bugün

(bkz: sesimi duyan var mı)

aslında bir beşiktaşlının değil, bütün beşiktaşlıların haykırışıdır. yeter demektedir. yeter demirören!

2003-2004 sezonundan beri takımda yaşananların baş aktörü yıldırım demirören ve yönetimine haykırmaktadır. artık git demektedir. ama sesini duyuramamaktadır.

şu kadar yıllık beşiktaşlıyım. bu takımı severken hiçbir zaman öncelikli beklentim, şampiyonluklar, kupalar, büyük transferler olmadı. her şeyden önce benim o çocukluğumda aşık olduğum takımı görmek istiyordum. bir seba gibi başkan, bir rıza gibi kaptan, bir feyyaz gibi golcü, bir sergen gibi topçu, bir şifo mehmet gibi adam görmek istiyordum.

şampiyonluk varsın olmasın, bana o yıllarda aşılanan ruhu istiyorum ben. kulübüm doğru-düzgün, beşiktaş'a yakışır şekilde yönetilsin istiyorum. şerefiyle oynayan hakkıyla kazanan ya da kaybeden bir beşiktaş istiyorum. meğer ne çok şey istiyormuşum?!

******

yıldırım demirören, artık serdar bilgili'nin(ki bu adam yönetim açısından da, duruş açısından da beşiktaş'a yakışan biridir) başkanlığından sıkılınca ve artık kendi sırasının geldiğini düşününce, önce sinan engin marifetiyle takımı karıştırdı. sonra yanına kıvanç oktay'ı da alıp istifa etti. zaten daha önceden de fikret orman gibi bir adamı kaybeden serdar bilgili iyice zayıfladı. meşhur samsunspor maçından sonra yönetimdeki çatlaklar tribüne sirayet etti. aslında resmin bütününe baktığınızda kapalıyı bölerek mantıklı bir hareket yapan serdar bilgili'ye beşiktaş tarihinde görülmemiş tepkiler yağmaya başladı. bu tepkilerin yıldırım demirören ve sinan engin'e yakın kimseler tarafından körüklendiği yüksek sesle söylendiği halde sonuç alınamadı. ve sonunda olan oldu. serdar bilgili fenerbahçe maçında şahsına edilen küfürler sonrası istifa etti. bilgili, istifasının nedeninin taraftarın değil, protokol tribününden kendisine edilen küfürler olduğunu üstüne basa basa söyledi. başkan, genel olarak icraatlarıyla aslında beşiktaş'ı fazlaca ileriye götürememişti ancak kulübü nispeten maddi, kurumsal ve sportif açıdan toparlamış biri olarak serdar bilgili'nin gidişi hak ettiği bir gidiş şekli olmamıştı şüphesiz.

olan olmuştu. beşiktaş benim şahit olduğum tarihinin en bunalımlı günlerine giriyordu(tabii biz günler sanıyorduk, kimi aylar dedi, ama kimse önümüzde yıllar olduğunu bilmiyordu).

olağanüstü kongre yapıldı ve yıldırım demirören, o arka planda kalan, daha doğrusu kaldığı sanılan demirören başkan seçildi. yönetime, en yakın mesai arkadaşlarını değil; en yakın arkadaşlarını getirmişti. gelir gelmez, başkanlık heyecanıyla olsa gerek bir ton transfer yapmış, bir sezon öncesinin şampiyon takımını dağıtmış, yerle yeksan etmişti. sebep olarak yeniden yapılanmayı gösteren demirören'in aslında yapılanmadan anlamadığı da bu eylemiyle gün yüzüne çıkmıştı. bir takımı yeniden yapılandırmak demek mevcut yapıyı yıkmak demek değildir. aksine o yapının temel taşlarını bozmadan daha kaliteli elemanlarla harmanlamak demektir.

sıkıldınız mı? buyrun biraz burada vakit geçirin sonra geri gelirsiniz: (bkz: ajdar anık)

çabuk geldiniz bakıyorum... evet devam edelim...

beşiktaşımızın o sene aldığı adam sayısı hemen hemen iki anadolu kulübünün kadrosuna eşitti. bunların içinde fenerbahçe'nin sözleşmesini yenilemediği futbolcular, fenerbahçe veya galatasaray almasın diye alınmış topçular, ve yüksek bonservis bedelleriyle alınmış piyango gibi yabancılar bulunmaktaydı. kulüp yüksek bedellerle faydalı olup olamayacağı tartışılacak bir sürü adam almıştı. demirören, bunun yanında yıldızının hiç barışmadığı ve bana göre türk futbolunda büyük iz bırakmış lucescu'yla yolları ayırmış, onun yerine dünyanın tartışmasız en taşaklı hocalarından biri olan del bosque'yi getirmişti. bu arada, del bosque'yle imzalanan kontrat öyle acayip bir konrattır ki içimize girmiş ve hala oradadır.

demirören, aldığı o kadar futbolcunun yanına bir de del bosque'yi ekleyerek bir anda camianın gözlerini parlatmıştı. yine aynı demirören bir süre sonra türkiye'de başkanlığın gerek şartlarından biri olan teknik direktör kovma faaliyetini gerçekleştirecek ve beşiktaş daha bir sistem oturtma evresindeyken bir anda dibe çakılacaktı.

del bosque'nin gönderilişiyle beşiktaş'ın uğradığı maddi zararın ölçüsü o kadar büyüktür ki, altından kalkılacak gibi değildir.

del bosque'den sonra beşiktaş'ın öz evlatlarından biri rıza çalımbay göreve getirildi. demirören hocasını yanına alıp, "hocamızın yanındayız" mesajı vererek artık her şeyin farklı olacağını söyledi. gerçekten de demirören kendini aştı çalımbay döneminde.

rıza çalımbay beşiktaş'ın aradığı kişi miydi, tartışılır. ancak itiraf etmek gerekir ki, bu dönemden geriye aklımızda sadece 17 nisan 2005 fenerbahçe beşiktaş maçı kalmıştır.
demirören bu dönemde transfer bazında herkesi şaşırtarak john carew transferini gerçekleştirdi. toplam 4,5 milyon euro'ya mal olan bu transfer ve carew'in gösterdiği performans tam bizleri mutlu etmişti ki, aynı demirören bu adamı 7,5 milyon euro gibi komik bir rakama lyon'a sattı.

demirören, rıza çalımbay'a da fazla dayanamadı, taraftar ve medyanın tepkilerine boyun eğdi ve çalımbay'ın görevine son verdi. böylece tigana devri başlamış oldu.

yine mi sıkıldınız? buyrun: (bkz: kemal sunal replikleri)

hah! geldiniz mi? evet nerede kalmıştık?

tigana gelir, yine birtakım transferler yapılır. tigana bir şablon oturtur. ancak yönetimden bazı kimselerle anlaşamaz. dışarıdan sinan engin altını oyar. ligin 2. yarısındaki iyi oyuna ve alınmış ikinciliğe rağmen tigana gönderilir. aslında kendisi istifa eder. fakat, herkes bilir ki, tigana istifa etmek zorunda bırakılmıştır. zira, demirören ayak oyunlarında çok başarılıdır ve de artık teknik direktör kovma limitinin sonuna geldiğinden kendini bu gidişin dışında tutmayı becermiştir.

geldik günümüze... ertuğrul sağlam gelir. çok efendi bir insandır(bu tabirin de hastasıyım). camiada kendisine pek itiraz eden olmaz. kendince bir sistemi, geliştirmesi gereken yönleri vardır. ancak hiç yetki kendisine bırakılmaz. sinan engin bir yandan, demirören beri yandan, yönetim kurulundaki futbolu çok bilenler öte yandan sağlam'ı zorlar da zorlar. tuhaf transfer yapılır. sağlam'ın vizyonu sarsılır. lig liderliğine kadar yükselmiş takım güç bela üçüncülüğü kurtarır.

*******

yıldırım demirören başa geldiği 2004 senesinden bu yana beşiktaş'ı zerre ilerletememiştir. tam tersine beşiktaşımız geri gide gide bir hal olmuştur. finansal, kurumsal, sportif olarak imajı zedelenmiş. her şeyden önemlisi başta belirttiğim beşiktaşlı duruşu, verilen demeçler, yapılan eylemlerle zarar görmüştür.

yıldırım demirören iyi bir yönetici değildir. bakalım:

- ailton alındı. zararına satıldı.
- juanfran alındı. zararına satıldı.
- carew alındı. ufak bir kârla satıldı.
- del bosque alındı. kovuldu. tazminatı çok afedersiniz beşiktaşımın götüne girdi.
- fenerbahçe'nin gözden çıkardığı adamlara kurtarıcı muamelesi yapılıp paralar saçıldı. hiçbiri faydalı olamadı.
- galatasaray almasın diye alınan fahri tatan kiralık verile verile futboldan soğutuldu ki, bu adam beşiktaş'a geldiğinde milli takımın önliberosuydu.
- sinan engin tekrar kulübün başına menajer yapıldı. bu zaten başlı başına rezaletti.
- sinan engin'i getirmek için beşiktaş'ın öz evladı ali gültiken harcandı.
- alex'in ası diye ricardinho getirildi. paşa unvanını aldı ve gitti.
- defansın belkemiği guiaro ronaldo bedelsiz serbest bırakıldı.
- sırf tecrübesiyle bile takıma büyük etki eden zago'ya yol verildi.
- giunti neredeyse sınırdışı edildi.
- kulüp borç batağına saplandı. hem de 100 küsür milyon dolar borcun yarısı demirören'e olmak üzere.
- beşiktaş mehmet ekşi'nin idareten takımı çalıştırdığı dönemi de sayarsak 4 senede 5 teknik direktörle çalıştı.
- ibrahim kaş bile elde tutulamadı.
- beşiktaş'a hiç yakışmayan demeçler verildi. durduk yere ortam gerildi. kulübün tarihi imajı yara aldı.

- günümüzde, aek'nin gitti diye bayram ettiği seric alındı.
- tigana'nın eseri bobo'yu satmak için elden gelen her türlü çaba sarfediliyor.
- orta yaşını aşmış ve yeteneği belli türk oyuncular hala kurtarıcı diye alınıyor.
- takımın iki kaptanı birbiriyle kanlı bıçaklı oluyor. kimsenin ruhu duymuyor.
- hepsinden vahimi, beşiktaş beşiktaşlıktan uzaklaştırılıyor. ellerimizden resmen kayıp gidiyor. sıradanlaştırılıyor. ve biz sadece seyrediyoruz.

yıldırım demirören iyi bir yönetici değildir. beşiktaş'ı yönetecek biri hiç değildir. yıkmak yapmaktan kolaydır. demirören de bunu şiar edinmiş biridir. görünen köy kılavuz istemez. bu adamın bu saatten sonra beşiktaş'a artı değer katacak biri olacağını düşünmek türk filmlerindeki ayşecik iyimserliğinden başka bir şey değildir. o yüzden ilk defa diyorum ki, yeter demirören. git artık!... git ve dönüp arkana bakma bile! çünkü bıraktığınla övünecek bir şey yapmadın ne yazık ki...

___________

ek: şu yukarıya yazdıklarımı okudum da, kendime acıdım yeminle... biz bu çileyi hak edecek ne yaptık lan?!!
futboldan soğudum, lig tablosuna bakamaz oldum, takımın maçını izlemekten keyif alamaz oldum ama her şeye rağmen sevgim değişmedi takımıma karşı. bir beşiktaşlı olarak haykırışım budur. *
oku oku bitmez bir haykırıştır.
yeter ulen demirören diye haykırsalar daha janjanlı olacağı kanısındayım.
mevcut peşkeş sistemi devam ettiği müddetçe bitmeyecek haykırış.
altına imzamı attıgım haykırış.
(bkz: hocam ne haykirdin be)
(bkz: isyan bu haykırış)
9 ay sonra değişen birşeyler sonunda oluyor sanırım. bir beşiktaşlı olarak takımın başında ki tecrübeyi sonuna kadar hissediyoruz ve ona güveniyoruz çünkü yönetim denizliye karışamıyor ona futbol öğretmeye kalkamıyorlar çünkü izin vermiyor denizli kozları yok yönetim şu dönemde sözleşme uzatma teklifi yapmış olmasına rağmen kabil etmedi çok taktir ettim bunun yanında transfer politakasında da şimdilik bir düzelme görülüyor işler iyi gidiyor sene sonunda gülen taraf biz olursak söz verdim sabahlara kadar içiyorum *. hadi beşiktaşım son 7.
şu sıralar sesi hafif kısılmış haykırıştır. fekat, gelecek sezon bu seneye aldanıp takım güçlendirilmez, yine paralar sokağa saçılır, efendime söyleyeyim futboldaki başarıyla basketboldaki başarısızlık gölgelenmeye çalışılırsa çok daha yüksek sesle haykırabiliriz sanki.

şimdi burada hıncal negatifliği sergilemek istemem. her ne kadar fenerbahçe'si galatasaray'ı yarıştan kopmuşsa da ortada son haftaya büyük avantajla giren ve bunu hak eden bir takım var. sorumluları tabii ki takdir edeceğiz. öte yandan geçen 5 senenin de hesabını soracağız. futbol adına konuşursak, gelecek sezon fenerbahçe ve galatasaray'ın hırslanacağını, trabzon'un çıtayı yükselteceğini, avrupa takımlarıyla yapılacak maçların sıkıntılı geçeceğini düşünerek hareket edilmeli. basketbolda ise senelik hamlelerden artık vazgeçilmeli. en azından bir 3 senelik plan yapılmalı. ne bu yav, bir sene ligi lider bitiriyorsun, sonraki sene play-off'ta ilk turda eleniyorsun.

hasılı kelâm(bu sefer az haykırıcam), son hafta büyük ihtimâl şampiyonuz, olsak da olamasak da seneye şöyle adam gibi bir plân programla başlayalım istiyorum. kısacası demirören'den beni şaşırtmasını bekliyorum.
"siyah ulan!" haykırışıdır.
(bkz: kartal gol gol gol)
(bkz: katta gol gol gol)
(bkz: kata go go go)
daha çok höykürüş gibidir.
sarı mavi yeşil meşil farketmez, siyahla beyaz fark eder!
şampiyonluk naralarıdır...
(bkz: sevinmek için sevmedik)
son tabata olayıyla birlikte iyice tavan yapmış haykırıştır. takımımızın başında 8 milyon euro'yu şak diye 30 yaşındaki adama yatıran, hesap yapmayı zerre bilmeyen bir adam var. gel de haykırma... tabata iyi çıkar kötü çıkar umrumda değil. bu adama bu parayı kimse vermez. vermaz anasını satayım ya!! bobo'nun 4 milyon bile etmediği bir piyasada, elano 7, santos 6 milyonken(alonejuveline'a selamlar) biz gittik kime 8 milyon verdik. gel de haykırma... gel de fıttırma...

(bkz: #5274437) kendi entrymi kopyalamak istemezdim ama duruma bakar mısın?

yok abi ben kesinlikle inandım. bu demirören başımıza gönderilmiş bir musibet, bir ayaklı afet... helâk olucaz bunun yüzünden...
artık iyiden iyiye genele yayılan haykırış. ama muhatabı anlamıyor bir türlü. bir türlü anlamıyor!
beşiktaş'a olan aşkını başkana küfrederek gösterme olayıdır...

çok taktir ederim her fırsatta uygularım...