bugün

çHer eli kalem tutan şahsın gerçekleştirebileceği bir eylem. Buyrun:

Öğlendi. Ödevini beraber, yapacağımız Dominikli Alex gelmemisti. Ben de bunun üzerine uzun zamandan beridir yapmayı düşündüğüm yurt nakil dilekcesi verme isini bugün yapmaya karar verdim.

Bu iş için fakülteden dışarı çıkmış tarihi kapının önünden Beyazıt Meydanı'ndaki tramvay durağına doğru yürüyordum. Durağa vardığımda fark ettim ki ters giden bir şeyler var: Her gün hiç şaşmaksızın, bir karınca gibi bir aşağı bir yukarı dokuyan tramvaylar bugün öylece durağın ortasında kalakalmıslardi. Hatta Bağcılar'a giden Kabataş tarafında, Kabataş'a giden de Bağcılar tarafındaydı. Yönümü şaşırdım. Daha sonra şansıma deyip atladım rastgele birisine. Oturdum. Tramvayın içindeki insanlar konuşuyordu:

— Dokuz on kişi tramvayın altına girmiş, tam dokuz on kişi! Ondan böyleymiş. itfaiye, amabulans gelmiş de çıkaramıyormuş kimse...

— Nasıl olmuş peki?

— Orasını bilmiyorum...

Biraz daha bu konu konuşulduktan sonra yine gündelik konulara dönüldü. Hayat tekrar normal seyrine döndü. Herkes sanki önünde kimse yokmuşçasına birbirlerini suratlarına bakmaya koyuldu.

Aksaray, Yusufpaşa, Haseki, Fındıkzade ve nihayet Şehremini-Çapa... Tramvaydan inip tam karşımdaki sokaktan yularıya doğru direkt çıktığımda istanbul KYK müdürlüğüne vardım. içeriye girdim. Birkaç gereksiz memur yüzü gördükten sonra tekrar Beyazıt tramvayına doğru yola koyuldum. Ve iste tekrar Beyazıt... Gelirken ki duyduğum o tramvay kazası hala kafamın içindeydi. Gelirken öğrendiğim kadarıyla, kaza Çemberlitaş'ın hemen biraz ötesinde olmuş. Zaten insanlar da o yana doğru kütle kütle akıyordu. Herkes de aklında aynı soru: Burada ne olmus?.. Ben de aklımda o soruyla beraber kalabalığın arasında kayboldum. Bir an için bu mahşeri şekilde toplanmış yüzlerce insanın arasında dineldim ve bir an için onları seyre daldım. Bu iğrenç manzarayı umuyorum ki görmek istemezdiniz! Ah ne iğrenç!

Kimi mahluklar kaldırım kenarlarında duran elektrik panolarının üzerine tırmanmış ellerini gözlerine uğur yapıyor, kimileri bir kedi gibi itfaiyenin altına pusmuş, kimileri de bir ölünün son vaziyetini görebilmek için insanları iktire kaktıra bu, meraklılar safında kendilerine en ön sırada bir yer açmaya çabalıyorlardı.

Ben bu manzarayı izlemekteyken, bu merak canavarlardan biri, gelip bir dirsek de bana attı. Kenarı çekildim.

— Biraz kenarı çekilin de geçelim be!

Ama bu sonradan buraya gelmiş olan merak canavarlarının hepsinin hevesi kursağında kaldı. Ezilen çoktan götürülmüştü. Sonra etrafımdaki konuşmaları dinlemeye başladım.

— Nolmuş, oğlum burda?

— Tramvay adamı doğramış dayı, kasap nasıl eti doğrarsa öyle doğramış.

— Götürmüşler, götürmüşler torbaylan götürmüşler. Artık kalmamış bir şey...

Bu insanların olduğu taraftan aşagı dogru uzaklastim. Hemen biraz aşağı indigim de bu korkunç senaryonun olmazsa olmaz karakterlerleriyle karşi karşiya geldim: Muhabirler ve kameramanlar!

"Evet, sayın izleyenler meydana gelen kaza, işte tam da şu noktada, Çemberlitaş Tramvay Durağı'nın hemen altında gerçekleşti..."

işte, alelade bir Çemberlitaş esnafının 'trajik sonu' tüm insanlığa bu cümlelerle ifşa ediliyor ve fevkaledeleştiriliyordu.

**********

Tüm bu olanlar zihnimde tekrar tekrar canlanırken Beyazıt'taki Orhan Kemal kütüphanesinin yolunu tuttum. Kütüphanede elimi bir yığın kitapla doldurdum. Bunların arasında Dosto, Tolstoy, Turgenyev ve Kafka'dan kitaplar vardı... Biraz Kafka okuduktan sonra, üniversite yemekhanesine gittim ve yemek yedim. Tüm bu olayların gerçekleşmesi ardından hayli zaman geçmiş ve neredeyse akşam olmuştu. Yine kazanın olduğu yerden dönüş yolunu tutturdum. Tesadüfe bakın ki ne gördüm?
Asya'dan geldikleri belli olan bir çift sevgili kollarını birbirlerinin kollarına geçirmiş, gülerek ve birbirlerini gayet mutlu bir şekilde öperek Çemberlitaş Tramvay Durağı'ndan aşagıya doğru iniyorlar...

(bkz: 27 aralık 2016 beyazıt taki tramvay kazası)

edit: imla.
güncel Önemli Başlıklar