o sahne kölenin efendiyi alt ettiği andır. efendi kendine verilen tüm gücü kullanmasına rağmen kölenin kaybetmekten korkmaması neticesinde yılmak geri adım atmak zorunda kalmıştır. bu sahne kölelerin ellerindeki kücücük varlıkları korumak uğruna isyan etmeyip itaat etmeyi kabul etmesinin onları köle yapan şeyin ta kendisi olduğunu gösteren bir sahnedir. bu sahnede yaşar usta ömrü boyunca köle olarak kalmayı kabul ettiği itaat ettiği halde kendisinin rahatının bozulmasına gönderme yaparak ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olduğunu ama düşünmeden çekip efendisini vurabileceğini söyleyerek saim bey'e savaşı kazananın kendisi olduğunu ilan eder. yaşar usta'nın asıl silahı kaybedecek hiç bir şeyinin olmamasıdır. bu yüzden asıl silahta aslında tabanca değil budur
dikkat edilirse saim bey henüz yaşar usta içeri girmeden düşünceli üzgün ve kaybetmiş bir havadadır. yani yaşar usta içeri girip o konuşmayı yapmadan da saim bey savaşı kaybetmiştir.

konuşma şu şekildedir:

saim bey-söyle ne istiyorsun?

yaşar usta-bak beyim, sana iki çift lafım var. koskoca adamsın. paran var, pulun var, herşeyin var. binlerce kişi çalışıyor emrinde. yakışır mı sana ekmekle oynamak. yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak. ama nasıl yakışmaz. sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saaddeti çok gören. anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. ama ben boşuna konuşuyorum. sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. hıh. sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi saim bey. sen mi büyüksün. hayır ben büyüğüm, ben, yaşar usta. sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. gözümde pul kadar bile değerin yok. ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç birşey yapamayacaksın. yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. bizler birbirimizi seviyoruz. biz bir aileyiz. biz güzel bir aileyiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun. dokunma artık aileme. dokunma çocuklarıma. dokunma oğluma. dokunma gelinime. eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. anlıyor musun. vururum ve dönüp arkama bakmam bile
ağlatır.
"yumuşak atın çiftesi pek olur" atasözünü hatırlatan sahnedir.
münir özkul'un filmde gururlu bir aile babasını canlandırıp, insanlıktan yoksun zengin bir fabrikatör sahibine insanlık dersi verirken kurduğu cümledir. münir özkul bu repliği öyle içten yansıtırki insanın içi burkulur. lakin çghb gibi yeni yetmeler tarafından sergilenen skeçlerde geyik malzemesi olarak kullanılıyor. işte bu çok acı.
güncel Önemli Başlıklar