bugün

Sıkı sıkı sarıldığımız ana, baba, yar, dava, değer ne varsa geride bırakmak. Bu dünya sana da kalmaz gözüm.
hayatın belki de en büyük gerçeği. diğeri doğmak.
hala hayatta olduğunun göstergesidir.
ölümü daha katlanır kılar. *
hayattaki en büyük gerçektir.
ölmek istemiyorsan hakszlıktır. sonsuza kadar yaşamak ve genç kalmak mümkün olsaydı keşke.
düşünmesi insanı adam eder.
ki her zaman aklın köşesinde bulundurulması iyidir.
hayatı anlamlı kılan en büyük detaylardan biridir.

yani ölmeyecek olsak her şey ne kadar sıkıcı ve boş olurdu, bir düşünsenize...
tek gerçektir. gerisi de büyük bir kandırmaca ve yalandır. ve ölümden başka hiçbir şey ciddi değildir.

(bkz: varoluşçuluk)
hayatımıza giren adilerinde ölecek olduğunu bilmek iç rahatlatır.
-ölmek en hayırlısı olacaktır..
dünyaya kazık kakmaktan daha iyidir.
fakat: ölüm allah ın emri ayrılık olmasaydı *
canlılara verilen bir lütuf aslında. çünkü yıllar geçtikçe insanın omuzlarına binen yükler, anılar, yaşanılanlar o kadar ağırlaşır ki gün gelir onu taşıyamaz hale gelirsiniz. yeter ki vaktinden önce gelmesin o ölümler.
aile, sevgili, din, arkadaş, iş gibi olguların büyük bir hiçlik, boşluk ve gereksizlik anlamına geldiğinin kanıtını oluşturur.
madem ölüm var yaşamak neden.. ölüm denilen şey tek gerçektirden yola çıkarak yaşama sıkı sıkı bağlanma isteği bir aldatmaca değil midir insan için.. topraktan geldik toprağa yol alıyoruz.. bu ikisi arasında toprak gibi bereketli bir ömür geçirmek gerek sanırım.. meyveleri ötelerde toplanmak üzere.. varoluşumuzun asli gerçeğini bozmadan..
sadece insanın algılayabileceği gerçekliktir. ölümden bilinçli olarak korkan tek canlı bu sebepten insandır. hayatı da çekilmez kılar.
ne zaman öleceğini bilmek ise başka çelişkileri barındırır.
(bkz: bir şey bileceksen tam bil)
(bkz: musalla tasi)
herkes bunun bilincindedir; fakat insanoğlu devekuşu misalidir işte... kafasını kumun içine gömer ve ardında kalan gerçeği görmemezlikten gelerek hatalarına devam eder.

her gün bir insanı üzer.
her gün birilerine hakaret ederek ömrünü geçirir.
ve her gün kaybeder; fakat ''ben kaybetmedim'' diyebilecek kadar da kendini güçlü hisseder. oysa ki ne kadar da acizdir, ne kadar da muhtaçtır birilerine. birilerini bırakın insan beş parmağından biri eksildiği an ne yapacağını bilemez; zorlanır... fakat bunu kabullenmek istemez, işte insanoğlu böyle de kibirlidir.

insanoğlu, her gün bir insanı üzebilecek vakti kendinde bulur da her gün ölümü, ölümün gerçekliğini düşünebilecek vakti kendinde bulamaz. oysa ki her gün bunun bilinciyle uyansak ve her gün bu gerçekle birlikte ömrümüzü sürdürsek, bir insanı üzecek vakti de kendimizde bulamayız.

ve ben hastalıkları da insanları uyaran en büyük nimet olarak görüyorum.

eskiden mezarlıklar özellikle insanların görebileceği yerlere yapılırmış. bunun yapılmasının sebebi ise insanların ölümün gerçekliğiyle birlikte bu hayatta yaşamaları gerektiğine inanmalarından ötürüymüş.

vel hasıl-ı kelam hakikat olan ölümdür.
çokta fifi dedirten durum.
bu gerçekten ötürü, ölmeden evvel ölmeyi başarmak gerekir.

işte o zaman onları benlik duygusu boğamaz ve tabiat celp edemez, zira ölünün tabiatla bir alış verişi kalmamıştır.
boşa kürek çekmek hayatta.
ölüm, hayatın en büyük icadıdır. (steve jobs)
hergün ölmekten daha kötü olmayan gerçek.
Umarım Polat Alemdar karakterinin de tadacağı bir zevk olacaktır.
-korkutan hatta, üzen olaydır, ama tek çaresi -ölünce organlarını bağışmak
-bir nebze olsun içini serinletmek
-gerçek olan bu,
-ölü bedenin gömülmesi ya da yakılmasının -tüm bu çaresizliklerin karşısında*
güncel Önemli Başlıklar