bugün

(bkz: geri gelen mektup)

Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden…
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
sevdiği tarafından yazılmış herhangi iki satır.
Kafka yazmıştır bize de okumak ve düşünmek düşer.
henüz yazılmamıştır.
görsel
(bkz: ulaşamadığın kadına son mektup)

bir ortamda, farklı sebepler ile kavuşamadığın kadına yazılabilecek mektup, serzeniş ve duygulardır.

kadınım, ismininin anlamanı bildiğimden ve resmini gördüğümden beri sesini duyabilmek için bin bir uğraş verdim. teninden bir isteğim yoktu, sarılıp koklamaktan başka.

senden bir haber alamamak beni kahretmekte. ancak senin de kendine göre bir sevme, aşık olma biçimin var. Şimdi günlerdir uzaktan eğitim gibi girdiğin bu hikmetli yolda ufacık talepleri dahi yerine getirmemen sebebi neydi? ya da şimdi o tuttuğun eller, kokladığın ten beni unutman, unutabilmen için yeterli gelebildi mi? zannettiğin gibi kesip bırakmak o ilişkiden kopmak, sıyrılmak değildir sevgili.

yalnızca bir mutluluk kendi kendine olduğun zamanlarda yakaladığın masum anlar değil, öğrenmek istediğine karşılıklı bir beklenti ile ulaşabilirsin benimle, seni korkutan “ya ben onu hiç bırakamasam” duygusu mu? onun için mi bu gereksiz kıskançlığın, sen benim, ben senin kullanılabilecek emtian olmayacağız ki hiçbir zaman, ya da olmayacaktık sen o bulduğunu zannettiğin sevgiliye ulaşana kadar. ne demek lazım sözün bittiği yer burası, siz kavuşun kuytuluklarınızda kısa ve anlamlı?!

kadınım, inanmış olduğun sevginin, aşkın ve sana anlatmaya çalıştığımız yazışmalarda unutma:tatmin oluyordun konuştuğumuz yazılardan sende. ben de tatmin oluyor ve arzuluyordum seni. ancak ne hikmetse sen kelimelerle sevişmelerimize dahi sansür getirdin, yüzün kızardı nar gibi ve bu yalnızca karşılıklı yazdığımız sevgi, aşk oyunlarınızdan aldığın zevk dokunduğun tenindeki şevkten daha mutluluk verdi dedin ve şimdi yoksun. bu aşk, sevgi sensiz yoksun, sen “ yoksun” demiştim, ancak sen tüm haberlerden ve gelişmelerden yoksunsun. Şimdi de yok, senin olmamanla yanımda bir değer kazandı ilk defa yanımda.

sevgili kadınım, seni uzaktan böyle sevmişsem böyle kısıtlı imkânlarda daha fazlasında sevgimin sıcaklığından yanacağından korktun, anlıyorum seni. Şimdi bu olabilecek aşkı olmayacak bir ateşe attın. bugün değil ancak yakın bir zaman da bir gün okuyup bakarsan yol farklılaşmış olabilir, senin için erken benim için geç olabilir.

sevgilerimle, sevgiyi paylaştığım.
tek bir cümle bile yeter aslında, sevdiğim ve seveceğim tek kadın değilsin; birincisi annem, ikincisi sensin, üçüncüsü ve devamı ise kızlarımız.
muhteşem kanuni sultan süleyman'ın hürrem'e yazdığı mektuptur.
(bkz: gözyaşına gebe bırakacak kağıt kalem bütünlüğüdür)
teoman yazmış.
(bkz: mektup)
" gelme diyecektim, geldin. iyi ettin geldiğine. neredeyiz? bir şehir yanıyor, dikkat et. tutuşabiliriz. işte ilk ateş gözlerine düştü, sonra dudaklarına, saçlarının arasına kıvılcımlar doldu ışıl ışıl. yanıyorsun, yanıyorum, yanıyoruz. aranmakla yetinsek bunlar gelmeyecekti başımıza. yine de memnunum. iyi ettin geldiğine. taş olup kalmaktansa, ağaç olup yanmak iyi.

ellerini ver, ellerini. öpüşmeye susadım. tırnak uçlarından öpmeye başlayacağım seni. titreme, yanıyorsun. koluma yat, sağ erkek koluma, güçlü erkek koluma. dağılsın saçların, bırak. nasıl olsa onları da öpeceğim tutam tutam. kulak memelerini, gür kaşlarını, dudaklarını da öpeceğim. dolgun dudaklarını seven, gözlerini, artık yaşamıyoruz. belki de yaşamak bu, bizim bilmediğimiz. öyleyse yeni yeni başlıyoruz yaşamalara, derin nefes almalara, o ölümsüz olmalara.

bir ekşi elma ısırıyordum, dişlerim kamaşıyordu omuz başlarını gördükçe ve biraz sen oluyordum sevdikçe, sevildikçe. (işığı söndür) diyordun, inadına yakıyordum. yalvarıyordun, çıldırıyordum. hiç ağlamadın. ağlasan ne değişecekti. ama ağlamadın işte yükseldin, yüceleştin. tanrılaştın bir yerde.

öyle güzeldin anlatılmaz. alnımdan ter boşanıyordu, saçlarım yapış yapış olmuştu. yüz merdiven inip yüz merdiven çıkıyordum bir dakikada. derin bir kuyudan su çekiyordum. bir mağara ağzından sana sesleniyordum. karanlıklar içinde birbirimizi aydınlatıyorduk. sağır bir zamandı yaşadığımız. sağır ve merhametsiz. kör bir geceydi yumruklayan kapıyı, kör ve dilsiz.

artık hiç sönmeyecektik biliyorum.... "

ümit yaşar oğuzcan