bugün

"hadi gel köyümüze geri dönelim,
fadimenin düğününde halay çekelim" ile hatırlamak istiyoruz ferdi tayfur u.
Yaşadığımız bu gezegenin güneş ekseni etrafında kaç defa döndüğüne, yaşadığımız bu coğrafyanın üstüne güneşin kaç defa doğup battığına dair net bilgilere sahip değilim. Net olan şu; dün son buldu, yarın muamma ve elde avuçta olan sadece bugün.

Bugünün telaşını fizyolojik ihtiyaçlara ve gelir kaynağı sağlamaya yönelik olarak yaşamını sürdüren bireylerin dünyada basın organlarından aldıkları bilgiler haricinde olup bitenleri anlamaya ve muhakeme kurmaya pek takatleri yoktur. Onlar eğitim/öğretim kurumlarının ders sıralarında yarına dair kariyer planlarını yürütme mekanizmasının çarklarında tur çevirmektedirler. Kurulu düzene dair yaşamak zorunda bırakıldılar. Biraz farklı düşünmeleri için inanın vakitleri yok.

Bu düzenin işleyişinde düzenin kurucuları düzene dair ya da aykırı konuşanlara itimat edilmemesi için çaba sarf ederler. Onların iyiliğe güzelliğe dair fikir ve düşünceleri düzen kurucularının, idame ettiricilerin gözünde ihtimal dahilinde olmayan fikir ve düşüncelerdir. Çağdaşlaşma dönüşümünde “meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan” sözü misali gemide seyir halinde olduğunun farkında fakat rotası hakkında pek bir bilgisi yoktur. Dalgalar arasında bir o yana bir bu yana savrulan bu geminin yolcularının arasından bazıları filikalara binip bildikleri rotalara doğru kürek sallamaya devam ederler. Bazıları sırf gemiden kurtulmak için, bazılarıda farklı düşündükleri için.. Bazı filikalar daha geminin silüetini gözlerinden kaybetmemişken batmak zorunda kalırlar. işte burada Titanik’in son sahnesinde Rose’un Jack’i filikaya çekip filmin mutlu bir şekilde bitmesine izin vermeyen senarist gelir akla.
Nasıl derler “Film icabı”.

Bir ırkı, ülkeyi ya da bir topluluğu baz alan belki de bir milletin çıkarlarına yönelik olan hiç bir ideoloji dünyaya bir fayda sağlamaz. Her insan kendinin ve kendinden olanların yaşamının daha güzel olmasını ister. Bunu gerçekleştirirken başkalarından olanların yaşamının sınırlarını zorlayabilir. Tam da bu mahşerin ortasında bir kaos vardır. Sevicileride olur, reddedicileride.

Bankaların ve bunlara bağlı devletlerin idaresindeki sömürü düzeni emeklerini ve iliklerini sömürdüğü, mülkiyetine alamadığına yaşamak hakkı tanımadığı insanların inançlarına pek de bakmıyor. inanın Türk/Kürt/Ermeni/Arap/Rum oluşuna da bakmıyor. Sırf düzene karşı çatlak sesler çıkmasın diye ten renklerini, halkları hatta kadın ve erkekleri birbirlerine düşman ettiriyor.

Eğer bizim gibi düşünmüyor ve onların haktan yana haykırışlarını sırf bizden değil diye duymuyorsak bizim olan bu gezegende işitme yitimizi kaybetmişiz demektir. Adaleti, hakkı ve barışı ancak ve ancak diyalog ile çözebiliriz yoksa müslümanı gayrimüslime, ateisti farisiye ve deisti museviye kırdırarak hiç bir meseleyi çözemeyiz.

Herkese ve her şeye rağmen “Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
Toplu taşımada kenarda oturup başını cama yaslayan, hızlı hızlı görüp geçtiği nesnelere aldırış etmeyip iç dünyasında binbir düşüncelere kapılan, öte yandan hala mışıl mışıl uyuyan herkese günaydın.
Kötü ve zalimlere tez zamanda akıl, fikir.

Kış günü açmış bir bahar çiçeği etrafına mutluluk ve güzellik saçar. Bahar çiçeğidir sonuçta. Kış ayı itibariyle ömrü kısadır. Bir yalancı güneşe aldanmıştır, umutludur. Yine de mücadelesini son fotosentezine kadar sürdürür. O kış gününde açmış bir bahar çiçeğidir ve evet! onunda bir hikayesi var.

insanın doğumunda mevsimin pek bir önemi yoktur. Hava muhalefeti ve ya mevsim bir insan yavrusunun dünyaya gelmesindeki duyulan sevince etki etmez. O baharıda görür, yalancı güneşide. O zamanında doğmuş bir insan yavrusudur. Onunda bir hikayesi mutlaka var.

Şimdi yaşadığımız coğrafyaya çok yakın bir yerde süren bir savaş söz konusu. Binlerce hikaye doğduğu, büyüdüğü, üzüldüğü, sevindiği, bir çiçek diktiği, bir çocuk büyüttüğü coğrafyayı tek bir kabahati olmadığı halde terk etmek zorunda ve ediyorda. Niçin? Seneler boyu bir düzenin saadetini temsil etmek için çabalayan bir anne niçin yavrusunu kucağına alıp sonucunu bilemediği bir yolculuğa çıkıyor? Niçin bir çocuk oyuncağını da eline alıp daha yeni yazıldığı hikayesini çok farklı yerlerde ve çok farklı şekilde sürdürmek zorunda? O sözde barış temsilcisi ülkeler, yalancı mutluluk dilekleri, meseleye derinden ortak olup verilen sulh mesajları.. hepsini hüzün ve nefretle okuyorum.

Bugün ben uyandım, hazırlandım ve işe geldim. Nasipse tekrar evime döneceğim. Ama bugün mülteci konumunda bir insan uyandı, hiç aşina olmadığı bir yer, kendi milletinden fakat hiç tanımadığı binlerce insan, gözlerinde hüzün, boğazında düğüm, yüreğinde tarifini izah edemediği binbir acı. Meselenin sebebine ortak olan ve olayın kahramanlarından birisi bu acıların sadece birine ortak olabilse acaba kendince haklı gördüğü bu mücadeleye devam eder mi? Bilmiyorum. Beni onların hiç biri ilgilendirmiyor. Ölmeleri ya da hayatta kalmaları konusunda tek bir isteğim, dileğim yok. Beni suçsuzlar, kabahatsizler ordusu ilgilendiriyor. Onların acıları ve hüzünleri benim için yeterince samimi.

Aslında bahsetmek istediğim şeyler çok farklı idi ama gördüğüm yalancı bahara aldanmış bir çiçek beni buralara getirdi. Bir millete mensup ve hatta bir ismi olupta “mülteci” diye adlandırılan bu insanlar bir gün talan edilmiş de olsa evlerine kavuşacaklar, inanıyorum. Benim elimde üzülmek, umut etmek, inanmak gibi duygular var. Milyarların içinde sadece bir bireyim. Bu ve bunun gibi duyguları paylaşan binlerce belki de milyonlarca insanı selamlıyorum, iyi ki varsınız.

Her şeye herkese rağmen “dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
25.01.2022 Salı

Dışarıda gözümün görebildiği her şey beyaz. Karın verdiği tatlı esaretten ötürü dingin bir hayat ve sessizlik. Göremesemde penceresinden bu manzarayı seyreden binlerce kişi olduğunu biliyorum. Hepsine iyi dilekler.
Kötü ve zalimlere tez zamanda akıl, fikir.

Sıcak yaz akşamlarında yediden yetmişe herkes sokaklara dökülüyor ve çoğunluk yürürken iyi hissediyor. Soğuk kış akşamlarında bu sokaklar paltosu ve iyi bir botu olanların mutlu olduğu fakat çoğunlukla insanların zorunda oldukları için yürüdüğü yerler haline geliyor. Hani bir söz var ya “Yaz herkesin yazı, kış paltosu kalın olanın kışıdır.” Bu doğanın kanunu mudur? Bu bir düzenin, bir topluluğun kanunu mudur? Bu evrenin bir kanunu mu? Yoksa bu takdiri ilahi mi? Cevabı lütfen yüreğinize verin.

Camdan dışarıyı seyrediyorum. Meyve ağaçları yapraklarını dökmüş, ne kar ne de kış pek de umrunda değil gibi. ileride çam ağaçları var ve yapısı itibariyle iğne yapraklarını daima dallarında bulunduruyor. Kar yapraklarına birikmiş ve dalları bu yükten hafif hafif eğilmiş. Belki bir iki gün daha kar yağarsa bu dallar tamamiyle doğanın bir kanunu olarak kırılacak. Meyve ağaçlarının kışın yapraksız kalması mı yoksa yaz-kış yapraklarıyla yaşayan çam ağacının kar ağırlığıyla dallarının kırılması mı bilmiyorum. Bu ağaçların dallarında konaklayan kuşlar da var. Beni düşündüren, üzen çok şey var.

Avustralya’nın Meekatharra şehrinde hava sıcaklığı şu an 38°. Erzurum’da hava sıcaklığı -10°. Her iki hava sıcaklığı da mutlaka bir doğa olayına sebebiyet veriyor. Meekatharra orman yangınlarıyla boğuşurken Erzurum çığ ve heyelan felaketleri ile uğraşıyor. Doğa bu, herkese ve her şeye aynı mevsimi yaşatmıyor ama düzeni ve işleyişi hep aynı. Doğa size dere yatağına ev yapın demiyor fakat yaparsanız dere sularının sonbaharda yükseleceğini, bu suların evinizi belki de sevdiklerinizi kaybedebileceğinizi örneklerle size gösteriyor. Sağlam ve 1-2 katlı bir bina yer sarsıntılarıyla pek bir zarar görmez fakat çok katlı binalarınız en ufak bir sarsıntıda moloz haline gelebilir. Doğa bu, o size değil siz ona ayak uydurmak zorundasınız.

Gayrısına devam edemiyorum. Bu ve bunun gibi bir çok duygu ve düşünceler zihnimi fazlasıyla meşgul ediyor. Şu an için lütfen doğanın hava şartlarına uyalım. Bedenimizi fazla soğuktan koruyalım. Zaruri durumlar haricinde özelliklede metropol şehirlerde dışarı çıkmayalım. işimiz, okulumuz, sürekli meşgul olduğumuz bir şey şu an kar tatiline girdi ise bu zamanı kitaplarımızın yapraklarını çevirerek geçirelim. Dostlarımız sokak hayvanları için kapıya biraz su, birazda besin maddesi koyalım ve eğer mümkünse yaşam alanımızda misafir edelim.
Hepinize çok çok iyi dilekler.

Herkese ve her şeye rağmen “Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
Etrafında bir sürü olumsuzluk baş gösterirken hala mücadeleden yılmayan, iyiye ve güzele olan umudunu bir an olsun yitirmeyen herkese kucak dolusu iyi dilekler.
Kötü ve zalimlere tez zamanda akıl, fikir.

Dünyada amansız bir hastalığa yakalanmaz, bir kazaya kurban gitmez, yahut bilerek yaşamınıza son vermek istemez ve sağlığınıza dikkat ederseniz ortalama 70-80 yıl yaşayabilirsiniz. Bu ortalama 70-80 yılı fizyolojik ihtiyaçlarınızı gidermek haricinde ırk ayrımı, mezhep kavgaları, renk, dil ve inanç ayrılıkları için harcayabilirsiniz. Kötülüğü kategorize edip bazı şeyleri normalleştirebilirsiniz. Zalim ile arkadaşlık edip zulmüne ortak olabilirsiniz. Neticede hayatınızı nasıl ikame ettireceğinizi siz seçiyorsunuz.

Bu 70-80 yıllık ömrü bir önceki paragrafta anlattığım insanlara karşı durarakta sürdürebilirsiniz. Tüm insanların mutlaka ve mutlaka eşit olduğunu, fiziki yapıları haricinde vasıf olarak kimsenin üstünlüğünün söz konusu olmadığını, insanların huzur içinde dolaştığı meydanları savaş meydanlarına çeviren ve akabinde medyada iyilik timsali görünen ülkelerin aslında iyi olmadıklarını, bir bankanın duygusal reklamına meftun kimseye bir korku filmi sahnesinin bu reklamdan daha masum olduğunu ömrünüzün son demine dek haykırıp bu bozkıra bir çiçekte siz dikebilirsiniz. Sonuçta “Bir çiçekle bahar olmaz. Ama her bahar bir çiçekle başlar.”

Ömür bu. Yüreğinde sevdiğinin silüeti, cebinde bir kaç bozuk para ve önünde vızır vızır işleyen kilometre başına 1 buçuk TL yakan araçlar.
Ömür bu. Yanında sevdiğinin sıfatı, cebinde yüksek limitli bir kaç kredi kartı ve lüks aracının camından gördüğü karşı kaldırımda elleri cebinde genç.
Ömür bu. Cebinde kaybettiği sevdiğinin fotoğrafı, cebinde maliyetini kurtarmaya çalıştığı simitlerinin parası, aynı kaldırımda bekleyen genç ve önünde duran lüks araç.

Gerçekçilikten ziyade bazı bazı duygularım daha çok baskın kalıyor. Fikirlerini belirten bir insanın “şucu, bucu” diye sıfatlandırılması beni üzüyor. Gerçekleri söylediği halde bağırmıyor diye sözüne itibar edilmeyen kişilerin kırılmışlığı beni üzüyor. Üzülmemek elde değil.

Herkese ve her şeye rağmen “Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
biraz sitemli bir yazı olacaktır.

delikanlı olsan yuvarlak olmazdın olm..
Şehrin orta yerinde bir bankta oturuyorum. Hava soğuk. Yakınlarda bir kafeden çok sevdiğim “Nereden Bileceksiniz?” parçasını pes sesli bir solist söylüyor. Anadolunun o kuru, sert havası kendini hissettirmeye başladı. Bir yığın insan bir yerlere gidiyor. Kiminin elinde alışveriş poşetleri, kiminin çantaları, kiminin elleri cebinde, kimisi telefonla konuşuyor, bir grup birbirilerine eğlenceli şeyler anlatıp gülüşüyor. Hepsi sağ salim varacakları yere varması dileği ile.
Kötü ve zalimlere de tez zamanda akıl fikir.

içimde izahını yapamadığım bir duygudurumu var fakat yinede biri “Nasılsın?” diye sorsa Adab- Muaşeretten “iyiyim, teşekkür ederim.” diye cevaplarım. iyiyim evet. Arabaların yarattığı o ufak sert rüzgarın yüzüne çarptığı, yürütme mekanizmasının kolunu tutup yaya geçidinde yeşil yanmasını bekleyen tekerlekli sandalyedeki adama kıyasla, tek gayesi karnını doyurmak olan sokak köpeğine kıyasla, hem geçimini hemde öğrenimini sağlamaya çalışan öğrenciye kıyasla benim duygudurumum biraz lükse kaçıyor.

Düşündükçe deliye döndüğüm şeyler vardı önceki yazılarımda. Sahi epeydir de yazmadım. Artık üzülüyorum. Bu kapitalist düzen karşısında hüznümü içime boğup sadece üzülüyorum. Sermayenin belli başlı ellerde toplanıp şunca insanın verdiği hayat mücadelesi, mesai bitimine müteakip bir sonraki otobüse kalmamak için koşuşturan insanlar, öte yandan aynı durak önünde ışıkta bekleyen 100-150 asgari ücret eden lüks otomobiller. Hepsi akciğer solunumu yapıyor aslında. Hepsinin kalbi var.

Bu sefer fazla uzatmayacağım. Tüm iyi insanlara iyi dileklerim sonsuza dek sürecek.

“Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
Kulaklığını takıp uzak diyarlarda gezinen, harıl harıl çalışıp mesai bitimini bekleyen, bir melankolik radyo dinleyerek kamyonu ile yük yetiştiren, hastane koridorlarında umudunu son ana kadar yitirmeyen herkese kucak dolusu iyi dilekler.
Kötü ve zalimlere tez zamanda akıl, fikir.

Bir zalime zalim deyip kendinden olduğunda zulmünü göz ardı eden kesime Deliriyorum. Bir insan nasıl olurda zalim ile arkadaşlık eder? nasıl olurda “iyi insan” sıfatına girmeye çalışıp zulme ortak olur? bunları düşündükçe deliye dönüyorum.
Hepsine tez zamanda akıl, fikir.

Sosyalizmi reddeden insanların kapitalizm aşkına da deli oluyorum. Latin Amerika’dan, Afrika’dan, Asya’dan bir haber yaşadıklarını çok iyi biliyorum.
New York sevenlerinin olsun. Ben yine Küba’ya aşık, Arjantin’e vurgun..

Bir de şu milletin görevini layıkıyla yerine getiren insanlara değilde sadece gücü için saygı duyup inanmaları yok mu akıl alır gibi değil. Para, şan, şöhret kimin kontrolünde ise eşine/dostuna her haksızlık hak. Tabi biz düşünen varlıklar olduğumuz için doğal seleksiyona tabiyiz değil mi?. “Güçlü zayıfı ezer. Vicdan ve merhamet insanın uydurduğu şeylerdir.”
Ne güzel.

Birileri işsiz kalacak, kalacak ki birileri servetine servet katsın. işsiz bir genç Yeditepe’den istanbul’u seyreder gibi bir gökdelenin en tepesinde boğaza karşı çalışmaya mahkumdur. “E sende okusaydın”cılar var bir de. Hiç “imkanın olsaydı sende okurdun” diyen yok.
işsizlik kapitalizmin bir stratejisidir. Birileri işsiz kalacak ki en ağır, en pis işlerde çalışmaya razı gelecek.

Benim vicdanım rahat değil. Hüznüm hala su kuyusu açılmasını bekleyen, topladığı kakao bitkilerinden üretilen çikolatayı daha bir kez bile tadamamış bir mazlumun gözlerinde. Doğarken sorsalardı o da huzur içinde yaşayabileceği bir coğrafyada yaşamayı seçerdi.
Karnı açlık ve susuzluktan sırtına yapışmış yavrusuna çaresiz bakmaya bu coğrafyada hangi anne dayanabilir? Hangi anne yavrusunu yalın ayak gezdirmek ister? Hangi anne yavrusunun gözyaşı dökmesini ister? Ya da hangi yavru annesinin hüzün kuşanmış gözlerini gözyaşları ile uzak tepelere yatırmasını bekler?

Dünya bizim evimiz. Hepimize yetecek kadar su ve besin var. Hepimiz sadece tarım yaparak hayatımızı idame ettirebiliriz.
Düşünelim, sorgulayalım.

“Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
25 Ocak 2021 Pazartesi

inançlarından ötürü ötekileştirilen, giyim kuşamı aykırı olarak ifade edilen, bir karıncayı dahi incitmediği halde sırf anti-emperyalist söylemlerinden ötürü kötü eleştirilen özünde hepimiz gibi akciğer solunumu yapan insanlara ve sizlere kucak dolusu merhaba.
Kötü ve zalimlere tez zamanda akıl, fikir.

Bir apartmanda apartman yöneticisi vasfındaki kişi ahlaka yönelik bir anket yapıyor. Apartmandaki 10 daireden 9’u öğrenci. Sorulardan bir tanesi şu “Apartmanda bir eşcinselin oturması sizi rahatsız eder mi?” Cevap olarak öğrencilerin çoğu rahatsızlık duymayacaklarını belirtiyorlar. Anket sonucuna göre öğrencilerin ahlak seviyesi düşük olarak belirleniyor. Öğrencilerden birisi çıkıp diyor ki “Keşke ahlakı cinsellikle bağdaştırmayıp da soruda tefecilerden, soygunculardan, kara para aklayanlardan bahsetseydiniz.”

Ahlakımızı ölçmeye çalışan biri bu büyük soruyu hangi ahlak kurallarına uyup da soruyor buna dikkat etmesi gerekiyor.
Bir eşcinsel ile arkadaşlık etmekten rahatsızlık duymam fakat bir tefeci ile lokmamı paylaşmak istemem. Eşcinselin benim gibi bir kalbi var. Tefecininse açık çekleri, bonoları, %100 kâr sağladığı para defterleri..

Dar günlerimizin büyük kurtarıcısı bankaların reklam afişlerinde dostumuzdan daha çok samimiyet uyandıran yazılar, görüntüler var. Para parayı çeker mantığıyla burjuvaların servetine servet katan bu şirin kurumların siyonizmin en büyük kaleleri olduğunu biliyorum. Zengini daha çok zenginleştiren, fakiri daha çok yoksul eden bu işletmelerin dini ve milli bayramlarda yaptıkları sözde muhteşem reklamlar, afişler zerre ilgimi çekmiyor. Çekenlere de selam olsun.

Globalleşen dünyanın kapitalist fikirleriyle üretilen Avm’ler en çok intiharın yaşandığı yerlerden biri. 3-4 maaşla alamayacağı ayakkabıyı bir başkasının ayağına giydiren çalışan bu kapitalist fikri idrak edemediği için bunalıma giriyor ve yaşamına son veriyor. Covid-19 tedbirleri kapsamında uygulamaların bir dönem esnetilmesi ve Avm’lerin açılmasıyla birlikte bir vatandaşın daha Avm açılmadan kapısının önünde beklemesi "Alışverişe değil, gezmeye geldim. insan özlem duyuyor" diye bir röportaj vermesi her şeyi tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Her şey bir kenara hepimiz geçici bir formuz. Ayrı ideoloji ayrı fikir sahibi insanlarız. Hedefimizin savaş yerine barış, çatışma yerine diyalog, çifte standart yerine adalet, üstünlük yerine eşitlik, sömürü yerine işbirliği, baskı ve tahakküm yerine insan hakları, hürriyet ve demokrasi olduğu sürece bağırmayan herkesi sonuna kadar dinlemeliyiz.

“Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
Mevsim normallerinin dışında seyreden güneşli güzel bir çarşamba sabahından herkese mutlu huzurlu sabahlar.
Kötü ve zalimlere tez zamanda akıl, fikir.

Şu anda işte, yolda ya da mışıl mışıl uyuduğu yatağında milyarlarca kişi var. Hepsinin ayrı gamı ayrı dertleri var. Kimi yüreğinde nicelerini öldürmüş, kimi yüreğinde nicelerini büyütmüş, kimisinin yüreğini hüzün kuşatmış. Birilerinin acıları çoktan yüreğinden beynine sızmış. Birilerinin beyni gelecek ayın kredi taksidi/faturalar/kira için meşgul.
Sonuçta hepsi insan. Hepsinin duyguları, umutları var. Hepsi kâh gülüyor, kâh üzülüyor. Hepsine kucak dolusu iyi dilekler.

Birileri diyor ki tüm ana kara, akarsular, dağlar-tepeler bizim. Bu dünyada gelip geçici olmam bir şey ifade etmez. Soyum şanım ilelebet hüküm sürecek.
Birileri de diyor ki işte bu erik ağacı benim. Bu ağacı ben diktim, suladım, büyüttüm. Meyvelerini konu komşu yesin ben hakkımdan varsın imtina edeyim. Nihayetinde bu ağaç bir yalancı bahara aldanmaz ise benden uzun yaşayacak.

Bir ingiliz vatandaşı temel ihtiyaçları harici hayatını nasıl ikame ettirir bilmiyorum. Ama Liberya’nın dünyanın en yoksul ve en çok sömürülen ülkesi olduğunu biliyorum.
Ben erik yeme hakkımdan komşum için imtina ettiğime göre Liberya hangi komşusu için bunca hakkından imtina etti?

Kudüs’de senelerdir süren bir kargaşa var. Bir taraftan “Ezan” sesleri, diğer taraftan “Shema Yisrael” serzenişleri.. istiyorum ki bir toprak parçasında herkes inancını hakkıyla yaşayabilsin. Kimse kimseyi inançlarından ötürü öteki konumuna getirmesin. Ezanlarımız dinmesin, haliyle çan sesleri de..

Herkese ve her şeye rağmen kalbine bir çiçeğin kokusunu sığdıran, uzak tepelere dalıp dalıp giden serdengeçtilere çokça iyi dilekler.

“Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
Önce insan kavramının zihinlere kazındığı, kazındırıldığı günlere kavuşmak dileği ile herkese günaydın. Kötü ve zalimlere tez zamanda akıl, fikir.

Şehrin orta yerinde türlü meyve ağaçları, türlü canlı, türlü kuş seslerinin olduğu ve bahçesinde keyifle içilen semaver çayının demlendiği bir eviniz vardır. Önce bir kapitalist müteahhit türlü fikir ve projelere gelip size dayalı döşeli bir rezidans da üç-dört daire teklif eder. Olmadı devlet gelir buradan yol geçirmek ister. O da olmadı kentsel dönüşüm adı altında yazılır çizilir ve nihayetinde bu popülasyon talan edilir. Kimse taşın bir hafızası olduğunu, toprağın kokusunu, doğanın intikamını göz önünde bulundurmaz. Ve yine nihayetinde doğa çok katlı beton aşkının doğa aşkından mühim olamayacağını günü geldiğinde hatırlatır.

Mal mülk üzerine kuluçkaya yatmış hanım kızlarımız/abilerimiz için altın, gümüş, mücevher vb. değerli ganimet eşyaları mühimdir. Aynı hanım kızlarımız/abilerimiz açlıktan ölüm oranını sosyal medya profillerinde örnek duyarlılık adı altında çeşitli gönderiler ile kamuoyuna paylaşır. Ve yine aynı hanım kızlarımız/abilerimizin döviz kurlarını heyecanla takip etmeleri de içler acısıdır.

Aynı gökyüzüne bakıyoruz. Mineral bakımından kimi coğrafyada zengin, kimi coğrafya da fakir olsa da aynı suyu içiyoruz. Çoğunluk gibi aynı kadrajda hüzün kuşanıyor, aynı toplumsal meseleye tepki gösteriyoruz. Fakat çoğunluk olarak biz bu yeni düzenin neresindeyiz ve ne yapıyoruz sorusunu kendimize sormuyoruz.
Bir aradayız, fakat yalnızız.

Önce insan kavramını idrak edememiş yahut bilerek karşısında durmuş bazı kesim yüzünden bugün insanlar yaşadığı coğrafyaları terk etmek zorunda bırakılıyor. Sömürü sisteminin insan yapımı çelik bir mekanizmadan daha sağlam çalışmasından ötürü bazı insanlar emeğinin karşılığını değil sistemin belirlediği karşılığı alıyor. Vicdan ve merhamet duygularında körelmişlik bulunan bazı insan topluluğu yüzünden yoksul coğrafyalarda anneler gözyaşları içinde yavrularının ölümünü izliyor. Bu insanlar bu çarkın neresinde olduğunu kendisine soramıyor. Belki de körelmiş vicdanları onların en büyük korkusudur.

Ana haber bültenleri kurusıkı bir tabanca gibi gündeme türlü haber başlıkları patlatıyor. Aynı bültenler dakikalar içerisinde oluşturduğu gündemi dakikalar içerisinde müthiş bir akılla değiştirebiliyor. Kötüyü iyi, iyiyi kötü göstermek anahtar kumandası ile bir arabanın kapı kilitlerini açmak kadar kolay.

Franz kafka’nın “Biraz daha uyusam bütün olanlardan kurtulabilir miyim?” Sözü gibi sorunu uyuyarak geçiştirmeyi çözüm sanıyoruz. Aslında bazı kesimin fikri var fakat beyan edecek cesareti yok. Çünkü beyan edenlerin ötekileştirilme korkusu var. Peki biz fikirlerimizi açık bir şekilde ifade edebilmenin neresindeyiz?

Dilerim fikrini beyan edenlere gösterilen saygı bir siyasetçinin kendi memleketinde gördüğü saygı kadar büyük olur. Dilerim karnı tok çocuklarına anneler aç kalmayı, çaresizliği, dayatmayı anlatır. Dilerim öncelik ters tavan ve Amerikan mutfağından ziyade bir canlının soluduğu hava olur. Dilerim yerin yüzlerce metre altında göçük altında kalan insanlar öldüğünde değil hayatta iken yaşamı güvence altına alınır. Ve dilerim ki bazı çocuklar gözlerini gözyaşları ile yatırıp obüs seslerini değil de öğle arasından sonra başlayacak olan dersin zil sesini duyarlar.

Her şeye rağmen “dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
Daha yolun başında mıyım? bilmem. “Bir saat sonrası için bile garanti altındasınız” diye bir ibare yapıştırılmamış üstüme. olaya mantık çerçevesinde bakacak olursak evet yolun mühim yıllarındayım. Her yaşın bir güzelliği elbet vardır, elbette 50 yaşında kendi sebze ve meyvelerimi kendim yetiştirmem daha cazip gelecek.

Çok insan tanıdım, tanıyacağım. Daha nice sıfatlar beni mutlu/rahatsız edecek. Bunlar bana bir şey katıyorsa yine ne mutlu onlara ve bana. Hayatta kalmam kimin için mühimse bu insanlara kucak dolusu sevgiler. Herkes içinde iyilik, güzellik.

Üzülmemek elde değil.
insanoğlunun kendi elleriyle yaşadığı toprakları talan etmesine, betonun rehavetine kapılıp toprağı unutmasına, binlerce yıl geçmesine rağmen hala bir insanın bir insanı renginden ötürü ötekileştirmesine, gökyüzüne bakmak yerine ekranlarda manzara izlemesine üzülmemek elde değil.

Yine de dünyayı kurtarsa kurtarsa iyilik kurtarır.
Açlıktan ölüm olmadığında kurtulur belki de dünya. Düşünün aç kalarak.. bir insanın karnı acıkıyor ve yiyecek bulamıyor. Bu kahvaltı içinde böyle, öğle yemeği içinde, akşam, ertesi gün kahvaltı, öğle yemeği... günlerce ve belki de haftalarca. Şu yazıyı okuyabilme lüksüne sahip bir yazar eğer grev yapmadıysa imkansızlıklardan ötürü maksimum bir-iki günden fazla aç kaldığını zannetmiyorum.

Biz nereden bileceğiz değil mi ? Hiç kolum kopmadı. Tek kol ile bir hayat nasıl ikame ettirilir bilmem. Hiç sağır olmadım. Annemin sesini duymadan, dinlemekten en keyif aldığım şarkıları dinlemeden bir hayat nasıl ikame ettirilir inanın hiç bilmem. Bildiğim şey şanslı olduğum. Tüm duyu organlarımı sağlıklı bir şekilde kullanabiliyorum. Karnımı doyurup hayatımı sağlıklı bir şekilde sürdürebiliyorum. Bunun için Allah’a sonsuz şükürler olsun. Bu nimetlerden yoksun insanlarda tez zamanda en güzellerini bulsun.

Muhakemesiz bir hayat düşünemiyorum. Bir insan sorgusuz sualsiz nasıl yaşar bunu da hiç bilmiyorum. Biliyorum ki ne kadar sorgularsak o kadar çok çözeceğiz. Sorgulayarak, çözerek güzellik gelecek ve böyle kurtulacak dünya diye düşünüyorum. Düşündüğümle kalmam beni ne yıldırıyor ne de yalnız hissettiriyor. Biliyorum ki ister 30 km ötede ister 3 bin kilometre sınırlar ötesinde benim gibi düşünen, üzülen insanlar var. iyi ki varlar.

“Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
hope to see you again.
Hic bir amac baskasinin canindan daha degerli degil. Biraz merhamet biraz yardimseverlik ve biraz iyi niyet hepimizin kurtulusu olabilir.
Kaptan müsait bi yerde durur musun?
Çok güzel dönüyorsun.
insanlığımızı yitirmeyelim.
O kadar savaş gördün, haksızlık gördün, ahlaksızlık gördün, yalan gördün, sömürü gördün bir kere çıkıp da "ne yapıyorsunuz lan siz" demedin. Ne biçim adamsın lan sen!!! Şekline şemaline sıçayım senin.
içine ettik kusura bakma.
O kadar bomba yapıp bıraktılar ki artık sözlerin anlamsız kalacağını düşündüğümden susarak bıraktığım mesajdır.
sözlük yazarlarının dünya'ya bırakmak istedikleri mesajlardır.

ben tüm insanlık için, tüm halklar için, tüm hayvanlar için, tüm ağaçlar için, tüm çiçekler için, bu dünyadaki her şey için, herkes için adalet ve sevgi istiyorum.

teşekkürler sözlük!
Adaletin yok dünya. Senin ta ananı s.kiyim.
Ne biçim bir yersin sen.
birşeyim yok, sorunum yok iyiyim.
top musun lan geoid.