bugün

türk milleti felsefe geleneği olan bir millet değildir. gerek özgür düşünce ortamlarının felsefe için verimli düzeylerde olmamasından, gerekse türk milletinin felsefeye olan uzaklığından, antipatisinden ve hatta korkusundan kaynaklanan bir durumdur bu.
türkler sonuç görmek ister; sonuca göre davranır, yargılar, sorgular, eyler. bir niyetin, yöntemin çok da önemi yoktur. amaca giden her yol mübahtır sanki. bu nedenle çok da sorgulamayan, merak etmeyen, hazırı bekleyen bir toplum olmuşuzdur.
her dönemdeki siyasi iktidarların da düşünerek eyleyen, sorgulayan ümmetlerinden, yurttaşlarından pek haz etmemesinin de türk milleti içerisindeki felsefi ortamın gelişmemesinde rolü büyüktür.
bu faktörlerden ve nicelerinden dolayı türkler felsefeye biraz "kıllı" bir durum olarak yaklaşmıştır. "felsefe yapmak" deyimi bile türkçe'de "bilgiçlik taslamak" manasına gelmektedir. hal böyle olunca türkçe'nin de felsefe dili olarak yetişmemesi, gelişmemesi normal olarak nitelendirilmelidir.
türkçe'yi savunan, türkçe'nin önemi üzerinde basa basa duran abilerimiz, amcalarımız bu durumları bilmediklerinden midir, göz ardı ettiklerinden midir; nedense türkçe kullanılmadığı durumlarda insanları incitmeye dahi varacak sözler sarfetmektedirler. ayrıca ratio, logos, das ein, geist gibi kelimelerin türkçemizde karşılıkları olmadığını, onların yerine kullanılmaya çalışılan kelimelerin anlamları tam karşılamadığını neden hep inkar ederler? (zorlama durumlarda ise aziz yardımlı türkçesine başvurabilirsiniz.)
felsefenin öğrenmeyle değil de kavramayla ilintili olduğunu düşünmüşümdür hep; ve felsefedeki birçok kavramın da bu türden öğrenilecek değil kavranılacak kavramlar olduğunu... bu yönüyle de felsefe biz türklere pek uymaz. çünkü biz hep birileri birşey anlatsın, öğretsin de ona göre eyleyeyim derdindeyizdir.
uzun lafın kısası; türkçe, bir edebiyat dili olarak gayet verimli bir dil olmasına karşın bu verimliliğini felsefe için kullanmak pek mümkün değildir. tarihte bir türk filozof olmayışının nedeni de kafamız çalışmadığı için değil, bu gelenekten gelmediğimiz içindir; ana dilimizin felsefe için yetersiz oluşundandır.
oruç aruoba'nın, bilge karasu'nun gayet başarıyla kullandıkları dil..
ancak şunu unutmamak gerekiyor: felsefe denilen ilim edebiyatın içinde doğmuştur ilk olarak. daha sonra ayrı bir ilim dalı olarak gelişmiştir. ayrıca ikisinin de malzemesi ortaktır: dildir. dil olmadan yap felsefeni göreyimdir.
ayrıca tarihte türk filozofun olmayışına(!) cevap olarak da farabi kimdir, ibn-i sina kimdir demek istiyorum.
bunların yanında amiyane tabiri ile felsefe yapmak(!) için gerekli olan asgari şartlar düşünüldüğünde kusurun zamanında farklı mücadeleler vermek durumunda kalan türk toplumunun dilinde aranmaması gerekmez mi?
dilden ziyade bireysel değil de, diğer müslüman toplumlar gibi, cemaatçi bir toplum yapısına sahip olmamız felsefeye engel dense belki bir nebze kabul görebilir.
türkçe felsefe için epey iyi iş çıkaran bir dildir. felsefeci ile filozof ayrımı yapan tek dil türkçedir. ingilizce dediğimizde nietzsche ile aramda hiçbir fark yokken türkçede ben felsefeciyim o ise bir filozof. yoldayım sözlük büyüyünce ben de filozof olcam.
(bkz: felsefe)
kavram manyağı yapar.
bir dili kolaylıkla felsefe yapabilecek konuma getirmek ciddi bir emek ister. dilin olanaklarını zorlarsınız. yeni kelimeler terimler üretirsiniz. bunlar gerçekten ciddi zihinsel performans ve kültürle hemhal olmayı gerektirir.

beni çok etkileyen bi kelime vardır türkçeye kazandırılan: eleştiri. yanılmıyorsam bunu macit gökberk bulmuş, çıkarmış. elemekten, süzgeçten geçirmekten 'eleştiri'yi çıkarmış. bu beni çok etkilemişti ilk duyduğumda. işte böyle yapılır dile katkı. bunun için kültürü çok iyi özümsemek, onu iyice analiz etmek, onunla yaşamak gerekir. ahmet inam bu sorunu sıklıkla dile getirir. akademisyenlerin yabancı dillerle münasebetini türkçeyle olan münasebetinden daha fazla görür. gerçekten de öyledir. türkçe'nin üzerinde fazla durulmaz. üzerinde durulmaya kimse yeltenmez. çünkü gerçekten zordur dille uğraşmak. bunun için aşk lazım. kültüre olan, diline olan ve felsefeye olan aşk. türkçe felsefe yapmak zordur şu dönemde. bizim felsefecimiz konuşurken, nasıl yani hocam diye sorduğumuzda anlatamazdı bazen. ingilizce düşünmeye başlardı hemen. sonra "al işte ingilizcede bunun için iki kelime var ve demek istediğimi karşılayan orada mevcut. türkçenin azizliği işte kusura bakmayın" der devam ecerdi. türkçe yetersizdir. kavramsal düşünceye uygun dil potansiyelini daha meydana çıkarmamıştır. yeni kavramlar nadir çıkar, çıktığında hoşgörüyle karşılanmaz veya karşılanacak kadar iyi olmaz. evet, bunun için tam teşeküllü ortam da var denemez ama şu anki mevcut akademisyenlerin de bunun için çabaladığı da söylenemez. ahmet inam'ın deyişiyle 'tam bir memur'lar. e kim ilerletece felsefeyi? bu gidişle zor. ortalık çeviri kaynıyor, sözde haberdarız batılının düşündüklerinden ama açıyorsun bakıyorsun, anlamıyorsun. zizek okuyamayan adamlar var. çevirmenler de bazen, bunu demeyi hiç sevmem ama, 'artislik' dolu çeviriyorlar metini. ya gerçekten türkçeleri yetmiyor ya da üzerine düşünmeyi es geçiyorlar. daha bugün selim ileri radikal kitap'ta yazmış mesela, kafka'nın amerika adlı kitabının ilk cümlesini karşılaştırıyor çevirilerde, biri bi cümle, diğer paragraf resmen. kısa olanın yayınevine sormuşlar neden böyle diye, bizim okurumuzun uzun cümlelere ihtiyacı yok demişler. enteresan. bu örneği yayıncıların zihniyetini göstermek için kulladım. yayıncıların da anlaşılır olacak mı acaba, yararlananlar hatırı sayılır miktarda olacak mı diye bi kaygıları yok. hatırlıyorum, meksika sınırı programının bi bölümünde bi deleuze metninin ilk paragrafı okuyup iki saat anlayamamışlardı, hatta gülmüşlerdi çevirene. e bizim fransızcamız da yok, nerden okuyacağız? o kitabı bi tek o adam çeviriyor mesela türkiye'de. başka çeviren yok. zaten satılmıyor. iyice boktanlaşan bi durum yani.

özveriyle bu işin üstüne giden, işini ciddiye alan, işini tutkuyla yapan ve bizleri düşünen, türkiye'yi düşünen felsefe emekçilerine acilen ihtiyacımız var.
eğer über laik ve irtica hortluyorcuysanız felsefe dili olarak türkçe at yarrağına konmuş bir kelebek gibidir. zamanında çok kafa yorulmuştur bu meseleye. doğan özlem, bedia akarsudan tut da islamcı camiada ismail karalara kadar. ulan en basitinden örnek. almanca yahut ingilizce düşünmek anlamına gelen bir milyon tane kelime vardır. örneğin: contemplation, consideration, think, conceive, imagine ya da besinnen, denken, betrachten, nachdenken, überlegen, andenken. ha hasan ali yücel sonrasında über çağdaş ve sonsuz bir demokrat olma yolunda ilerlediğimiz için osmanlıca türkçesini arapça diye bir tarafa attık ve sonra tüm bu kelimeleri düşünmek diye çevirdik. güdük ve kadük bir mentalite. pardon zihniyet. yok lan anlık mı deseydim. peki bu goşist sol sıçmıkları teenni, teemmül, tefekkür, mülahaza gibi tüm bu kavramları gerektiği yerinden ışıtan varyantlarının neden üstüne kül serpti. çünkü bilgilenme değildi, entelekheia değildi derdimiz. tek derdimiz vardı o da hizipleşmek ve şucu bucu yaftasıyla kategorize etmek. zira osmanlı türkçesi temelli bu şekilde bir çeviri yaptınız mı hemen irtica hortladı oluverir. burası böyle bir ülke. siktimin memleketinde bariyerlere toslamadan düşünemiyoruz tabii.
pek de verimli olmayandır bence. bir felsefe dili olarak almanca, yunanca daha bir uygun geliyor sanki bana. türkçe'de bazı şeyler yerine oturmuyor sanki. mesela bir geist kavramı nasıl kendi ahengi içinde karşılansın? kaldı ki felsefeden soğutacak derecede kötü çevirilerin ortalıkta dolaşması 'bir felsefe dili olarak türkçe' hakkında pek de iyimser düşünmeye teşvik etmiyor insanı. ama yine de jargona hakim ve yazdığı, çevirdiği okunanlar da var; yok değil. öylesini bulunca tüm kitaplarını birden alıyorum. metinleri okurken ruhumu esnetiyorum; esriyorum.
lastik gibi her kelimeden her anlamın türediği bir dilde öyle felsefik şeyler çıkar ki adamı delirtir herkes senelerce bir söz hakkında düşünür. esas biraz milletçe kafa yorsak felsefe en iyi bu topraklarda yapılır ama nerde lisede bir sene felsefeyle olmuyor ki azizim.
belki basit bir örnek ama bu konuya uygun. internete ne diyelim, türkçesi ne olsun mevzuu vardır ya sen yap adını mahmut koy başkaları düşünsün ne diyeceklerini.
orjinalinden okuyacak kadar ingilizcem yok gerçi felsefe okuyacaksan almanca bileceksin derler. (konunun uzmanı değilim o yüzden çok ahkam kesmeyeceğim.) tahminimce ortalama bir alman da zaten anlamaz hegel'i nietzsche'yi. felsefeyi uzmanı yapar halkın anlayabileceği şekilde anlatırlarsa ne ala.
gelelim türçe'nin felsefe dili olması konusuna. daha önemlisi şu: bizim ülkemizde neden felsefe üretilmiyor. neden dünyaca tanınmış görüşleri takip edilen bilim insanlarımız yok.
bu konuda da treni kaçırdığımızdan olabilir mi? nasıl ki sanayi devrimini hala gerçekleştirememenin sıkıntılarını yaşıyoruz...
descardes aydınlanma çağının ilk ışıklarını yakarken o zamanlar bizler (yani türkler) neler yapıyorduk.
osmanlıcaya sırt çevirmemiz gerçekten çok hatalı olmuş. bunu şimdi görebiliyoruz. öyle acı bir durum ki üçkuşak önce yaşayan atalarımızın ne yazdıklarını anlayamıyoruz. bu kültür kopuşunun yarattığı sonuçları görebiliyoruz. dil devriminin artı yönleri tabi ki oldu ama keşke ikinci dil olarak bizlere ingilizce öğretildiği kadar osmanlıca da öğretilseydi.
''egzistansiyalizme göre biçemsel bilginin kuramsal kılgısının sistematiği ve edimsel kavramlar ile etkileşimi'' türünden yazılarda kullanılan türkçedir.

not: tırnak içindeki kısım uydurmadır,örnek vermek amacıyla konulmuştur. lütfen ciddiye alıp eksilemeyiniz.
imkansız gibi bir şeydir.. imkan var gibi görenler, yapmak isteyenler vardır tabi ki kullandığı kelimelerin çoğu ingilizce kökenli, ingilizce telafuzlardan saçma sapan çevrilmiş türkçeye yerleşmiş bir şekilde, bazen direkt olarak ingilizce kelime koyarak yapabilirler..
edit: afedersin ama bu eleştiriden gelecek popüleriteye sokim!
(bkz: türk felsefe tarihi)
(bkz: feylesof)
dünya üzerinde tüm filozfoların da hemfikir olduğu üzere felsefe dili grekçe yahut almancadır. latince bile değil yani. grekçe'den latinceye geçişi bir degrasyon olarak tavsif ederler. ingilizce asla ama asla mektuplaşma dilinden öteye gidemeyen bir dildir. heidegger'in satre ile existensiyalism correspondaslarında bile resmen franzızcanın silikliğini yüzüne vurmuştur. almanca'da grekçenin asıl ruhuna sadık kalabilmiş yegane dildir. hölderlininden tutun da bir çok filozofuna kadar fransızlara bu şekilde diş bilerler almanlar: siz grek ruhuna ve dolayısıyla kutsal germen ruhuna hainlik ettiniz. felan filan uzun mevzu.
ingilizce: i think that....
türkçe: bi susar mısın kardeşim...
yetersizdir. erdoğana göre.

ama yine de erdoğana göre gayet yeterlidir ve türkçe bilim ve felsefe dili olmak için yetersizdir diyenler ırkçılık yapmaktadırlar.

peki o halde erdoğan iki söyleminde de haklı ve ırkçı mıdır? sadece birinci söylediğinde haklı ve yalancı mıdır? yoksa sadece ikinci söylediğinde haklı ve hem ırkçı hem de yalancı mıdır?

bu felsefi sorunun cevabını veremeyeceğiz anlaşılan. çünkü malum, türkçe felsefe konuşmak için yetersiz bir dil.
güncel Önemli Başlıklar