bugün

Seni sevmekten vazgeçtim ama seni sevmemek bile beni boşluğa sürükledi.. Seni severken az da olsa mutluydum, umutluydum. Zihnime karamsarlık, karanlık nüksetti.
Bugün gelmen gerekiyordu.
çok şey yazdımda gönderemedik be.
madem ona yazdın ona yazın o zaman buraya neden yazıyorsunuz. insan gerçekten hayret ediyor.
neyse hayat çok kısa.
Sana olan hislerimi itiraf etmemin üzerinden tam 5 yıl geçmiş... Koskoca 5 yıl dile kolay. Bir o kadar sensiz kaldım. Ama senle geçirmeye çalıştım yılları... Dönmeni bekledim... Seni nerede bulacağımı bilsem, seni arardım da.

Bu Yaratılırken buluştuğumuzla kaldık işte...
Moralim bozulduğunda sana sarıldığım anları hatırlamaya çalışıyorum yıllardır. Sana sadece hayallerde sarılabilmek, ne kadar can sıkıcı bilemezsin.
Resimlerimizde ki renkler sararıyor artık ne olur dön. Bana ördüğün aslan her gece konuşuyor benimle çıldırmak üzereyim.

Kokunu hatırlamakta zorlanıyorum ne olursun gel.
Dünya tatlısı arkadaşım seninle sohbet etmeyi çok özledim.
emin olun "ona" dediğiniz kimse okumuyordur burada yazılanları. okusa bile kendine yazıldığını nereden bilecek ki?
Seni çok özledim. Sanki seninle konuşsam her şey geçecek gibi ama seninle konuşmak mümkün değil.

Düşünüyorum, hayalet miydin yoksa rüyamda mı gördüm seni de hemen yitip gittin?
(bkz: o kendini biliyor)
her salataya havuç iyi gider. Dün hunharca çiğnerken dilimi ısırdığımdan ötürü söyleyememiştim.
Çok özleyeceğim..
bana güven.
şüphe etme..
senden daha mühim bir düşüncem yok.
olur da razı olmazsan, artık istemezsen, bende hoşuna gitmeyen bir şeyler olursa sana asla kızmam, kırılmam.
kendine iyi bak.
günlerim seni düşünerek geçecek...
bu siteye takılmayacağını bildiğim için hiç yazmayacağım yazı.
Ne? "kalbin" nasıl? ise "aklın" sorusudur. Ve ne? sorusuna cevap verilmeden nasıl sorusuna cevap aranmaz esasen hayat denen bu yolculuk Nasıl? sorusunun Ne? sorusunu ikna etmeye çalışmasından ibaret
sen o sokakta beni bırakıp gittin gideli, o çaresizliği bana yaşattığın günden beri gülüşlerim ağlamaklı her gülüşümde içimde bir burukluk mutluluk denen şey yok oldu beraber her sokağını gezdiğimiz o şehre artık çok fazla gidemiyorum zaten ne zaman o şehre gitsem yanına uğrayıp bir şeyler anlatıyorum duyuyor musun bilmiyorum belki anlamıyorsundur bile ama kimseye anlatamadığım şeyleri, içimi dökmek istediğim şeyleri hala sadece sana anlatıyorum umarım gittiğin yerde rahatsındır bedenlerimiz değil ama bir gün ruhlarımız buluşacak iple çekiyorum o günü. yanına gelmek için ölmem lazım gidişin ölümü bekleyen birine dönüştürdü beni lütfen arada bir rüyalarıma gir belki biraz konuşuruz yine güleriz küçük çocuklar gibi kahkahalar atarız birbirimize şakalar yaparız seni çok özledim dostum.
benim senden başka yolum mu var?

ben nereye gitsem, nereye kaçsam dönüp dolaşıp sana çıkıyorum.

ona artık benden daha yakınsın deme, hiçbir şey senden daha değerli değil.
içilen bu çaylar hep mi farklı demlikten olacak?
Ulan ne güzel ya artık ona yazacak bi yazım bile yok.3 ay boyunca köpek gibi düşünürkenki halimi hatırlıyorum da ne zavallıymışım gerçekten ne körmüşüm ne bitmez bundan sonra yaşayamam triplerine girerek hayatı kendime zehir etmişim. Her şey bir gün kökten bitiyormuş.Herkes gidiyormuş. Olanla ölene çare yokmuş. Şu üç günlük dünyada kimse için kendini sıkıp yormaya değmezmiş.
Artık başın sıkıştığında hangi vakitte olursa olsun gelip götünü kurtaracak bir kardeşin yok. Bu sefer büyük sıçtın, hem de yediğin kaba sıçtın. Keşke o iki duman çekip cesaretlenerek söylediğin şeyleri telefondan değil, bizzat karşıma dikilerek söyleseydin de seni bir daha dikilemeyecek hale gelene kadar dövseydim. Bir değil, iki değil, üç değil tam dört kavanoz.. yok konumuz bal değil, tam dört kere sırtımdan vurduğun yetmezmiş gibi bir de kendi karaktersiz davranışlarını sergileyen sanki benmişim gibi bir muamele yaptın. Yediğim kazıklardan çok o söylediklerin koydu. iyi oldu çok da güzel oldu afferin sana. Bundan sonra olacaklar hakkında bir fikrim yok ama sonunun nasıl olacağını çok iyi biliyorum. Sen de diğerleri gibi bir tenhada ya yüksek doz sonucunda kuduz bir köpek gibi ağzından köpükler saçarak ya da kendin gibi birkaç müptezel tarafından öldürüleceksin. Yalnız, yapayalnız bir şekilde ve ben senin yanında olmayacağım. Üzülecek miyim? Ne yazık ki evet. duygusal bir insanım sokakta araba altında kalan bir lağım faresi görünce bile ağlıyorum, senin arkandan da ağlayacağım ama bu yaptıklarını asla unutmayacağım.
Keşke yüzüme kapatmasaydın da bunların hepsini buraya yazmak yerine mala anlatır gibi sana anlatsaydım.
Bir dönem Bohemya'da (yakın çevre dahil) sardinya töresi gereği, adonis figürü besleyen nesiller düşünün!

Töre için Mayıs kadın, kışın soğuk yüzünü mavi ipeğe sarıp kaldırmış, bitkileri büyütsün sıcaklığım diye. Mantar kabuğundan saksılara ekermiş güzelliğini, mayıs kadın.

(Bitkiler neden saksılarda büyümeye zorlanır?)

Ölüm ve dirilmenin tanrısı attis, adonis'den düşkün mü ki kanıyla menekşeleri büyütüyor.

Sizce, kybele'ye hangisinin aşkı yeter?

Sormayın mayıs kadını. Unuttunuz siz de besbelli. ölüm figürü gömleğine bürünmüş büyük tanrılar da çoktan unuttular küçük kadınları!
görsel
bunu okuyorsan bil ki sayende anladım aşık olmanın ve gerçek aşkın zorluğunu.
alllahım sana geliyorum.